ASLINA bakarsanız Türkiye son derece içine kapalı yaşayan bir ülke.
Memleketin siyasi durumunu düşünüp, kararlar alırken bu kararlarımızın dış boyutunu fazla göz önüne almadığımız, Türkiye'nin dünyanın güç dengeleri içindeki yerinin bu gelişmelerden nasıl etkileneceğini pek düşünmediğimiz bir gerçektir.
Zihinsel düzeydeki bu eksikliğimiz ise pratikte hayli ilginç bir durum ortaya çıkarıyor.
Şöyle ki:
Dünya üzerindeki güç dengelerinin her tartışıldığı platformda, her önemli global kararın alınma aşamasında biz resmi söylemimizde ‘‘İslam’’ı kullanıyoruz aslında.
Türkiye'nin dinine ‘‘rağmen’’ moderniteyi yakalamış olduğunu, böylesine bir sentezi ilk gerçekleştiren ülke olduğunu, bu güç işi başarmış olması dolayısıyla tüm İslam áleminin Türkiye'yi örnek almak zorunda kalacaklarını her fırsatta güçlü bir dille vurguluyoruz.
Türk deneyiminin bir model oluşturduğu iddiası da bu uluslararası platformda açıklanan resmi söyleme bağlı olarak dile getiriliyor zaten.
Açıkça söylemeliyim ki 11 Eylül sonrasında Amerika'nın atmış olduğu adımlarla dünyada oluşan ‘‘hava’’ da bu tür bir resmi söylemin ‘‘müşterisinin’’ hayli artmasına yol açmış durumda.
* * *
Ancak bu ‘‘model’’de önemli yapısal sorunlar var.
Dış dünyada kendi ülkelerinin stratejik avantajları doğrultusunda bu Türkiye modeline destek verir durumda olan ülkelerin karar vericileri de modeldeki aksayan yanları, modelin kendi içinde her zaman taşıdığı büyük çelişkiyi biliyorlar, görüyorlar ama taktik nedenlerle bunun üzerine gitmiyorlar.
Onların kendi ülke çıkarları doğrultusundaki bu tavırları bizim kısa vadede olan bitenler nedeniyle hoşumuza gitse de bu tür görüntüdeki uzlaşmaların ne kadar da oynak ve her an çökmeye hazır olduğunu da bilmemiz lazım.
Bu konuda adım atabilecek olan tek güç ise biziz, kimse bizim modelimizdeki çelişkileri bizim için sorgulamaz, bizim için kafa yormaz, sadece stratejik amaçlarına ulaştıkları anda bizi rahatlıkla ortada bırakıp, başka yönlere giderler.
Bunu bilelim de kendiliğimizden farklı bir şeyler yapmaya kalkışmazsak bu dediğim çıktığında üzülmeye filan kalkışmayalım.
* * *
Nedir resmi söylemde uluslararası platformlarda stratejik işbirlikleri için ortaya atılan Türkiye modelinin içindeki temel çelişki?
Türkiye kendisinin aslında bir Müslüman ülke olduğu kartını dış dünyada hep oynuyor ve aslına bakarsanız elinde oynayacağı başka koz da yok ama iş iç dünyaya, bizim ülke sınırları içine gelince resmi söylem tamamen değişiveriyor.
İç söylemde tüm hedef bu tür bir kozun herhangi bir düzlemde oynanabilmesini her zaman ve her şartta engellemek üzerine kurulmuş durumda.
Bu büyük çelişkinin üstüne üstlük bir de tüm vatandaşlarımızın ve tüm dünyanın bildiği üzere söz konusu ‘‘Türk modelinin’’ kusursuz işlemesi yolundaki en büyük güvence de Türk Silahlı Kuvvetleri'dir.
Yani açıkça söylemek gerekirse dışarıda çok anlatılan Türk modelinin içerde yönetenlerin istediği sınırlar içinde işleyebilmesinin tek güvencesi de bunu arkasında bir ‘‘güç’’ün durmasıdır.
Aslında bu da Türk modelinin aslında bir model olamayacağının en büyük göstergesidir çünkü modelin kelime anlamıyla gerçekleşmesi onun bir toplumsal uzlaşma süreciyle ortaya çıkmasına bağlıdır.
Biz ise bunu henüz dünyaya sunamadık ve buna rağmen hálá daha dış dünyadan gelen ‘‘siz modelsiniz’’ laflarına da kanmayalım, çünkü daha önce de vurguladığım gibi bu övgüler ve sırt sıvazlamalar sadece bunları dile getiren insanların kendi ülke çıkarları için formüle ettikleri bir stratejiden başka bir şey değildir.
Onlar zamanı gelince o çok savunur göründükleri Türk modelini anında satarlar, bunun da bilinmesi lazım.
* * *
Etrafımıza biraz bakmamız, içgüdüsel tepkiler vermemeye çalışarak dünya üzerinde düşünmemiz lazım.
Bizler iç çelişkileri büyük olan ‘‘Türk modelini’’ dışarıda anlatmaya çalışırken, burnumuzun dibinde başka bir gelişme yaşanıyor.
İran, bizim modelimize alternatif olması ihtimali çok da kuvvetli olan başka bir modeli kendi içinde büyük çatışmalar da yaşayarak adım adım oluşturma sürecinde.
Bu bugünden yarına olacak bir iş değil ama mutlaka olacak. Ve İran kendi modelini yarattığı gün çok daha güçlü bir şekilde dünya platformunda yerini alacak çünkü o modelde şeriattan başlanılıp modernizme doğru, toplumsal konsensüs ile adım atıldığından, korkulara ve zorlamalara yer olmayacağından, Türkiye'nin elindeki en önemli koz bir anda sıfırlanmış olacak.
Biliyorum birçoğunuza şimdi bu yazdıklarım hayal gibi gelmekte ama bu süreç tüm hızıyla yaşanmakta, stratejistler bunu tartışmakta ve olacak biteceğin işareti olan haber ve yorumlar artık belli başlı dış kaynaklarda yayınlanmakta.
* * *
Diyeceğim o ki Türkiye kendi modelini yumuşak adımlarla kurmalıdır.
Bu şu andaki yaşam tarzımızdan vazgeçmemizi gerektiren bir şey değildir aksine akıllı davranıldığında yaşam tarzlarımızı çok daha güvence altına alacak sonuçların alınacağına inanıyorum ben.
Dünyada hiçbir toplum korku, kuşku ve endişe üzerine kurulmuş olan bir model oluşturma iddiasıyla ortaya çıkıp bunu dünyaya anlatamaz. Önümüzdeki seçimde tahmin edilenler olursa bence Türkiye ilk kez yumuşak bir geçişle kendi modernitesini çok daha sağlam temellere oturtma şansını da yakalayacaktır.