Paylaş
Bu ülkede mizah yazarıysan konu sıkıntısı çekmene imkán yok. Her gün mutlaka ama mutlaka tuhaf bir olay oluyor. Tuhaf olaylar olmadığı nadir günlerde de Allah yardımcı oluyor, postadan bir kitap çıkıveriyor. Konu kendiliğinden geliyor.
Benim işim çok rahat yemin ediyorum.
Türkiye bir mizah yazarı için harikulade zenginliklerle dolu bir ülke.
Burada hemen her gün tuhaf bir şeyler mutlaka, ama mutlaka oluyor.
Son yıllarda yazacak konu sıkıntısı hiç çekmediğim gibi hemen her gün konu fazlasıyla karşı karşıyayım.
Ama bazen çok nadiren de olsa konu açısından kuru günler de yaşanıyor
Ne yapacağımı kara kara düşündüğüm günlerdir bunlar.
Neyse ki her defasında da şansım yaver gitmiştir.
Böyle günlerde ya yabancı ülkelerde aniden bir şeyler oluverir bunu yazarım.
Ya da Hasan Cemal'in yazdığı son kitap postadan çıkagelir!!!
*
Hasan Cemal'in kitabının adı ‘‘Kimse Kızmasın, Kendimi Yazdım’’.
Psikiyatride bu hastalığın adına ‘‘Persecution complex’’ denir.
Yani insan ortada hiçbir neden yokken kendisine kızılacağını, suçlanacağını zanneder.
Hasan Cemal'de bu kompleksin maksimum düzeyde olanı veya Saddam Hüseyin'in bir lafından esinlenerek söylersek ‘‘Komplekslerin anası’’ var.
Çünkü sadece doğup büyüdüğü ve şimdi de kendi deyimiyle ‘‘orta yaşlı’’ olduğu halde insanların ona kızacağını düşünüyor.
(Önemli not: O orta yaşlıysa ben ağzında emzikle dolaşan bebeğim.)
Kızılacak neler yapmış diye kitabı bir solukta okudum, yemin ediyorum tek bir faulüne rastlamadım.
Bunun nedeni de sadece siyaset bağlantılı özel yaşamını yazmış olması.
Anladığım kadarıyla bu kitabın ikinci ve üçüncü ciltleri de olacak.
Yani başımızda zaten yeterli dert yokmuş gibi şimdi de Hasan Cemal'in yaşamı ansiklopedisi ile uğraşacağız.
Bundan sonraki diğer ciltlerde inşallah siyasi konular dışına girer.
Çünkü asıl kızılacak şeylerin orada olduğu gibi bir his var içimde.
Diğer ciltlerdeki hikáyelerin en azından çok daha eğlenceli olacağına da eminim.
*
Bu kitapta anlatılanlar Türkiye'de silahlı bir sol devrimin neden olamadığını açık bir şekilde gözler önüne seriyor.
Kendi itirafına göre Hasan Cemal bu devrimci hareketin önde gelen liderlerinden.
Hasan Cemal'in en önemli özelliklerinden bir tanesi, yavaş karar alması ve bunu yavaş uygulamaya sokmasıdır.
Konuları bütün detayıyla düşünme ádetinden kaynaklanan bir şeydir.
(Bana inanmayanlar onun günlük yazılarını okuyabilirler.)
Onun gençliğinde kararlı bir devrimci olduğuna ben inanıyorum.
Ancak ihtilal yapma kararını ne yazık ki 1969 yılında almış.
Oysa ki onun başarılı bir devrimi 1989 yılında Berlin Duvarı yıkılmadan önce gerçekleştirebilmesi için bu kararı 1949 yılında almalıydı.
Çünkü o yerinden kalkıp kararlı bir şekilde silahları dağıtarak ilk eylemini yapıncaya kadar 20 yılcık da geçiverdi.
Allahtan Hasan Cemal bugün ihtilalci komünist değil artık.
Çünkü böyle olsaydı Türkiye'de 2020 yılında durup dururken, hiç gereği yokken gecikmiş bir komunist ihtilal yaşanabilir ve bu da herkesi hazırlıksız yakalayabilirdi.
*
İnsanlarda bir alınyazısı olduğuna ben kesin inanıyorum.
Örneğin, Hasan Cemal'in Ayşe ile evleneceği 27 Nisan 1971 tarihinde bile belliymiş.
Kitapda bunun kanıtı var.
Kitapta ön sayfasının fotoğrafı bulunan ‘‘Devrim’’ Gazetesi'nin son sayısında sağ sütunda büyük ihtimalle ihtilalci Hasan Cemal tarafından yazılan makalenin başlığı ‘‘Ayşe Olayı’’.
Hayat nasıl garip bağlantılarla dolu değil mi.
Kader ve alınyazısı şimdi onu bugünlere getirdi.
Hasan ve Ayşe evli.
Ancak kitabın girişinde bir not var ki beni biraz evlilikleri konusunda endişeye düşürdü.
Diyor ki Hasan Cemal, ‘‘Bu kitabı yazmam için hiçbir desteğini esirgemeyen eşim Ayşe'ye teşekkür ederim’’.
Ayşe'yi ben tanıyorum. Bu teşekkür cümlesinin Sausserian yapısalcı çözümlemesi şudur:
Ayşe biraz kafasını dinlemek ve Hasan Cemal'in hiç bitmeyen siyasi fikirlerini dinlemekten geçici bir süre için bile olsa kurtulmak için ona ‘‘Haydi git de sessizce kitabını yaz’’ demiş, bunu kocasına teşvik veren kadın rolüyle yapmıştır.
İki seneyi kurtarmış böylece.
Şimdi kitap bitti, evde ne problemler yaşanmaktadır kimbilir. Hasan Cemal yine detaylı bir şekilde anlatmaya başlamıştır.
Zaten ben Hasan Cemal'in hayat hikáyesinin ikinci ve üçüncü ciltlerinin kesin olacağına bu nedenle inanıyorum.
Kafası dinlenmeye alışmış Ayşe, onu mutlaka bu ciltleri de yazmaya ikna edecektir. Buna emin olun.
* * *
Kitabı objektif bir gönül rahatlığı içşinde okudum.
Ama bir tek 11'inci sayfada derinden sarsıldığımı hissettim.
Hasan Cemal ‘‘Bu satırları Paris'te St. Germain Des-Pres'deki Les deux Magots Kahvesi'nde yazmaya başladım’’ diyor.
Ya ne gerek vardı şimdi başıma iş açmanın.
Daha önce de yazdım. Rana, nedense Hasan Cemal'in yabancı ülkelerde gidilecek yerler konusundaki zevkine pek güveniyor.
Bundan önce Viyana hakkında onun fikirlerini aldı, bunu bile detaylı anlattığı için neredeyse o korkunç sıkıcı şehirde bir yıl filan kalmak zorunda kalacaktık.
Şimdi eminim Rana bu kez de Les deux Magots'a gidelim diye tutturacak.
Bu arada yeri gelmişken kitabın kapağındaki fotoğrafın yazılarını St. Germain-Des-Pres'te yazan bir yazar prototipine pek de yakıştığını söylemeliyim.
*
Biraz ciddi olalım. Ben sevdiğim insanlarla dalga geçerim, biliyorsunuz. Hasan Cemal'in kitabını alın okuyun. Kendi yaşamının muhasebesini yaparken, yakın tarihimizi sorguluyor. Usta kalemin kitabından keyif alacaksınız.
Paylaş