EKONOMİDE bir yıldan fazla süredir yaşamakta olduğumuz felaketle ilgili rakamlar yayınlandı önceki gün.
Bir yılda yüzde 9.4 oranında küçülmüşüz.
Kişi başına milli gelir 2 bin 967 dolardan 2 bin 160 dolara inmiş.
Bu rakamlar kimse için sürpriz değil aslında.
Ancak burada önemli olan bir nokta var. Rakamlar bir yandan yaşanan korkunçluğu anlatıyor bizlere, öte yandan da trajedinin boyutunu gizliyor.
Çünkü Türkiye'de bilgili, birikimli, meslekleri olan bireylerin yemiş olduğu darbenin boyutunu bu rakamlar bile yansıtmıyor sevgili okurlar.
Dolayısıyla neler olduğunu ben yine hatırlatayım da, ‘‘Dibe vurduk, bundan sonra artık kurtulma sürecindeyiz’’ diyenler, aslında yaşanan acıların öyle kolay telafi edilmesinin mümkün olmadığını hatırlayıp, ayaklarını yere sağlam bassınlar.
Uçmasınlar, kendi kendilerini gaza getirerek.
* * *
Üç yıldır geliyorum diye bas bas bağıran, buna rağmen de geldiğinde nedense herkesi şaşırtan büyük kriz, Türkiye'nin gelecekte modern bir ülke olmasını sağlayabilecek insanları tek tek ezdi geçti.
Hayatı boyunca bir meslek sahibi olmak için çalışmış çabalamış, ailesinin fedakárlıklarıyla okumuş, uğraşıp bir yerlere gelmiş bütün meslek sahibi bireylerin üzerinden silindir geçti bir yıldır.
Bireylere vurulan darbenin ekonomik boyutunun yanı sıra psikolojik boyutu da korkunç oldu bu kriz sürecinde.
Anneden babadan miras kalmayan, çalışarak, çabalayarak edinilen yılların birikimiyle gelmiş özgüvenler bir darbeyle silinip atıldı bu krizde.
Herkese tavsiye ediyorum; özellikle de bu konularda sadece rakamlara bakarak yazılar yazan ekonomistlerden rica ediyorum, bir soruştursunlar bakalım etrafı.
Aniden, hiç hak etmedikleri halde işiz kalmış ve aylardır beklemekte olan insanlar ne durumda, bir konuşsunlar, sohbet etsinler onlarla.
Bu insanların psikolojik durumları nedir; herkesin her fırsatta öne sürdüğü ‘‘bizim toplumumuzun sağlam aile yapısı’’ acaba bu işsizlik ve umutsuzluk sarmalında sarsılmakta mı, yıkılmaya mı başladı bunu anlamaya çalışsınlar.
Şans eseri işini korumuş olanlara da baksınlar; onlar nasıl korku içindeler ve bu korku onlardaki yaratıcılığı nasıl yok etmiş, bunu da görmeye çalışsınlar.
Yüzde 9.4 küçülme; bu korkunç rakam bile olayın başka boyutlarını anlatmakta yetersiz kalıyor.
Ve üstelik devamlı haberler de geliyor piyasalardan.
Neymiş, burada işgücü maliyetleri fazlaymış, bu nedenle artık var olan yatırımlar da kapatılıp komşu ülkelerde açılacakmış fabrikalar.
Düşünsenize, artık bıçak kemiğe dayanmış olan, okuyan çocuğuna bile artık para yetiştiremeyen, açlık korkusu çekmeye başlayan meslek sahibi insanlar, beş kuruşa bile çalışmaya razı hale gelen insanlar, bir de böyle şeyleri duymak zorundalar.
Gelecekte belki bir şeyler olur umudunu da sıfırlayınca, nasıl yaşamlarını sürdürecekler ki bu insanlar?
Bunu yazarken bile içim sıkılıyor, içim ürperiyor ama gerçek bu ve ne yazık ki bir ülke göz göre göre en kıymetli çocuklarını yok olmaya iterken, siz bunu durdurmaya yarayacak bir şeyler önermekte aciz kalıyorsunuz.
* * *
Kemal Derviş gelmeseydi, bürokratik rasyonel tedbirler alınmasaydı daha da kötü batacaktık, bunu kabul ediyorum.
Bugün gelinen nokta, en azından beş ay öncesinden daha iyi; rakamlar bunu gösteriyor, bunu da biliyorum.
Ve piyasanın bazı unsurlarında kötümserlikten iyimserliğe dönülme sinyalleri var; bunu da tespit ettim ve daha önce yazdım.
Ancak ülkenin belkemiğini oluşturması gereken meslek sahibi inanları, itildikleri kara delikten çıkarmak için başka bir dinamizm gerekiyor.
Hem de acilen gerekiyor; çünkü onların beklemeye tahammülleri kalmadı. Hiçbirimizin kalmadı açıkçası.