Özel ortamda, kısıtlı çevrede kalacağını sandığım bir yazının internet ortamında kamuya mal olduğunu dolaylı yoldan öğrendim.
İlk önce birköşe yazısında yazımın bir bölümünün aktarıldığını okudum, daha sonra da bununla ilgili olarak bir gazeteden aradılar.
Bu konuda bir şey söylemek niyetinde değildim; çünkü o yazıyla ilgili Hürriyet yönetimi ile aramda bir sorun bulunmamaktadır.
Ancak mesele bu şekilde, istemediğim bir biçimde ve içinde dahil olmak istemediğim hesaplaşmalar için büyütüldüğünden, meseleye neden olan kişi olarak laf söylemem kaçınılmaz hale geldi.
***
Ben seçimden iki gün sonra 5 Kasım'da yayınlanmak üzere medyayla ilgili bir yazı yazdım. Yazı büyük ihtimalle bazı baskılara yetiştikten sonra Ertuğrul Özkök ile yazı hakkında bir konuşmamız oldu.
Geçmişte bu tür konuşmaları sık sık yaptık; diyebilirim ki bu son konuşmamız aramızdaki en stressiz konuşmaydı.
O bana medya ile ilgili yaptığım değerlendirmenin çok genel olduğunu, eleştirilerimi spesifik olarak yapmamın daha iyi olacağını, bu tür medyaya yönelik genel eleştirilerin yanlış anlamaya yol açabileceğini, haksızlıklar yapmış olabileceğimi söyledi.
Ve yazıyı geri çeksek iyi olur dedi.
Ben de önerisine katıldım ve yazı yayından kaldırıldı.
Ertuğrul Bey hemen ‘‘Başka bir yazı yazsana’’ dedi ama hem vakit çok geçti, hem de o an cepte hazır beklettiğim bir yazı yoktu.
***
Ben, genel yayın yönetmenlerinin bu tür müdahalelerinin doğal olduğunu düşünecek kadar gerçekçiyim.
Üstelik Hürriyet'te bu tür olaylar hep karşılıklı bir centilmenlik ilişkisi içinde olur.
Geçmişte de bu tür meselelerimiz oldu, her defasında Genel Yayın Yönetmeni'yle uzun konuşmalar yaptık, olayı tartıştık, bazılarında hemfikir olduk bazılarında olmadık.
Burada önemli olan şey, yazıya yönelik tavrın nasıl gösterildiği bence.
Hürriyet'te bunun beni hiçbir zaman rencide edilmeden yapıldığını herkesin bilmesini isterim.
Dahası ‘‘fikir ifade özgürlüğü’’ konusunda bu gazetenin sicilinin diğer gazetelere göre çok daha iyi olduğunu düşünmüşümdür hep.
Okuyucularım bilir; ben bu köşede birçok zaman gazetenin genel yayın politikasına taban tabana zıt tavırları rahatlıkla almışımdır.
Bu yazıların hiçbir tanesine laf gelmez, Ertuğrul Özkök bunların çoğuna katılmaz belki ve bir şey söyleyecekse de yazı yayınlandıktan sonra telefon açar ve söyler.
Ancak haklı olarak medyayla ilgili bir laf edildiğinde, orada bir haksızlık yapıldığını düşündüğünde daha bir duyarlı oluyor.
O da, ben de geçmiş dönemde medyada bazı sorunların yaşandığını kabul ediyoruz. O da bunu bazı yazılarında ifade etti zaten.
Anladığım kadarıyla, onun bu sorunları benim ifade ediş biçimimle ilgili itirazı var.
Doğrudur da, çünkü ben yazı yazmaya oturduğumda hafiften canavarlaşıyorum galiba; sorun yaratması olasılığı olan konulara balıklama atlıyorum ve büyük bir ihtimalle de yazı yazarken kendimi tamamen kaybediyorum.
Sonuç itibarıyla yazımın yayınlanmamış olmasından dolayı gayet tabii ki üzgünüm, ama bunu gönlüm son derece rahat bir şekilde, gerekçelerini anlayarak kabul ettim.
***
Her gün fikirlerin ifade edildiği gazetelerde bu tür anlaşmazlıkların, fikir ayrılıklarının olması doğaldır.
Sonuçta gayet tabii ki bu köşeler bizim babamızın malı değil, olsa olsa biz buralarda kiracıyız ve kira kontratımıza uygun davranmamız da boynumuzun borcudur.
Kira kontratlarında ev sahiplerinin sorumlulukları da çok fazladır, esas yük onlardadır aslında.
Bu benzetmeden devam edersek, Hürriyet bir köşe yazarı için her zaman iyi bir ev sahibi olmuştur. Arada olan biten tartışmaları da siz, ev sahibi ile kiracı arasındaki günlük olup biten tartışma olarak kabul edin lütfen.
Aradan 10 gün geçmişti ve ben bu olayı açıkça söylemek gerekirse çoktan unutmuştum. Ama hatırlatıldığı da iyi oldu; böylece bazı konuları açıkta tartıştık işte.