Serdar Turgut: Gelecek için

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

Ben 1970 yılında politik düşnmeye başladım.

Solcuydum. Okumayı çok seviyordum. Güzel düşünen insanların solcu olmaları gerektiğine inanıyordum.

Hálá daha buna inanıyorum.

Kaç yıl geçti aradan. Ne acılar çekildi, ne darbeler yenildi saymakla bitmez.

Gerçi 1980 rejimiyle birlikte işsiz kalmaktan başka bireysel düzeyde fazla darbe yemedim ben.

Ancak Türkiye, hayat ve toplum üzerine düşünmek isteyen insanlara bu son 20 yılda fazla rahat nefes alacak bir alan da bırakmadı.

Yani çevrede, hayatta olan bitenleri görünce insan fiziksel olarak acı çekmekten yırtsa da zihinsel olarak acılardan katiyen kurtulamıyor.

***

Hep bir şeyi özlemişimdir.

Şu ülkemde insanlar gelecek korkusu duymadan, endişe duymadan, birey olarak kendilerinin ve çocuklarının yaşamlarını planlayarak yaşayabilseler.

Bunu hep hayal ederim.

Ama tabii bu şu anda düşünülebilecek bir şey değil bizim için.

Bunu sağlamayı isteyen, bunu özleyen insanlara hep baskı uygulandı nedense.

Tuhaf bir şey bu.

Bugün Türkiye kadar sosyalist bir harekete ihtiyacı olan ama sürekli bunu ezmeye uğraşan daha başka bir tek ülke yok.

İntihar eder gibi davrandı ülke son 20 yılda.

Bir küçük örnek vereyim.

1980 darbesinden sonra 2 bine yakın öğretim üyesi işlerinden atıldı.

Böyle bir şey Fransa'da olsaydı bu ülke 10 yılda çağdaş medeniyet seviyesindeki yerini tamamen kaybederdi.

Aslında bizde de bunun sonuçları çok ağır oldu.

Bu kıyım olmadan önce Türkiye sosyal bilimler alanında düşünce üretmede Avrupa'da hızla ön sıralara tırmanıyordu. Atılanların adını bir saysam dizlerinizi dövmeye başlarsınız.

Sonuçta bugün gelinen noktada sosyal bilimler artık yok.

Allah'tan özel fakülteler açıldı. Oralara 1980 döneminde atılan hocalar alındı da belki şimdi bir kurtuluş umudu açıldı.

Bakın şimdi olanlara. 18 yıl önce bu insanlar birden yok edildiler. Arada o kadar zaman kaybedildi, şimdi umut yine onlarda.

Ne oldu. Olan ülkeye, sizin çocuklarınıza oldu.

Bir ara tıp fakültelerinden mezun olan doktorlar, kanayan burna tampon koymayı bile bilmiyorlardı. Bunun nedeni de o yıllardır işte.

Bugün hálá İstanbul'da doktorlar, sadece bir tek tıp fakültesinden mezun olan stajyerlere güveniyorlar.

İsim vermeyeceğim, çünkü diğerlerine gitmek zorunda kalan hastaların moralini bozmak istemem.

***

Bizim parlamentomuzun en parlak dönemi birinci TİP hareketi olarak adlandırılan dönemdir.

1965 seçiminde 15 milletvekili soktu TİP, Meclis'e.

Çetin Altan, Sadun Aren, Mehmet Ali Aybar, Behice Boran gibi beyinler TBMM'yi gerçek bir fikir tartışması platformuna çektiler.

O az sayılarına rağmen Meclis'e fikrin hákim olmasını sağladılar.

Fikirsiz milletvekilleri eskiden gelişigüzel konuşurken onların önünde kendilerine çekidüzen vermek zorunda hissettiler.

Tabii onların yaşamasına izin verilmedi.

Dövdüler, sövdüler. Bir daha aman allah bu tipler Meclis'e giremesin diye seçim sistemini değiştirdiler.

Bu insanlar hapsedildiler. Ezilmek istendiler.

Türkiye intiharını sürdürdü.

***

Memleketimizin geleceği, bu seçimde parlamentoda yeni bir sosyalist muhalefetin kurulmasına bağlıdır.

Yeniden 1965 yılındaki heyecanı yaratmamız gerekiyor.

Fikrin Meclis'e girmesi lazım.

TBMM'deki iktidar partileri Türkiye'nin son 20 yıldır intiharından sorumludurlar.

Şu öne geçecek, bu öne geçecek falan filan. Bu iktidar oyunu bırakın sürsün.

Bugün önemli olan, gerçek bir denetleyici sosyalist muhalefetin Meclis'e sokulmasıdır.

İntihara yönelik iktidar oyunlarını ancak bunlar engelleyebilir.

***

Bugün hem o birinci TİP hareketinin devamı olan, hem de aynen o günkü gibi seçimi kazandıkları takdirde TBMM'yi ‘‘Kendine gel’’ diye sarsabilecek nitelikte aydınlara sahip olan bir parti var.

Özgürlük ve Dayanışma Partisi.

Çok samimi olarak söylüyorum, bu partinin varlığı bile beni yıllar sonra ülkemin geleceği açısından tekrar umutlandırdı.

Yavaş yavaş tamamen soyutlamaya başlamıştım kendimi. ‘‘Bırakın ya, artık hiçbir şey olmaz bu ülkede’’ tavrını iyice benimsemeye başlamıştım.

Şimdi yıllar sonra içim yine heyecanla dolu.

Bu partiyi kuran insanların bazılarını yakından tanıyorum.

Bazılarıyla ise hiç görüşmedim, ama onları da çok iyi tanıyorum.

Düşünen, yazan, çizen, memleketin iyiliği için net toplumsal projeleri olan...

Yıllardır baskı altında oldukları halde katiyen fikirden taviz vermeyen...

TBMM çatısı altında oldukları takdirde bu memleketteki parlamentoyu anında dünyanın en kaliteli fikir tartışmalarının yapıldığı platform haline getirebilecek birikimlere sahip insanlar bunlar.

20 yıldır intihar eden Türkiye'nin aslında unutturmak istediği, nedense çok korktuğu, ama bunu bir türlü de başaramadığı insanlar bu partide.

Benim oyum ÖDP'ye.

Yalan söyleyenlere bakmıyorum, bu oy katiyen ziyan olmaz. Çünkü ben iktidar için değil muhalefet için oy veriyorum. Hayalci değil gerçekçiyim.

Ülkemin geleceği için oyumu, oy pusulasında en solda yer alan ÖDP'ye basacağım ve huzur içinde evime döneceğim.



Yazarın Tüm Yazıları