Paylaş
Herkes krizden bunaldı. Ve yine herkeste krizden çıkış için bir fikir var. Hem de herkesin fikri tabii ki son derece orijinal. Bu hafta ben de orijinal düşünürler arasına katılmaya karar verdim. İşte benim krizden çıkış formülüm.
Türkiye'de, yavru vatan Kıbrıs'ta ve bir ihtimal de bütün Türki cumhuriyetlerde herkes ekonomik krizden bunaldı.
Ve yine herkes krizden çıkış için bir büyük fikre sahip.
Pardon herkes dememeliydim, yavru vatan Kıbrıs'takilerin bu konuda da bir fikirleri yok; çünkü tembelliğe öyle alışmışlar ki düşünmeye de üşeniyorlar artık.
Üstelik herkesin fikri de son derece orijinal.Ve son olarak yine herkes sadece kendi fikri uygulandığı takdirde krizden çıkılacağını düşünüyor. Başka herkesin fikri de yanlış geliyor ona.
*
Durumun böyle olması son derece normal; çünkü burası Türkiye. Burada toplumsal çözüm yoktur abicim! Her şey bireysel olmalı burada.
Zaten yıllardır durum böyle olduğundan, toplumsal kurtuluş laflarına herkes kuşkuyla baktığından, metrekare başına rekor sayıda üçkáğıtçı çıkarmayı da başardık kolaylıkla.
Türk insanının dünyada kendisini en uzak hissettiği kelime ‘‘sınıf’’tır. Kavram olarak uzaktır buna; çünkü sınıf denilince sürüyü hatırlar ve hemen asabı bozulur.
Bu nedenle Marksizm bu ülkede hiçbir zaman tutmamıştır ve tutmayacaktır da.
*
Dedim ya herkesin orijinal bir fikri var krizden çıkma yolunda.
Ben de aşağı kalmayayım dedim diğer insanlardan.
Bugün siz Türk milletine krizden çıkış yolunu anlatacağım.
Pek tabii ki bireysel bir çözüm önereceğim, ama toplumdaki her birey bunu aynı anda uygularsa bunun toplumsal olarak nitelendirilmesinde de bence bir sakınca yok tabii.
Ama o durumda da sakın ha ‘‘toplumsal’’ lafını ağzınıza almayın. Herkesin aynı anda hareket ettiğini gizleyin. Yoksa yemin ediyorum insanlar bir anda vazgeçerler girdikleri çözüm yolundan.
İşte krizden çıkış reçetem: Maraş dondurmacısına gidin.
Fıstıklı ve sade dondurmadan alın.
Sonra süpermarkete uğrayın. Elinizi çabuk tutun, iki tane kazıkçı bakkal istedi diye bunları şehir dışına taşıyacaklar ha!
Çikolata şurubu alın.
Eve gelin.
Belinize lastikli bir pantolon geçirin.
Normal pantolon olmaz, bunu sakın ha unutmayın.
Sonra üç kaşık sade, üç kaşık da fıstıklı dondurmadan kesip alın ve bunları bir tabağa koyun. (Evet kesin dedim, Maraş bu babam, kaşık kırar bunlar be!)
Sonra bunların üstüne çikolata şurubundan gerektiği kadar koyun. Bunlar şişede satılır, kapağı kapamadan önce şişenin ağzında kalan az şurubu da mutlaka yalayın.
Konserve vişneler var, onlardan da birkaç tane atın aşağıda oluşmaya başlayan mükemmel yaratığın üstüne.
Sonra büyük bir hızla yiyin dondurmayı.
Bakın görün, kendinizi tamamen kaybedeceksiniz bunu yerken.
Yedikten sonra da belleğinizi uzunca bir müddet kaybettiğinizi mutlu bir şekilde fark edeceksiniz.
Merak etmeyin, şişmanlamış gibi de hissetmeyeceksiniz kendinizi. (Pantolon sizinle birlikte büyüyor ya).
*
Ben bunu denedim, çok uzun süre mutlu kaldım. Sanki burada değilmişim de New York'ta Brooklyn Bridge'i gören bir evde yaşıyormuş gibi hissettim kendimi.
Hatta Charlie Parker'ı bile duydum galiba dondurmayı yerken, şimdi pek hatırlamıyorum olan biteni.
Sonra duyduğum o değilmiş, kendimden geçmişken Rana konuşmuş bana. Düşünün, onun sesi bile bana güzel geldi dondurmayı yerken.
Kilo mu aldırır? Kimin umurunda be, ben size Türkiye'yi unutturacak bir şey öneriyorum, siz bana kilo gibi banal bir sorundan bahsediyorsunuz.
Ve son söz. Türkiye'de yaşamaya devam ettiğim sürece kilo vermemin mümkün olmadığını ve hatta kilo almamamın mümkün olmadığını anlamış durumdayım.
Beni gördüğünüzde lütfen kilolarımdan bahsetmeyin; çünkü unutmayın ki ‘‘Her kilolu insanın içinde dışarıya çıkmak için mücadele eden bir zayıf insan vardır’’. (Söyleyen: C.C)
Bana bakın ve bunu hatırlayın, hatırlamazsanız da ne haliniz varsa görün.
Paylaş