Kaderde koloni olmak da varmış

BİR buçuk yıl önce, büyük ekonomik kriz patladığında güya herkes buna hazırlıksız yakalandı.

Oysa bu yalandı çünkü o krizin geleceği en azından beş yıldır belliydi, açıklanan ve açıklanmayan ama yönetenlerin elinde olan rakamlar netti, olacaklar biliniyordu.

Buna rağmen susuldu, bir şey yokmuş gibi davranıldı ve ilk önce bir gecede varlıklarımızın yüzde 60'ını kaybettik.

Bu da yetmedi, o günden bu yana da kademeli olarak fakirleştiriliyoruz.

Okumuş, eğitilmiş milyonlarca insan işsiz kaldı, evlere hüzün çöktü, suratlar soldu, umutlar yitti, ülkeyi ağır bir mutsuzluk kapladı.

Krizin geleceğini bile bile parmaklarını oynatmayanlar bu ülkenin insanlarına ihanet etmişlerdir.

Sadece ‘‘Acaba zaman kazanırsak biz biraz daha ne alabiliriz’’ diye beklemişler, ‘‘biraz daha alabilmek için’’ ittifaklar kurmuşlar, işlerini sürdürmüşler ve sonunda da ülkeyi kendi çıkarları için batırmışlardır.

Bu insanlar şimdi çıkmışlar ortaya birtakım ittifaklar kurmaya çalışıyorlar, hálá daha üzerine çöreklenmiş oldukları gücü bırakmamak için kıvranıyorlar.

İnsanda biraz utanma olur diyeceğim ama ‘‘utanma hissi’’ var olsaydı kişisel çıkar için ülke batırılması gibi utanç verici bir süreçten de zaten geçmemiş olurduk.

Bu insanlar hálá daha toplumda var olan tiksinme duygusunun ne kadar güçlü olduğunu, halkın kendilerinin çıkış biletini çoktan nasıl kestiğini, memleketin sıradan insanlarının öğrenilmemesi için her türlü çabanın ortaya konulduğu bazı gerçekleri içgüdüsüyle nasıl da gördüğünün farkında değil.

Önümüzdeki seçim bir pislik temizleme operasyonu olacak, bu kesindir.

Ve böyle olacağı için de etrafı şu aralar bir korku aldı. İttifak konuşmalarının, girişimlerinin ardında sadece bu korku vardır.

Kimse bana ilkelerden filan bahsetmesin. Eğer o kadar ilkeli idiyseler vatan göz göre göre kemirilirken neredeydiler bu ‘‘ilkeliler’’.

O zamanlar ülkeyi kurtarmak için neden ‘‘ittifak’’ yapmadılar, neden bir araya gelmediler de şimdi akılları başlarına geldi.

Haydi canım sizde komik olmayın Allah aşkına!

* * *

Kemal Derviş Türkiye'ye getirilmeseydi bir buçuk yıl önce, bir başka deyişle dış finansman kuruluşları Türkiye'nin yönetimine el koymamış olsalardı, Türkiye Cumhuriyeti iflas edecekti.

Batırılan ülkeler kendi çıkarları için alternatifler düşünemezler, onlara tek bir model önerilir, buna uyarlar, yese de uyarlar yemese de uyarlar, çünkü uymadıkları takdirde ne olacağı bellidir, bu tehdit artık kalıcı olmuştur.

Aslında yapılabilecekler o kadar kısıtlı ve netti ki bunları yapması için dışardan adam ithal etmeye ne gerek var diye de sorulabilirdi.

Ama meşruiyeti tamamen tükenmiş olan partilere yurtdışındaki kuruluşların da artık güveni yoktu.

Açıkça söylemek gerekirse bunların başına bir denetleyici konulmadığı takdirde ülkeyi kurtarmak için verilecek paraların da ‘‘batırılacağı’’ düşünülüyordu.

Dolayısıyla Türkiye'nin yönetimine el konulurken Derviş'in de denetçi olarak atanması kaçınılmaz olmuştu.

* * *

Sadece uluslararası finansman kuruluşlarının taleplerinin uygulayıcısı olduğu, ekonomi teorisi konusunda tek bir orijinal fikri olmadığı ve dahası uygulamaları insanları sürekli fakirleştirdiği halde Derviş'in halkın tepkisini almamasının tek nedeni onun ülke yönetimini ‘‘memleketi batıranların’’ elinden almasına, yönetime fiilen el koymasına duyulan şükrandır.

Derviş'e tanınmış olan açık çekin tek nedeni budur.

Ancak ülke bu açık çekin bedelini de ağır ödemektedir, ödeyecektir de, çünkü başka çaremiz kalmamıştır.

Kemal Derviş ülkedeki ‘‘çaresizliğin’’ küllerinden doğmuştur, ‘‘mecburiyetlerimizin’’ sonucudur o.

Türkiye bağımsızlığını resmen kaybetmiş durumdadır.

Çünkü bağımsızlık siyasetin özgür olmasıyla, alternatiflerin olmasıyla, fikirlerin gerçekten yarışmasıyla bağlantılı olan bir şeydir.

Bizde bunların olabilmesi mümkün değildir çünkü uygulayabileceğimiz ‘‘tek bir ekonomi politikası’’ olduğu empoze edilmektedir.

Aslında ekonomi siyasetten bağımsız değildir, Derviş'in hep tekrarladığı gibi ekonomi politikalarını siyasetten bağımsızlaştırdığınızda ülkede siyaseti de yok etmiş olursunuz.

Türkiye'de de bu oldu zaten. Şimdi ‘‘mecburen’’ tek bir yolda yürüyeceğiz, alternatifi düşündüğümüz anda bile ‘‘batabileceğimiz’’ gerçeği bize hatırlatılacak, bunu hatırlayınca da hizaya geleceğiz yeniden.

Açıkça söylemek gerekirse tüm bilimsel göstergeler Türkiye'nin ne yazık ki bir kolonileşme sürecinden geçmekte olduğuna işaret etmektedir.

Derviş'in bir süredir koloni valisi gibi davranmaya cesaret edebilmesi de bu utancı yaşamaktan başka çaremiz olmadığını gayet iyi bilmesinden kaynaklanmaktadır.

Kızılacak olan insan o da değildir işin tuhafı, çünkü asıl kızılacak olanlar ülkeyi onun eline teslim edenlerdir, ülkenin kolonileşmesinin yolunu açanlardır.

Aslında seçim sonucu şimdiden bellidir. AKP de dahil hangi parti iktidara gelirse gelsin Derviş' in dile getirdiği politikaların taşeronu olmaktan başka yapabileceği bir şey yoktur.

Türkiye'deki özgür seçimin tek gerçek galibi her durumda koloni valisi olacaktır, dış çevrelerin gönlü rahat olsun.
Yazarın Tüm Yazıları