HASTALANDIĞIM takdirde beni Başkent Hastanesi'ne emanet ediniz. Eğer beni oraya emanet ederseniz kısa sürede iyileşir, yazılarımı yazmaya geri dönebilirim.
Bunu artık kesinlikle biliyorum.
Bilmem anlatabiliyor muyum?
* * *
Ya, bu bizim Başbakan Ecevit iyi adam hoş adam da bende acayip paranoyalar yaratmaya başladı yahu son zamanlarda.
Zaten komplo teorilerine meyilli bir kafa yapım var, yarı şizofren de sayılırım, şu Başbakan'ın yaptıkları nedeniyle hepten kafayı üşüttüm.
Hastaneye yattı ya, ben hemen eskiden okumuş olduğum hastanelerle ilgili korku filmlerini hatırlamaya başladım.
Yanlışım varsa düzeltin, Robin Cook diye bir yazarın acayip ürkütücü, hastanede geçen korku romanları vardı.
Ecevit'in de bu tür bir korku romanı senaryosu içinde olduğunu düşünmeye başladım o hastanedeyken.
Düşünsenize, gece karanlık basmış. Koridorlar sessiz. Tüm diğer hastalar olan biteni görmesinler diye odalarına kilitlenmiş ve birden derin devletin adamlarının ayak sesleri yankılanıyor koridorlarda. Başbakan karanlık odasında bağlanmış olduğu yatağında o ayak seslerini duyunca soğuk terler dökmeye başlıyor. Haykırıyor ama odası ses geçirmiyor ki...
Bu arada birden odanın karanlığı içinde Rahşan Hanım beliriveriyor yatağın başında. ‘‘Korkma iyileşeceksin, buna mecbursun’’ diyor ve yüksek sesle gülüyor.
Bu arada kapı açılıyor.
İçeriye siyah elbiseli bazı adamlar dalıyorlar.
Ve iki saat sonra Başbakan basın toplantısında elindeki yazılı metni okuyup, ‘‘Ben iyiyim, işimin başındayım’’ diyor hiç durmadan.
* * *
Sonra başka şeylere de kafayı taktım.
Başbakan bir türlü Başbakanlık Konutu'na gitmiyor. Orada bir gece geçirmekten bile acayip korkuyor gibi davranıyor.
Yoksa... Yoksa...
Konutta gözetleneceğini mi düşünüyor Başbakan. Veya Özal Ailesi'nin ortaya attığı, Turgut Özal'ın Cumhurbaşkanlığı Konutu'nda öldürüldüğü yolundaki iddiaya o da mı inanmış durumda da bu yüzden Başbakanlık Konutu'na katiyen ayak basmıyor.
Bilmiyorum, bilemiyorum... Ancak şurası muhakkak ki bu tür paranoyalar insanı acayip de yoruyor ya!
* * *
Ha sonra onların evine de takmış durumdayım.
Abi ya ne var o evde öyle de hiç durmadan her fırsatta ikisi koşup kapanıveriyorlar Oran'daki dairelerinin kapalı kapıları ardına.
Elimde değil, o evi hatırladıkça aklıma ‘‘Rosemary'nin Bebeği’’ filmindeki apartman dairesi aklıma geliyor.
Bebek doğmadan önce o apartman dairesinde feci ürkütücü bir hava vardı, gerçi bebek doğduktan sonra daha da ürkütücü oldu işler ama bizim konumuza filmin o bölümü uymaz...
İşte filmin ilk bölümünde, anlaşılmaz, tuhaf olayların döndüğü, herkesin tuhaf davrandığı ve gülümserken bile korkunç oldukları o apartman dairesini çağrıştırıyor bana Ecevitler'in apartman dairesi de. Dedim ya normal değil bu düşündüklerim ama ne yapayım normal diye ortaya sürülenler de had safhada anormal olduğundan beni de mazur görürsünüz umarım...
* * *
İşin aslına bakarsanız tüm yukarda anlattıklarımın dışında başka bir şeye daha inanıyorum.
Bir zamanlar ‘‘Vücut Hırsızlarının İstilası’’ (Invasion of the Body Snatchers) adında bir film vardı. Filmde uzaydan Dünya'ya gelen yaratık insan vücutlarını ele geçiriyor ve beden dış görünümde aynı kaldığı halde vücut artık yaratığın esiri haline dönüşüyordu.
Bana kalırsa Rahşan ve Bülent'e de aynı şey oldu, onlar da ‘‘pod people’’ adındaki uzaylı yaratıkların kontrolündeler şu anda ve bu şekilsiz, kokusuz ve her şekle girebilen yaratık Türkiye'yi onlar aracılığıyla ele geçirmeye çalışıyor.
Bir istila komplosu söz konusu ve bunun planlayıcıları arasında Hüsamettin Özkan,Mehmet Haberal ve Ertuğrul Özkök de var.
Ve komployu keşfetmiş bir insan olarak ben durmadan kaçıyorum ve arkamdan yüzlerce insan beni işaret ederek koşuyor.
Beni yakalamaya çalışıyorlar ve onların başında da Ertuğrul Özkök'ün bedenini ele geçirmiş olan yaratık var ve hepsi birden korkunç bir sesle bağırıyorlar...
Yaklaşıyorlar ve benim de içimi boşaltacaklar.
Yakında Başbakan'ın sağlığı çok yerinde, seçime filan gerek yok, koalisyon devam etmeli türünden yazılar yazarsam beni de yakalayıp içimi boşalttıklarını anlayasınız diye anlattım bütün bunları.
Yazıyı kesmem lazım..... Yaklaşıyorlar...... Hayıııııırrrrrrrr, olamazzzz! İmdat kurtarın beni ne olur.