Paylaş
Etnik kökene dayalı ulus-devleti temsil eden Alman romantik geleneğini bugün Avrupa'da Hırvatlar ve Sırplar devraldı.
Bu gerçeği hatırlamazsak, Almanya'nın vahşet ve sadizmde Sırplar'dan hiç de aşağı kalmayan Hırvatlar'ı neden bu kadar çok sevdiklerini de anlayamayız.
Görünürdeki olayların altında yatan felsefi bağlantıları unutan Avrupa ve Amerika, Almanya'nın Hırvatistan'ı herkesten önce resmen tanıyarak Yugoslavya'da daha sonra olan bitenlere meşruiyet kazandırmasını da ‘‘sürpriz’’ olarak tanımladı.
Etnik kökene dayalı ulus-devlet ideolojisinin o hiç sönmeyen ateşine dünya hazırlıksız yakalandı.
Bugün Avrupa'da Katolik kilisesi bu kadar güçlü olmasaydı veya Sırplar da Katolik olsalardı, şuna emin olun ki Almanya bugün olduğu gibi Kosova'daki etnik temizlik karşısında sesini böyle güçlü yükseltmeyecekti.
Belki de hiç yükseltmeyecekti.
Çünkü Hırvatlar'ın etnik temizlik döneminde, Almanlar sanki bu olay yokmuş gibi davranmakta hiçbir sakınca görmediler.
Ha bir de şu var. Amerika'nın sicili de bu konuda hiç temiz değil.
Katolisizm son derece güçlü bir ideoloji.
Amerika, Katolik Hırvatlar'a 1994 yılında aktif askeri destek verdi.
Hukuki yurttaşlık kavramının en modern temsilcisi olan Amerika ile etnik kökenli yurttaşlık kavramının her zaman temsilcisi olan Almanya, Hırvatlar'ı desteklemek için işbirliği yaptı.
Onların çetelerinin uyguladıkları vahşet görmezden gelindi. (Samuel Huntington, The Clash Of Civilizations... s. 283)
Kırımı katolikler yapınca her şey unutuldu, iş Ortodoks Sırplar'ın yaptıklarına gelince şimdi bir sürü palavra sıkıyor Amerikalılar.
Bunu da yememek ve ikiyüzlülüğü suratlarına çarpmak lazım.
***
Bütün bu olan biteni birbiri ardına sıraladığımızda üç çarpıcı gerçek kendiliğinden ortaya çıkıyor:
1- Türkler ‘‘etnik mesele’’ konusunda son derece övünülecek bir geçmişe sahipler. Osmanlı, farklı etnik gruplar karşısında almış olduğu tavırla bugün en modern, en demokrat ülkelerden bile çok daha modern ve demokrattı.
2- Modern Türkiye, bu gelenek nedeniyle bugün bütün kışkırtmalara rağmen hálá Avrupa'dan çok daha modern ve demokrat yurttaşlara sahip, etnik mesele konusunda.
3- Hakkını vermek gerekir ki Tito gerçekten büyük bir devlet adamıymış. Bu kadar büyük çelişkileri, yüzyılların düşmanlıklarını ruhlarında hissederek yaşayan bu kadar farklı insan gruplarını, hiçbir çatışma olmadan yıllarca bir arada yaşatabilmiş olabilmek gerçekten büyük bir iş. Üstelik Tito bunu gerçekleştirirken ülkesini de sosyalist bloktaki en gelişmiş ve en demokrat ülkelerden bir tanesi yapmayı başardı. Bu açıdan bakıldığında ben Tito'yu aslında bir Osmanlı padişahına da benzetiyorum. Evet bence Tito, son Osmanlı padişahıydı.
***
Yukarıdaki ikinci madde belki bir kısım insana tuhaf gelecek.
Türkiye, farklı etnik grupları varsaymaktaki hızı, onların kültürlerini doya doya yaşamaları konusunda harika bir sicile sahip değil.
Ancak çok, ama çok önemli bir gerçek de var ortada.
Sıradan Türk insanı IRKÇI değil.
Bunca kışkırtmaya, bunca yaşanan olaya rağmen Türk insanının yıllardır kardeş olarak gördüğü Kürt insanına karşı ırkçı düşmanlık duymaması, duyamaması olağanüstü, harika bir olay.
Bir Sırp'ın, bir Hırvat'ın ırkçı kinini hatırlarsak bunun ne kadar olağanüstü bir FARK olduğu kendiliğinden ortaya çıkar.
Çünkü bizim geleneğimizde bu var. Osmanlı bize farklı etnik kökenden gelen insanları bir arada yaşatma sanatını öğretti.
Yunanlılar'ın her gün 24 saat Türk düşmanlığı yaparak yaşamalarına karşılık bizim onları hatırlamamamızın temelinde de bu önemli FARK yatıyor.
Sırplar 600 yıldır Türk düşmanlığı yapıyorlar.
Ben onların folk şarkılarını inceledim.
Kötü bir şeyi anlatacakları zaman, ona mutlaka ‘‘Türk’’ diyorlar şarkılarında.
Anlatılan kişinin Türk olması gerekmiyor, yine de Türk diyorlar.
Biz ise şarkılarımızda, türkülerimizde hiç düşmanlık yapmayız. Bu savaştan önce içinizde Sırp düşmanı olan kaç kişi vardı Allah aşkına?
***
Ve bence savaşın en önemli haberi bir Sırp köyünden geldi.
Haberlerde yer aldı bu. Gözden kaçtı nedense.
Bir Sırp köyünde duvara yazı yazmışlar: ‘‘TÜRKLER SİZİ AFFETTİK. HAYDİ GERİ GELİN.’’
Affetme meselesini bir yana bırakın, o, Sırplar'ın deforme olmuş hayat anlayışlarına özgü bir laf.
Ama duvar yazısının altında yatan hissiyat önemli.
Türk düşmanlığı genlerine yerleşmiş olan Sırplar bile son olaylarla birlikte Osmanlı dönemini yeniden düşünmeye başladılar.
O dönemi tekrar yorumluyorlar. Gerçeği görürlerse bu savaşın en olumlu yanı da o olur bence.
***
Tito, ülke yönetiminde tam bir ‘‘ince ayarcıydı’’ (fine-tuner).
Bazen baskıyı artırıyordu. Baktı ki baskı ters tepecek, özgürlükleri artırıyordu.
Nüfus dengelerini de takip ediyor, ülkenin hiçbir yerinde bir grubun diğerini ezecek ağırlıkta olmamasını zorunlu göçlerle sağlıyordu.
Tito gayet tabii ki demokrasi tarihinin büyük mutlulukla andığı bir kişi değildi.
Zaten öyle bir iddiası da yoktu.
Yugoslavya'nın aslında yönetilmesi imkánsız bir ülke olduğunu, herkes onun ölümünden sonra olan felaketlerle gördü.
(Yarın: Freud'un küçük farklılıkların narsisizmi teorisini anlamak gerekiyor.)
Paylaş