Genç ölenler

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

Diana'nın cenaze töreninde Elton John'u dinlerken, bazı insanların genç ölmelerinin daha iyi olduğuna karar verdim.

Örneğin alın Marlon Brando'yu... ‘‘Arzu Tramvayı’’ filmini çevirdikten hemen sonra ölseydi çok daha iyi olacaktı.

Çok yakışıklıydı o filmde.

Şimdi o kadar şişman ki 100 metre yürümesi gerektiği zaman onu tekerlekli arabaya koyup taşımak zorunda kalıyorlar.

Ben onu bu haliyle görmeyi tabii ki hiç istemiyorum.

***

Elvis Presley aslında öldüğü zaman pek de mükemmel durumda değildi.

Yüksek kolesterollü yiyecek tüketme takıntısı vardı onda. Godzilla gibi şişmişti bir yıl içinde.

Bir sabah tuvaletini yapmak için ıkınırken beyin damarları ‘‘tık’’ etti.

O gün ölmeseydi bugün Elvis bir hilkat garibesi olarak etrafta dolaşıyor olacaktı.

Şimdi ise Elvis deyince kızları tavlamak için kalçasını sallarken iç bayıltıcı bir şekilde bakan o figür aklımıza geliyor.

Çöküş anları kısa sürdüğü için o dönemlerini bilinçli olarak kafamızdan silmiş durumdayız.

Tuvaletini yaparken öldüğünü ise söylemek bile ayıp sayılıyor..

***

Steven Segal ne yazık ki daha hâlâ hayatta.

İlk filminden sonra bence vefat etmeliydi.

İlk filminde mükemmel bir şekilde dövüşüyordu. Filmde fazla diyalog ve fikir olmadığı için Segal de pek başarılıydı.

Son üç yıldır adam nedense kafayı yedi.

Sanki ona düşmüş gibi çevreci olmaya karar verdi ve üstelik bu siyasi tavrını filmleri aracılığıyla duyurmaya başladı.

Böylece hızla ve çok sayıda adam ölmesini seyretmek için onun filmlerini izlemeye gidenler, ekranda kendilerine bakarak en azından onar dakika süren söylevler veren bir Segal ile karşı karşıya kaldılar.

Son filminde ise tuhaflık bir doz daha artmış durumda çünkü Segal, gitar çalarak şarkı söylüyor ve proleteryayı çevreci olmaya bu yöntemle ikna etmeye çalışıyormuş.

Entellektüeller veya öyle görünmek isteyenler nedense proleteryaya ıslak gözlerle bakıp, onlara birkaç şarkı söyleyince, sınıf bilincinin onlarda otomatik olarak yerleşeceğini düşünmekten bir türlü vazgeçmiyorlar.

Üstelik oldukça şişmanlayan Segal artık dövüşemiyormuş da. Dövüş sahnelerinde dublör kullanıyormuş.

Bu yazıda buraya kadar hiçbir şey size acıklı gelmediyse bu son söylediğimin sizi hüngür hüngür ağlatması gerekiyor, bunu da bilin...

***

John F.Kennedy vurulup ölmeseydi en fazla bir dönem daha başkanlık yapacaktı.

Sonra o genç yaşında emekli olacaktı.

Düşünebiliyor musunuz, onun gibi birisi yılda 100 bin dolar maaşla genç yaşta emekli olmak zorunda kalsaydı olabilecekleri.

Büyük bir ihtimalle alkolik olacaktı.

Ve daha da büyük bir ihtimalle ağır bir cinsel hastalık kapacak ve yaşamının sonuna kadar bununla mücadele edecekti.

Dallas'ta yaşanan o gün nedeniyle bütün bunlar olmadı ve biz şimdi onu tertemiz suratı ve dinamik tavırlarıyla hatırlıyoruz.

Yeri gelmişken Marilyn Monroe'nun da erken ölmüş olmasına sevindiğimi söylemeliyim. Onu katiyen ihtiyarlamış halde düşünemiyorum.

***

Şimdi bana kızacaksınız ama Zeki Müren de çok önceden, Bodrum'da evine kapanmaya ihtiyaç duymadan önce ölseydi bence daha iyi olacaktı.

Ona yakışan ölüm sahnede, halkın o güne kadar hiç görmediği yeni bir çılgınlığı daha yaptıktan sonra elveda demesiydi.

İnzivaya çekilmek ona hiç yakışmıyordu ve temelde de hüzünlü bir olaydı.

Ben ise onu hep şıkır şıkır, pırıl pırıl hatırlamak istiyorum.

***

Bazı insanların ise genç ölmediklerine şükretmek gerekiyor.

Örneğin geçen gün ben tesadüfen, genel yayın yönetmenimin 1968 yılında çektirdiği bir fotoğrafı gördüm.

Fotoğrafa dalıp gitmişim. Ne oldu diye dürttüler, bozum olmamak için ‘‘Hiç ne olacak kendi gençlik günlerimi hatırladım’’ dedim.

Halbuki onun fotoğrafına bakarken Elm Sokağında Cinayet filmlerinin başrol artistine bakıyormuşum gibi hissetmiş ve korkudan donup kalmıştım.

Tabii o dönemde bu görünüm belki de modaymış bilemiyorum ama, ben yine de bugünkü görünümünü tercih ederim.

Bu görünümünü sabit tutmak için günde üç saat spor yapsa da, yediği en muhteşem akşam yemeği içinde domates bile bulunmayan salatadan oluşsa da, ben bu halini görmeyi tercih ederim.

***

Mother Teresa'nın da erken ölmediği iyi oldu.

Erken ölseydi biz onun ilerki yıllarda nasıl da kaliteli bir üçkâğıtçı olduğunu hiç anlayamayacaktık.

Haiti'nin ünlü diktatörü Papa Doc Duvalier'den ‘‘Büyük hümanist’’ diye bahsetmiş olmasına şahit olamayacaktık.

Dini gerekçeler öne sürüp İrlanda'daki oylamada kürtaja karşı çıkıp, sosyeteden kadın arkadaşları söz konusu olunca kürtajı savunduğunu, böylece halk için ayrı, soylular için ayrı ahlak istediğini de göremeyecektik erken ölmüş olsaydı.

***

Bir kategori daha var tabii ki... O da genç ölseler de ölmeseler de bir şey farketmeyeceklerin oluşturduğu kategori.

Diyelim adam genç yaşında politikaya atılmış. 30 yıl önce ne diyorsa yine aynı şeyi söylüyor. Düşünce sahtekârlığını tutarlılık olarak sunuyor.

Başka bir örnek alalım... İşadamı kılığında bir sahtekâr bu... 20 yıl önce de vurgun yapmayı düşünüyordu şimdi de öyle.

Köşe yazarını alın... 25 yıl önce de yazdıkları ile gerçek düşündükleri farklıydı, o zaman da okuyucularını uyutuyordu, şimdi de.

Bu ve bunun gibi insanlar genç ölseler ne olur, yüz yaşına kadar yaşasalar ne olur?

Bence en acıklı durumda olanları da bu kategoridekiler oluşturuyorlar.

Yazarın Tüm Yazıları