Serdar Turgut: Canım memleketime geldik!

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

CANIM vatanıma dönüşte balık tutmaya kafayı taktım.

Beş saat kadar sonra anladım ki, balıklar benim gibi bir insana tutulmayı prensip olarak reddediyorlar.

Bu arada güneşi filan unuttum.

Beş saatin sonunda ıstakoz gibi kızarmıştım.

Şu anda bu satırları eve dönmüş yazıyorum. Derim yüzülmeye başladı.

Size bir şey söyleyeyim mi; hayatta en keyifli şeylerden bir tanesi insanın kendi derisini böyle kaldırıp çöpe atabilmesi.

Yeni doğmuş bebek poposu duyarlılığında bir deri çıkıyor, atmakta olduğum derinin altından.

Rana eski derilerime kızıyor; çünkü onları ne kadar toplamaya uğraşsam da arada bir gözümden kaçıyor. O da gidip onları buluyor ve derimi oraya buraya atmamın saçmalık olduğunu, buna tahammül etmesinin zor olduğunu söylüyor.

Acı çekeceğimden korkmasam, gideceğim bir hamama keseleteceğim kendimi, ben de Rana da bu işkenceden kurtulacak bir kerede. Ama acı çekeceğim kesin olduğu için, dışarıya çıkmayarak eski derimin tamamen dökülmesini bekliyorum şu aralar.

* * *

Bir de tabii yolda Rana'nın hiç bitip tükenmeyen talimatları, talepleri vardı.

Dikkat ettim de benden bir şey isteyeceği zaman, bunu hep ben kamaraların olduğu bölümden yukarı tırmandıktan ve tam son basamaktan güverteye atlayacağım zaman söylüyor.

Mesela, ben tam yukarı çıkmışım o bana ‘‘Ay Serdar, mutfaktan bana bir limon getirir misin’’ diyor.

Ben zaten düz yolda bile yürümekte zorlanan bir insanım.

Durmadan sallanan teknede olağanüstü bir sakatlanmaya maruz kalmadan ayakta durabilmem bile mucizeyken, bir de her tırmanışımdan sonra benden yeni bir şey istenmesi insan hakkı ihlalidir!

İniyorum, limonu getiriyorum. Tam güverteye adımımı atacağım, bu kez de kamaradaki odasında durmakta olan çantasını istiyor.

İçimden, ‘‘Bre kadın! Aşağıdayken bütün istediklerini bana not aldırsan da bunların hepsini toptan bir tırmanışta getirsem olmaz mı? Sen neden bu kadar insafsızsın ha’’ diye bağırıyorum. Dışımda ise sessiz bir şekilde yine aşağıya iniyorum.

Cunda'ya kadar üç saat sürdü yolculuğumuz, hiç değilse 50 kez oldu bu. O kadar inip çıktım ki merdivenden, bir anda o yer gözüme herhangi bir spor salonundaki step aletiymiş gibi gözükmeye başladı.

Nihayet Cunda'ya geldik.

Toprağı öpecektim ama biz karaya yaklaşmadan önce bir köpek geldi ve yere işedi, ben de bu gösteriden vazgeçtim.

Bence seyahatimizin en keyifli dakikaları, Cunda'da geçireceğimiz son akşamda olacaktı.

Rakı içeceğimiz lokanta belli. Pavuryaları pişirtmeye başladık. Deniz börülcesi de yeni toplanmış, mis gibi.

İki gecedir uzo içmekten içime fenalık gelmişti, rakı da buzdolabında soğuyor. Beni bekliyor her şey.

Güneş biraz daha batsın, gideceğiz içmeye.

Birden kasabanın her yerine anons yapan mikrofonlar devreye girdi.

* * *

Bir türkü başladı. Bir kahramanlık türküsü bu. Benim tüylerim diken diken oldu.

Öyle durmadan abartılı kahramanlık anlatan hikáyelerden fazla hoşlanmam.

Aman Allah'ım, esip üfürüyor türküyü söyleyen şahıs. Kahraman Türkler bütün düşmanlarını (ki onların sayısı hepimizin bildiği üzere çok sayıda ve bu sayı ilginç bir şekilde her geçen gün daha da artıyor) tek tek haklıyor.

‘‘Bir Kurşun da Ayvalık’’tan türkünün adı. Emekli bir binbaşı sözlerini yazmış.

Binbaşıya kızmak mümkün değil, böyle bir türkünün sözlerini yazdı diye. Yani ne yapacaktı, Ege'de aşk üzerine türkü sözü mü yazacaktı bunun yerine, değil mi ama. Onun da mesleki deformasyonu tabii ki olacak!

Haydi o yazdı, besteledi bunu ama ne alaka yani, o saatte neden çalınıyor orada anlayamadım.

Türkü bitti ve bir anda İstiklal Marşı başladı sayın okurlar.

Ben ‘‘Eyvah, yine darbe oldu’’ diye panikledim.

Bayram değil, seyran değil, İzmir'in düşman işgalinden kurtuluşunun yıldönümü bile değil. O tuhaf türküden sonra bir de İstiklal Marşı'nın çalınmasının ancak bir tek nedeni olabilirdi.

Asker yine yönetime el koymuştu ve biraz sonra da tutuklamalar başlayacaktı.

Ben enternasyonalin çalındığı Midilli'de kalmamış olmamızın büyük bir stratejik hata olduğunu da düşünmeye başlamıştım.

Marşımız bitti, etrafa ne oldu diye sordum.

Burada ádet böyleymiş. Her cuma ve pazar akşamı askeri garnizonda bayrak indirilip çekilirken, kasabada da İstiklal Marşı çalınırmış.

Durum böyle olunca, bence Cunda'da bundan sonra vatandaşlar askerin kalkma saatinde kalkıp, onun mıntıka temizliğine başladığı saatte de kasabada mıntıka temizliğine başlasınlar.

Bir şeyi yapacaklarsa tam yapsınlar, tamam mı!

Bu yazı dizisi burada bitti.

Yazarın Tüm Yazıları