Paylaş
Bu yazıyı yazmak zorundaydım
Çünkü insanın yaşadığı şehre sahip çıkması gerektiğine inanıyorum.
Çünkü istanbul’da elimizde çok az sayıda güzel şey kaldı, onların da ölmesini istemiyorum.
Ve de çünkü sokakta keyif alarak yürüyebilme hakkımı son kullanabildiğim ender bir yerin de çıkar hesaplarına alet edilmesini istemiyorum.
* * *
Evet İstiklal Caddesi’nden bahsediyorum.
SABAH gazetesinin İstanbul ekinde uzunca bir süredir İstiklal caddesinin araç trafiğine açılması yönünde bir kampanya başlatılmış durumda.
Gerçi aksini savunanların da görüşlerine kısa da olsa bazen yer veriyorlar ama atılan başlıklar hep bu caddenin araç trafiğine açılmasının iyi olacağı yolunda.
Sabah gazetesinin talep ettiği şey gerçekleşirse biz Beyoğlu’nda oturanların yürümekten son derece keyif aldığımız, İstanbul’un bütün insan zenginliğinin keyfini çıkara çıkara volta attığımız o caddede artık arabalar dolaşacak.
Ve İstiklal cadddesi kısa süre içinde Nişantaşı’na benzeyecek.
Bugün günün herhangibir saatinde Nişantaşı’nda yaya olarak keyifle dolaşmak imkanı yok çünkü araç trafiği insanı dayak yemişten beter hale. getiriyor.
İstiklal caddesi’nde ise sadece insan sesleri var. Arada bir de tramvay geçiyor.
İnsan burada çocukluk günlerini, gençliğin içilen ilk birasını, sinemadan sonra çıkışta yenilen bir tostu hatırlıyor.
Ara sokaklarda hala daha eski istanbul’un izleri var.
Hayattaki en büyük keyfim, belki de İstanbul’daki ne büyük keyfim, Taksim meydanından başlayıp tünele kadar yürümek ve sonra da geri dönmektir.
Kitapçılara uğrarım. Yeni aldığım bir kitabın ilk sayfalarını çevredeki kafelerden bir tanesinde çevirmeye başlarım.
Sütiş’den aldığım sıcak poaçayı da yürürken yerim.
Balık pazarında akşam olabilecek bir yemeğin planını yaparım.
Ve her defasında şehrin bazı bölümleri daha araba trafiğine kapansa ne kadar iyi olur diye düşünürüm.
* * *
Şimdi bu güzelliği öldürmek istiyorlar.
İsteyenler de sayıları beş veya altıyı geçmeyen lüks mağaza sahipleri.
Onlar kendi çıtkırıldım müşterilerinin sokakta yürümek istemediklerini, arabayla alışverişe gelmek istediklerini söyleyerek İstiklal caddesi’ni de egsoz dumanına boğmak istiyorlar.
Hatta bazıları ‘zengin müşterilerin yanlarında korumaları olduğunu, onlarsız dolaşamayacaklarını bu yüzden de sokakta yürümek istemediklerini’ söylüyorlar.
Düşünsenize İstiklal caddesinden günde tam 400 bin kişi yürüyerek geçiyor.
Bütün lokantalar. kafeler, kahvehaneler, kitapevleri, kasetçiler, orta gelirliye hitap eden dükkanlar, balık pazarı bu insanlara çalışıyor.
Şimdi bir azınlık normal insan gibi davranamadığından İstiklal caddemizi araba istilasına uğratmayı düşünebiliyorlar.
Bunu düşünmek bile İstanbul’a ihanettir.
Gerçi şu ana kadar bölgeye bir çok yararlı iş yapmış olan Beyoğlu Belediyesi yönetimi de İstiklal caddesi’nin araba trafiğine açılmasına karşı.
Tanışmış olmaktan son derece keyif aldığım Beyoğlu Belediyesi teknik başkan yardımcısı Halil Bakırcı da bu görüşte.
ancak Vitali Hakko gibi büyük işadamları da bölgede etkinler ve Belediye de onlarla karşılıklı anlayış içinde çalışmak zorunda.
Belediyenin halktan bu konuda destek alması, halk desteğinin arkasında olduğunu hissetmesi gerekiyor.
İstiklal caddesine sahip çıkın. Oraya araba istemediğinizi Belediye’ye duyurun ki bir kaç büyük mağaza sahibi ve onların istekleri doğrultusunda yayın yapan gazetecilerin planı suya düşsün.
Ilık bir bahar akşamında İstiklal Caddesinde dolaşmak insana keyif verir bunu da unutmayın.
Paylaş