Paylaş
Sırp saldırısının NATO'nun yetersiz bombalama faaliyetiyle durdurulamayacağı ortada. Kara harekátı gerekiyor.
Ancak bu durumda da NATO gücünün bir yenilgiyle karşı karşıya kalması ihtimali büyük.
Başta Amerika olmak üzere Batı aleminin liderleri ‘imkánsız’ bir ülkede ‘imkánsız’ bir savaşın içine çekildiklerinin farkındalar.
Panik başladı Batı'da.
Belgrad'ı bombalarız diye açıklamalar yapıyorlar, ancak Belgrad'ın tahrip edilmesinin omuzlarına yükleyeceği muazzam psikolojik yükü taşımaya hiçbiri hazır değil. Özellikle Amerika'nın korkak başkanı hazır değil buna.
Daha şimdiden Amerikalılar'ın savaş esiri vermeleri bile ne kadar ciddi bir düşman ile karşı karşıya kaldıklarının ispatı.
* * *
Peki ne yapılacak?
Bir kere Kosova'ya bağımsızlık bile tanınabilir şeklindeki, sadece panikten kaynaklanan açıklamalara çocuklar bile güler. Amerikan Başkanı bunları söylediği saatlerde Sırplar son hızla Kosova'yı etnik açıdan temizliyorlardı.
Başkan konuştu diye de durmayacaklar herhalde. Zaten Kosova'ya bağımsızlık fikrine Amerikan yönetimi içinde ağırlıklı olarak itiraz var.
New York Times'ın bu çevrelerden iyi haber alan yazarı Thomas Friedman geçen gün yazdığı yazıda bu bağımsızlık fikrinin yönetim içinde destek görmediğini, etnik kökenli bir bağımsızlık hareketine destek verildiği takdirde ilerde İspanya ve Türkiye'nin zor durumlarda kalabileceği sürecin başlatılacağını, Amerika'nın buna tamamen karşı olduğunu yazdı.
Amerikan Başkanı'nın açıklaması kaybetmekte olduğu bir savaşa girdiğini aptalca geç anlayan bir kişinin saçmalamasından başka bir şey değil.
Ayrıca pratik de değil, çünkü Sırplar artık o bölgeyi ele geçirdiler bile.
* * *
Kritik öğe Fransızlar ve tabii ki Ruslar.
Ruslar'ın bölgeye savaş gemilerini göndereceklerini açıklamaları herkeste panik yarattı.
Ancak meselenin bir de görünmeyen yanı var. Bu yan ise bende savaşın sona erdirileceği yolunda bir umut ışığının yanmasına neden oldu.
Rusya aslında para peşinde.
IMF'den çok daha fazla para almayı umut ediyorlar.
Primakov, Miloseviç ile görüşmeye gitmeden önce zaten alınacak paranın ilk bölümünü almışlardı.
Önümüzdeki birkaç gün içinde göreceksiniz ki Batı, Rusya'ya büyük bir ekonomik yardım paketi açacak. Ve o gemilerle bölgeye giden Rus askerleri de gerçek görevlerini açıklayacaklar.
O askerler bölgeye NATO ile çatışmaya veya Sırplara destek vermeye gitmiyorlar.
Rusya'ya yardım paketi açılır açılmaz, o askerler Kosova'da düzenin sağlanması için gerekli barış gücünün ana kemiğini oluşturacaklar.
Bu güç içinde Fransa da bulunacak.
Bu arada Miloseviç hem Kosova'da istediklerini yapmış olacak, hem de o anda hücumu durdurarak ülkesinin daha fazla tahrip olmasını engelleyecek. Batı da ‘prestijini kurtarıp’ bu gönülsüz girdiği savaştan çıkacak.
Bölgedeki barış gücü Sırplarla işbirliği içinde bölgeden sürülmüş aileleri kademeli olarak geri getirecek ve evlerine yerleştirecek.
Bir daha da Kosova'da bağımsızlık sözü edilmeyecek.
Bence bütün bunlar olacak. Bakalım analiz doğru çıkacak mı hep beraber göreceğiz.
* * *
Yazı dizimin sonuna geldik.
Bir hafta boyunca meseleyi kültürel, tarihi boyutlarıyla ele almaya çalıştım.
İlerki günlerde yeni gelişmeler olursa tekar döneceğim konuya.
Bu yazıları yazarken hep içim hüzünle doldu.
Birçok kitap, makale okumak zorunda kaldıkça Yugoslavya denilen bu topraklarda etnik kökenli devlet arayışının ırkçılığı nedeniyle inanılmaz şeylerin kaybedildiğini ve kaybedileceğini gördüm.
Bu topraklarda Müslüman, Katolik, Ortodoks ve sayıları hiç de az olmayan ateistler bir zamanlar inanılmaz bir uyum içinde yaşıyorlardı.
Yugoslavya belki de dünyada ilk kez gerçek anlamda kozmopolit bireyi yaratan ülkeydi.
Kozmopolit insan kendisini etnik kökenine göre tanımlamaz. Şehrine göre tanımlar. Mesleğine göre tanımlar.
Böyleydi bir zamanlar bu ülke.
1930 yılında ülkeyi ziyaret eden gazeteci John Gibbons, ‘‘Herkes birbiriyle sonsuz bir uyum içinde, gayet mutlu yaşıyor bu ülkede, bu tuhafıma gitti’’ diye yazmıştı (‘London to Sarajevo’).
İnsana böyle güzel hisler veren bir ülkede, sonra faşizm devreye girdi.
Hırvat insanı ‘üstün insan’ oldukları fikrine ikna edildi.
Brian Hall'in ‘The Impossible Country’ adlı kitabında benim en çok tüylerimi ürperten bölümler özellikle sıradan Hırvat köylülerinin kendilerinin gerek Sırplardan, gerekse ‘Türk’ diye adlandırdıkları Müslüman vatandaşlarından nasıl da fiziksel anlamda üstün olduklarını anlattıkları bölümlerdi. Keza Sırplar da ‘üstün insan’ fikrine inandılar.
Aslında tavır olarak en iyi sınavı Müslüman kesim verdi.
Zaten Yugoslav Müslümanları 1927'den itibaren özellikle Türkiye Cumhuriyeti'nden etkilenmiş, hatta o dönemde Türkiye'yi ziyaret eden önde gelen din adamları laik anlayışı kendi cemaatine tamamen benimsetmişlerdi.
Bir tek İzzetbegoviç, ‘‘Müslümanlar kendi inanışlarından olmayanlarla bir arada yaşayamaz’’ teziyle kozmopolit anlayışa ölümcül darbe vurmayı denedi.
Ama Allah'tan başarılı olamadı.
Şimdi Batı'nın inanılmaz yeteneksizliği ve belki de göz yumması nedeniyle faşizm Avrupa'nın göbeğinde bir kez daha atağa geçti. Üzülmemek, kaçan fırsatlara hüzünlenmemek mümkün değil.
Paylaş