Paylaş
Hayatta her şeyi tahmin ederdim de bizim Hürriyet Gazetesi üst yönetiminin sapına kadar sosyal demokrat olabileceğini tahmin etmezdim.
Ancak Türkiye işte böylesine sürprizlerle dolu.
Hemen her gün yeni bir sürpriz çıkabiliyor insanın karşısına.
Ve siz de yargılarınızı sürekli olarak yeniden değiştirmek zorunda kalıyorsunuz.
Dün de aynen öyle oldu.
Ben Hürriyet üst yönetimine karşı önyargılıyımdır. Onların da benden fazla hoşlanmadıklarını gayet iyi biliyorum.
Dünden önce bana sorsaydınız Hüriyet üst yönetimini siyasi yelpazenin neresine koyarsın diye, ben de size bunu Türkiye'den örnek vererek yapmamın mümkün olmadığını, çünkü bizim memlekette ne yazık ki neo-nazi bir partinin henüz kurulmadığını söylerdim.
Dediğim gibi düne kadar durum böyleydi. Dün bir haber yayınlandı, hayatım değişti.
***
Gazetelerde çıkan habere göre Ecevit hükümeti icraatına inanılmaz derecede sert tasarruf tedbirleri uygulayarak başlamış.
Ben bunun zaten böyle olacağını biliyordum.
Bunlar ne zaman iktidara gelseler, yaptıkları ilk iş makam arabalarıyla oynamaktır.
Etrafta Anadol olsa ona binip tam halkçı olacaklar. Anadol yok şimdi yerli yapım Renault'ya biniyorlar. Üstelik Anadol'a binebilselerdi halk onların sosyal demokrat olmalarının yanı sıra ölümden de korkmayan birer kahraman olduklarını da düşünecekti. Ancak bu fırsat da tabii kaçmış durumda.
Beklentileri halkın buna bakıp ‘‘Vay anasına be ne esaslı adamlar bunlar. Küçük arabalarla yetiniyorlar’’ diye konuşmaları.
Ama tabii ki aynı halk bu olaya bakıp ‘‘Keriz mi bunlar ya. Bari binmeyeceklerse Mercedes'i de bana verseler’’ diye konuşuyor.
Hatta iki bakan bu halkçılık işini tamamen abartıp, yürümeye başladılar işe giderken.
Sosyal demokrasinin geriye doğru evrilme sürecinde gerekli olan bisiklet aşamasını da böylece atlayarak bize kötü bir oyun oynadılar.
***
Neyse yayınlanan bu tasarruf tedbirleri talimatından sonra yakında bakanlar görevlerinden hemen istifa edip Hürriyet Gazetesi'ne çalışmak için başvururlarsa hiç şaşırmayacağım.
Bizim gazetedeki sosyal haklar bile bu hükümetinkinden daha iyi yemin ediyorum.
Bakanların iki telefondan fazlasına sahip olamayacaklardan başlıyor talimat, neredeyse bakanlıktaki sifonu haftada kaç kez çekebileceklerine kadar gidiyor iş.
Fazla telefon etmek yok, lüzümsuz yurtiçi ve yurtdışı gezi yok, İnternet'te yurtdışı gelişmeleri izliyormuş havasını verip aslında porno sitelere bakmak yok, davet vermek yok, hatta fazla sayıda davete gitmek bile yok, çünkü artık Mercedes'e binemediklerinden, altlarındaki araba o kadar fazla kilometreyi de taşıyacak halde olmadığından, seyahat riskli hale gelmiş durumda.
Anladığım kadarıyla Ecevit'in hizmet anlayışı ‘ALL PAIN, NO GAIN’ olarak sloganlaştırılabilir. Yani Ecevit bakanlarına ‘‘Sadece acı çekeceksiniz, çıkar sağlamak yok’’ diyor.
Bu durumda bakan olmayı kabul edebilenlerin de son derece tuhaf insanlar olduklarını vurgulamak gerek.
Kaç yıllık hükümet geleneğini bir vuruşta değiştirmek istiyorlar ama Allah'tan sadece üç ay başımızdalar, sonra onlardan kurtulacağız da işler gene eskisi gibi normal hale dönecek.
***
Gelelim bizim Hürriyet üst yönetimine.
Onlar da özellikle son yıllarda radikal bir hızla sosyal demokratlaştılar.
Bizde de tasarruf tedbirleri yürürlükte uzun zamandır.
Öngörülen tedbirler öylesine fazla ve detaylı ki rahmetli Özal'a bunlar 23 Ocak tarihinde önerilseydi o bile ‘‘Böyle şey olur mu kardeşim, milletin iflahı kesilir bunları yürürlüğe koyarsak’’ diye sinirlenirdi.
Doğal olarak patron tasarruf tedbirlerinden hoşlanıyor. Ben de olsam onun yerinde ben de hoşlanırdım.
Düşünsenize, bazı insanlar sürekli sizin paranızı harcıyor ve üstelik de bunu hak olarak görüyorlar.
İnsanı çileden çıkartacak bir şey vallahi.
Patronun tasarruf tedbirlerinden hoşlandığını bildikleri için şimdi her üst düzey yönetici kendisine göre bir tedbirler paketi uygulamaya sokmuş durumda.
Gazetede ‘‘Kim daha fazla tasarruf sağlayacak’’ yarışı başladı anlayacağınız.
***
Tasarruf tedbirleri konusunda hepsi birer iyi sosyal demokrat olan üst yöneticiler arasında bir tanesi var ki onun sosyal demokratlığının üzerine yok.
Bana kalırsa o sıradan bir sosyal demokrat filan da değil. Büyük ihtimalle Karl Liebknecht veya Bebel ile bir kan bağı var adamın.
Öylesine radikal yani sosyal demokratlıkta.
Bu üst düzey yöneticimizin işe bakış felsefesi son derece net. Temelde kendisi Hürriyet çalışanlarından, bu kurumda çalışma onuruna kavuşma bedeli olarak üste para alma niyetinde.
Hürriyet muhabiriyim mi demek istiyorsun, o zaman bastıracaksın parayı.
Köşe mi yazacaksın, yine cebinden ödeyeceksin bedelini.
Öyle maaş, ikramiye gibi banal şeyler olmayacak artık hayatta.
Belki inanmayacaksınız ama gelişmeler sonunda böyle bir sonuca ulaşmaktan da çok uzak olmadığımızı gösteriyor.
Arada maaş ödenerek, bordro tutularak geçen zaman yönetim açısından sadece kaybedilmiş bir zaman olarak algılanıyor.
Anlayacağınız acıyı eşitlikçi bir şekilde dağıtma anlamına gelen sosyal demokrasi bizim gazetede uzun zamandır yürürlükte.
Paylaş