Paylaş
Sosyal Darwinizm konusunda uzman olan tek köşe yazarı bendim uzun müddettir.
Bizim Babıali'de bazı köşe yazarları sadece sosyaller.
Bazıları ise sadece Darwinistler.
Ama bunun ikisini bir tek ben cesurca birleştirmeyi başarmıştım.
Star Gazetesi çıkıncaya kadar bu ayrıcalıklı konumumu sürdürüyordum.
Ancak gazete çıkınca aniden müthiş bir rekabetle karşı karşıya kaldım.
***
Engin Ardıç'ın yazılarından anladığım kadarıyla o da bir sosyal Darwinizm uzmanı olmuş.
Geçen hafta bir yazısında Türkiye'deki ahlak durumunu ele aldı.
Yazının bütününe katılmakla birlikte bir bölümüne itiraz etmemek olanak dışı.
İstanbul'da ahlak durumlarının ele alındığı bölümde yazar bu şehrin belirli bölümlerinde insanların artık tavşanlar gibi birbirleriyle yatıp kalktıklarını ifade ediyordu.
Aslında bunu çok daha net bir ifadeyle anlatıyordu ancak ben şu aralar rehabilitasyon dönemindeyim.
Belki terbiyeli olabilirim diye bana uzun süreli psikolojik tedavi uygulandı.
Şimdi hem doktorlar hem ben bunun sonucunu merakla bekliyoruz.
Aslında bu yaştan sonra değişeceğime hiç ihtimal vermiyorum ama yine de zaman zaman aşırı terapinin etkisiyle bugün olduğu gibi bazı kelimeleri söyleyemiyorum.
Bu konuda daha fazla konuşmayacağım ancak şunu da belirtmek istiyorum ki haddinden fazla terbiye bana katiyen yakışmıyor.
Part time bir bilim adamı olarak Engin Ardıç'ın yapmış olduğu bu yanlışlığı düzeltmem ve tavşanlara yapılan bu hakareti de halkın bilincinden silmem gerekiyor.
***
Engin Ardıç'ın İstanbul'un belirli nüfusu ile ilgili gözlemlerini ben de bir süre önce yapmıştım.
Ben 44 yaşındayım. Bizim yaşımızdaki insanlar kızlarla birlikte olma konusunda ‘acılı kuşaktır’.
Yani bizim gençliğimizde değil cinsel ilişki kurabilmek, dans edecek partner bulabilmek için bile acı çekmek, hem de bayağı acı çekmek gerekiyordu.
Tabii aslında şu da var; cinsel ilişkinin bir şekilde olabileceği düşüncesi de sadece erkeklerin kafasında oluşturdukları bir hayaldi.
Yani biz umut dolu bir arayış içindeydik gerçi ama seks denilen fantastik olayın gerçekten olup olmadığı konusunda kimsenin elinde somut bir kanıt da yoktu.
Özetle demek istediğim şu ki bizim gençliğimizde uzun süre ağlama, yalvarma ve hatta intihar tehdidi bile cinsel ilişkiye girebilmemiz için yeterli olmazdı.
***
Tabii bunun istisnaları vardı.
Bazı adamlar genç erkeklerin yüzde 99'unun soyut düzeyde bile tam olarak algılayamadığı bu seks olayını yaşamayı başarırlardı.
Bu müstesna kişiler nüfusun büyük bölümü tarafından tanınırlardı.
Herkes sokakta onları parmaklarıyla gösterir, onlara hayranlıkla bakar ve yanına yaklaşmaya cesaret edebilirlerse onlardan imza bile alırlardı.
Hatta Ankara Koleji'nde biz bir girişim yapmış ve o yaşta seks yapmayı başarabilen bir abimizin heykelinin lise bahçesine dikilmesini bile istemiştik.
Müdür ise anlayışsız bir kişi olduğundan bu gerekçemizi reddetmiş ve hatta yakalayabildiği birkaçımıza da tokat atmıştı.
Dediğim gibi böyle insanlar gerçekten vardı. Örneğin ben Hasan Cemal'in de bu tür bir gençlik yaşadığına eminim.
Çünkü hem yakışıklı hem de ağır konuşuyor ve bu iki özelliği üst üste binince de adam istemeden de olsa mistik bir hava taşımaya başlıyor.
Hayatını anlatacağı ansiklopedik roman dizisinin ikinci kitabında Hasan Cemal'in bu konudaki gerçekleri bütün çıplaklığıyla yazacağına eminim.
***
Biz böyle bir kuşağız işte. Engin Ardıç da aynı kuşaktan.
Bizler hoşlandığımız bir kadına yalvarmaya, reddedilmeye, acı çekmeye, aşağılanmaya alışmışız.
Bunlar olmayınca ne yapacağımızı şaşırırız.
Örneğin yeni çıkan o parçadaki gibi bir yabancı bayan bana yaklaşıp ‘sizinle yatmak istiyorum’ dese ben heyecandan şak diye düşüp bayılırım.
Hem heyecandan bayılırım, hem de alıştığım hayat tarzı ile ilgili bütün beyin mekanizmalarım düzkontak edeceğinden belki komaya bile girerim.
***
Bu nedenle 1995 yılında Türkiye'ye dönünce Engin Ardıç'ın bahsettiği İstanbul'un o belirli nüfusundaki değişim benim de dikkatimi çekmişti.
‘Seks’i bulabilmenin bu kadar kolay olabilmesi bence insan doğasına aykırıydı.
Ben de bu konuyu bilimsel bir merakla incelemeye başladım.
Nüfusun bu bölümünde var olan davranış bozukluğunu mutlaka çözümlemem gerekiyordu.
Bir sürü lüzumsuz kitap okudum.
Hayvanlar aleminde bu durumu sosyal Darwinist açıdan açıklamama yarayacak örnek bir türlü karşıma çıkmıyordu.
Ama uğraşım sonuç verdi. Azmin elinden bir şey kurtulmaz bunu da bilin.
***
İstanbul'un bu bölümündeki insanlar tavşan gibi değil aynen ‘Bonobos maymunları’ gibi çiftleşiyorlar.
Bonoboslar ‘pigme şempanzeler’ olarak da biliniyorlar.
İnsanlarda var olan genlerin yüzde 98'i bunlarda da var.
Bunların en önemli özelliği insanlar nasıl rahatça el sıkışırlarsa onlar da bu kadar rahatlıkla, kadın erkek demeden herkesle seks yapıyorlar.
Anlayacağınız İstanbul'un bu çevresi tavşan değil sadece bonobos, bunu kayıtlara doğru geçirmek istedim.
Bonobos'ları incelediğinde hayretten ağzı bir karış açık kalan Freud, bizimkileri görseydi herhalde şak diye düşüp bayılırdı.
Paylaş