Paylaş
Yurtiçi olaylar artık canıma tak dedi. Aslına bakarsanız tekrar ‘New York’um gelmiş' durumda. Acilen gitmek zorundayım ama aldıran yok. Ben de ne yapayım, fiziksel olarak gidemiyorum, bari zihinsel olarak giderim.
Geçtiğimiz hafta içinde Amerika, 20'nci yüzyılın en büyük kahramanlarından bir tanesini kaybetti.
Beyzbol oyuncusu Joe DiMaggio öldü.
Bu spor Avrupa ülkelerine, bizlere çok tuhaf, heyecansız gelir.
Ancak beyzbolun müthiş bir estetiği, alt anlamları vardır.
Zaten bu alt anlamlar nedeniyle DiMaggio da kahraman olmuştur.
Joe DiMaggio'yu anlamak için bu sporun bilinçaltındaki anlamını hafiften anlatmak zorundayım.
* * *
Amerika, savaşları ilginç bir şekilde, bir başka ideolojiyle yaşar.
Birinci ve İkinci Dünya Savaşları Amerikan ideolojisini oluşturan öğeleri oldukça özgün bir şekilde sağlamıştır.
Savaş, coğrafya gereği başka topraklarda, çok uzak, bilinmeyen ülkelerde yaşanır Amerikalı için.
O güne kadar kasabasından çıkmamış genç insanlar bir anda binlerce kilometre ötede ülkeleri için bir şeyler yapma durumuyla karşı karşıya bulurlar kendilerini.
Amerika uçsuz bucaksız Batı'ya göç ile kurulduğundan zaten bireysel kahramanlık ideolojisine çok önem verir.
Uzakta savaşa giden gençten beklenen şey de şudur:
‘‘Git, görevini yap, kahraman ol, başar işini ve EVİNE DÖN’’
Bu sadece Amerika'nın militer ideolojisi değil, gündelik yaşam ideolojisidir de.
* * *
Beyzbol bu ideolojiyi aynen yansıtır.
Eğer bir filmde veya yabancı kanalda beyzbol oyununu izlerseniz...
Sahaya dağılmış oyuncuların maçın büyük bölümünde fazla aktif olmadıklarını görürsünüz.
Bütün gözler topu atan ve ona sopayla vuracak olana kilitlenmiş durumdadır.
Topa vuran kişi, sahanın diğer yanlarına düzenli dağılmış rakip takım oyuncuları topu geri atmadan önce belirli noktalara dokunup, dörtgeni çizmek zorundadır.
Buna HOME RUN denir. Yani ‘Eve dönüş koşusu’.
Topa sopayla mükemmel vurma işi zor bir mücadeledir.
Vurduğu anda ‘eve dönüş koşusu’ başlar. O anda sahada aynen bir savaş yaşar. Herkes birbirine girebilir.
Kahraman işini yapıp, eve dönüşünü tamamladığı anda...
İşte o anda seyirci ayaklarda kahramanını alkışlar.
Savaştan dönen gencin kasabada omuzlara alınmasıdır bu olay bir yanıyla.
Amerikan beyzbol tarihinde bütün kahramanlar mükemmel ‘Home Run’lar yapan insanlardan çıkmıştır.
Beyzbol, ‘Git, görevini yap, kahraman ol, başar işini ve EVİNE DÖN’ ideolojisini birebir yansıtabildiği için Amerikan halkının tutku duyduğu spordur.
* * *
Joe DiMaggio, iki savaş arasında New York Yankees'de star olmaya başladı.
Savaşan halk için o mükemmel bir kahramanlık prototipiydi.
Allahı var tekniği de mükemmeldi.
Joe DiMaggio her kasabada oğlunu askere gönderen anne ve baba için onlara çocuklarını hatırlatan bir sembol oldu.
Amerika bu nedenle, savaşlarda evine dönen veya dönemeyen çocukların çocuklarını ağlattı geçen hafta Amerika'da.
* * *
Bireysel kahramanlığa dayanan ideoloji kahramanın çok konuşmayacağına güvenir.
Kovboy filmlerinde iyi adamın az konuşması hep bundandır.
Clint Eastwood, spagetti westernlerinde bazı filmlerde on cümle bile işte bu nedenle konuşmuyordu.
Joe DiMaggio, beyzbolu bıraktıktan sonra Marilyn Monroe ile evlendi.
Kısa süre sonra ayrıldılar.
Joe DiMaggio ölünceye kadar bu evliliği hakkında tek bir kelime laf bile etmedi.
Yaşadığı her olayı, her özel ilişkiyi kitap haline getiren, televizyonda anlatmaya başlayan Amerikan halkına gerçek bir kahramanın özel ilişkiyi nasıl yaşaması gerektiğini gösterdi.
Her yıl ölüm gününde Marilyn'in mezarına bir demet gül bıraktı.
Son yıllarda hastaydı gidemedi, yine de çiçekleri göndertmeyi ihmal etmedi.
DiMaggio aşkı hakkında tek bir kelime bile söylemedi.
* * *
Paul Simon'ın ‘Mrs. Robinson’ şarkısında ‘Where have you gone Joe DiMaggio’ diye sorduğu bir bölüm vardır.
‘Joe DiMaggio sen nereye gittin?’ diye merak eder Paul Simon.
Nedeni de şu; Joe yaklaşık 40 yıldır spordan uzak. Yani para kazanamıyordu.
Bu nedenle de bir reklam filminde oynamıştı.
Paul Simon bunun Joe DiMaggio'nun prestijine gölge düşüren bir şey olduğuna karar vermişti.
Paul Simon gibileri insanların para kazanmak zorunda olmalarını bir türlü anlayamaz.
Onları tatmin edebilmek için insanın gerektiğinde ölmesi ama onların kabul etmedikleri işlerde de katiyen çalışmaması gerekir.
Mrs.Robinson'daki ‘Where have you gone’ cümlesi gerçek bir kahramana yapılmış en büyük haksızlıktı aslında. Terbiyesizlikti.
Ama önemi yok.
Joe, ölümüyle herkesi ağlattı Amerika'da.
Paul Simon ise son olarak Broadway'de sadece iki hafta oynadıktan sonra halkın ilgisizliği nedeniyle kapanmak zorunda kalan bir oyun sahneye koydu.
Joe nerede olduğunu hep bilerek yaşadı.
Şimdi asıl sorulacak soru ‘Paul Simon where are you going’ (Paul Simon sen nereye gidiyorsun) olmalı bence.
Paylaş