Paylaş
Seçim zamanı insanların sinirleri geriliyor. Olur olmadık şeye bir bakmışınız kızıyorlar. Bunlardan bazıları kızmakla kalmayarak hislerini etrafa mektuplar göndererek belirtiyorlar. Böyle bir mektup da ben aldım. Aynen aktarıyorum.
Sayın Bayım, Sağlık ve afiyet diler, hürmetler sunarım. Bayım,
Bu ne rezalet, bu ne kepazeliktir!
Etrafta seçim arabası diye tuhaf şeyler gezdiriyorlar.
Bunlardan insanlık haysiyetine, onuruna aykırı şarkılar, mikrofonla etrafa yayılıyor.
Bu da yetmiyor bir de üstüne üstlük seksüel içerikli sloganlar da atıyorlar.
Geçen gün Taksim'de yürüyordum.
Pardon, pardon yanlış kavram kullandım.
Yörümek felsefe geleneği kuvvetli olan ülkelere mahsus olan bir kavram.
Ben ise o gün düz çizgide yürümekten aciz olan insanlar arasında herhangi bir sıcak temas almadan hedefime ulaşmaya çalışıyordum.
Ama tabii bu imkansız çünkü insanlar yabancıya dokunmaktan hoşlanıyorlar bu ülkede. Utanmasalar sokakta gördükleri adamı da iki yanaktan öpecekler o kadar samimiyet var sokaklarda. Herkes kol kola diz dize dokun babam dokun.
Neyse konudan sapmayayım.
Tam meydandayım ki birden katastrofik bir olay oldu.
Köşede duran otobüsün içinden bir adam ‘Geliyor, geliyooooor’ diye bağırmaya başladı.
Seksüel ilişki esnasında kendisinden çok partnerini düşünen ve kritik anda da onun için haykıran özverili insan bağırışı gibiydi.
Biraz ilerde bir başka otobüsten ise ‘Geliyoruuuz, geliyoruuz’ sesleri yükseliyordu.
Bu da ten uyumları hálá daha bozulmamış olan çiftin seksüel eylem sonucundaki senkronik haykırışlarını andırıyordu.
* * *
Sayın bayım bu ne çirkinliktir?
Onların ne zaman, nereye geldiklerinden bize ne.
Gelip gelmedikleri bizim umurumuzda bile değil.
Ne yani seçimin ertesi günü de acaba yine etrafta otobüs dolaştırıp, ‘Ohhhh çok güzel geldim’ diye mi bağıracaklar, bunu merak ediyorum.
Her şey olur bu memlekette çünkü edep kalmadı azizim.
Geleceksen gel, ne öyle Viagra otlanmış danalar gibi böğürüyorsun eşşekoğlu eşşek değil mi ama?
* * *
Bayım bir de şu konu var.
Bu otobüs ile minibüs arasında kalmış olan, anlayacağınız hayli karaktersiz olan dört tekerlekli taşıtlar içinde hemen her defasında bazı insanlar da bulunuyor.
Anladığım kadarıyla bunlar halkın her sektöründen numune olarak alınmışlar.
Memlekette zenci olsa -ki iyi ki de yok, çünkü bir de onlarla uğraşmak zorunda kalmak hiç de hoş olmazdı- onlar da otobüste yer alacaklardı, buna eminim.
O otobüsler içindeki halk Türkiye'nin nasıl da zengin bir etnik yelpazeye sahip olduğunu gösteriyor.
Aslında ben böyle fazla etnik farklılıklığa filan karşıyım ama ne yapacaksın işte varsalar da yok diyemezsin ya biçarelere.
Neyse konu o değil.
Beni irrite eden şey bu otobüslerdeki insanların hareket halindeyken, yukarda müzik böngür böngür bağırırken ve bir ses de arada bir orgazm olduğunu veya olacağını haykırırken, bu kişiler otobüsün penceresinden bakarak dışarıya el sallıyorlar.
Canlarından bezmiş durumdalar.
Suratlarına bakınca zombi otobüsünün tarifeli seferine şahit olduğunuzu filan düşünebilirsiniz, o kadar sarı yüzleri.
İnşallah bu zavallıcıklara gün boyu çektikleri işkence karşılığında para filan veriyorlardır.
Çünkü bu azap çekilebilecek bir şey değil, yemin ediyorum.
Bir de şu var.
Bu otobüslerden el sallayan kişilere yolda yürüyen tek bir kişiden bile cevap geldiğini görmedim.
Onlar sallıyor, yaya halk bakıyor. Otobüs çekip gidiyor. Kimse ne olduğunu tam anlamıyor.
Veya belki de anlıyorlar, artık bilemiyorum.
Çünkü her şeyi anlayan suratla hiçbir şeyi katiyen anlamayan surat aynı şekilde bakıyor bu ülkede. Bu da yılların deneyimiyle yapmış olduğum bir başka sosyolojik tespit.
* * *
Evime kapanırsam bu rezaletten kurtulacağımı zannetim.
Yanılmışım.
Geçen gün kapım çalındı, yoğurtçu sanıp açtım.
Açar açmaz da pişman oldum.
Fiziksel güzellik ve düzgün kıyafet kavramlarını büyük bir ihtimalle ‘burjuva’ kavramı olarak rededen erkek cinsinden iki kişi vardı karşımda.
Halkın ne kadar ezilmekte olduğunu, onların partisine oy verirsem halkın ezilmekten kısa sürede kurtulacağını anlattılar.
Ses çıkarmadan, sabit bir şekilde suratlarına bakarak ve hatta hafiften gülümseyerek onları dinledim.
Sonra da kesinlikle onların partisine oy vereceğimi gayet inandırıcı bir ifadeyle söyleyerek onları yolladım.
Bu olay dört kez daha yaşandı. Her gelen halkın ezildiğini, kurtulması için onlara oy vermemi söyledi. Ben de hepsine oy vereceğimi söyledim.
Bayım!
Sonuçta anladım ki bu memlekette ezilen halk temsil ediliyor ancak halkı ezenleri temsil eden bir parti yok.
Bu demokrasimiz açısından son derece büyük bir eksiklik.
Eğer her fikir temsil edilecekse bu memlekette halkı ezenlerin de ortaya çıkıp bir parti kurmaları, onların da kapı kapı dolaşarak dertlerini anlatmaları gerekiyor.
Sonra herkes halktan yana olunca iş absürdleşiyor, çünkü o zaman halktan yana olmayanlar açıkta kalıyor. Onlar sisteme yabancılaşıyorlar.
Bu tehlikeli gidişata dur denmesi gerektiğini düşünüyorum.
Mektubumu burada bitirir, saygılar sunarım.''
Paylaş