ADAMA bakıyorsunuz elini ayağını nasıl kullanacağını bile bilmiyor. Angut beyinli bir şey. Mesleği yok, hayatta tek bildiği şey çapkınlık yapmak ama onu da sadece parasıyla yapabildiğinden bunun bir anlamda fahişelik olduğunu bile algılayamıyor.
Konuşmayı gayet tabii ki bilmiyor, hayatta tek okuduğu şey maç eleştirisi, onun da içerikli olanı ağır geliyor, küfürlü olanını anlayabiliyor sadece.
Bir bakıyorsunuz altında bir araba, 100 bin dolar en azından. Yatı var, villası var. Villası da bir buçuk milyon dolar ha, öyle böyle değil yani.
Aslında evi o fiyatın dörtte biri bile etmez ama İstanbul durmadan geçirilmeyi sevenlerin memleketi olduğundan ve bu tür adamlara geçirildiğinde de bunu hissetmediklerinden çünkü kaşarlanmış olduklarından, çünkü parayı hak ederek kazanmadıklarından, nasıl kazandıkları da belli olmadığından düzen böyle işliyor buralarda.
Ve zannetmeyin ki bu tür insanlar azınlıkta buralarda sevgili okurlar. Sayıları oldukça fazla bunların.
Nereden nasıl çıktılar bir anda ortaya bu da meçhul.
Bir hastalık gibi bunlar. Erkeği de böyle kadını da. Varlıklarıyla toplumda acayip bir kirlenmeye yol açıyorlar aslında.
Hastalıklı yapılarıyla sarıyorlar etrafı.
İşin tuhafı düzgün olması gereken, parasını hak ederek kazanan çevrelerden insanların da bu tür insanlardan tuhaf bir şekilde etkilenmeleri. Onlara gıpta duyuyor gibi düzgün olması gereken insanlar da, sanki çürümüşlere bakıp da ‘‘Biz neden bunlar gibi olamadık’’ diye üzülüyorlar gibi geliyor bana.
Bu böyle çünkü basında yer alan haberlere bir bakın Allah aşkına.
Bir aile çıkıyor ortaya, anneler kızlar aynı erkeği paylaşmışlar, babayla kanlı bıçaklılar, suçlamalar havada uçuşuyor, rezillik almış yürümüş başını.
Bir başkası kardeşini dolandırmış. Öbürü arkadaşını satmış.
Düzgün olması gerekenler de yaşam biçimlerini, davranışlarını doğuştan çarpılmışlara uydurmaya çalışıyorlar, sanki bu büyük marifetmiş gibi.
Geceleri hep aynı yerlerde buluşup eğleniyorlar, ilk fırsatta birbirlerine kazıklar atan, kötülükler yapanlar içkili ortamda vur patlasın çal oynasın oluyorlar, sonra ertesi gün yine aynı dalavere tekrar başlıyor.
* * *
Hayatta çok masum olduğumu, hep düzgün olduğumu, hep doğru davrandığımı söylemedim hiç.
Böyle insan da pek yoktur bence ve hep düzgün olduğunu söyleyenler de biraz yalan söylüyorlardır genelde.
Ancak ben ve benim gibi insanlar ne kadar kafayı yersek yiyelim benim İstanbul'da varlıklarını bildiğim bazı çevreler gibi insan komedisi haline gelmemiz çok zordur sevgili okuyucular.
Bazı insanlar isteseler de gayret etseler de bu anlattıklarım kadar çirkefleşemezler.
Kendimin böyle olduğunu biliyorum, Türkiye'de çalışıp didinen milyonlarca insanın da böyle olduğunu bilmekteyim.
Ve çalışarak kazananlar bilir ki öyle villaları, 100 bin dolarlık arabaları sadece çalışarak alabilmek, çok istisna bazı insanların hakkıdır.
Ve bizler onlara helal olsun demeyi de biliriz, bunu gönül rahatlığıyla yaparız, nasıl ki öbürlerine Allah belanızı versin derken gönlümüz nasıl rahatsa hep rahat kalırız.
Diyeceğim şu ki böyle bir ortamda, Allah belanızı versin denilmesi gereken insanların toplumun sosyal kültürünü belirleyebildiği bir ortamda Cumhurbaşkanı'nın hesabını verdiği villasının tartışılmasını ben içime sindiremiyorum.
Başka bir Türkiye'de bu tartışılırdı ama şimdi kim kime hesap soracak be, bırakın Allah aşkına sersemliği!
* * *
Benim sorunum başka.
Rana kafayı çeşitli meselelere takıyor son günlerde. Bu villa meselesine de ele attı ve ‘‘Acaba Cumhurbaşkanı emekli olduktan sonra orada nasıl oturacak ki, emekli maaşı o evin aylık ısıtma giderini bile karşılamaya yetmez’’ dedi.