Sedat Ergin'in pazar günkü yazısını okuyunca bir daha anladım bu acı gerçeği.
‘‘Öteki Türkiye'nin İntikamı’’ başlıklı yazısına bir meslektaşına verebileceği en güzel hediyeyi vererek başlamış Sedat Ergin.
Bakın ne demiş: ‘‘Serdar Turgut üç yıl önce köşesinde ‘Öteki Türkiye' tartışmasını başlattığında, galiba pek çok insan bu kavramı bir fantezi olarak almıştı.
Turgut, gelir dağılımında zaten var olan dengesizliğin daha da açıldığına dikkat çekerek, toplumda fakirleşme sürecinin hızlandığını, yaygınlaştığını belirtiyor, bu durumun toplumda ciddi bir kopmaya yol açmakta olduğunu ve Türkiye'nin başına büyük işler açacağını anlatıyordu.
Bu tartışma, o zamanlar Türkiye'ye özgü biçimde dipsiz kuyuya atılan bir taş gibi sessizce kaybolup gitti.’’
* * *
Gayet tabii ki gururum okşandı saygı duyduğum bir gazetecinin kaleminden bunları okumak.
Ancak burada üç yıl önceden olan biteni doğru tespit etmiş olabilmenin keyfini çıkarmak yerine içim hüzünle dolu. Dile kolay, üç yıl kaybettik sevgili okurlar. Ben o tartışmalar daha geçenlerde olmuş gibi hissederken Sedat Ergin’in yazısıyla aradan geçen onca zamanı, yine el birliği ile geleceğimizden çalmış olduğumuz yılları hatırladım.
Bugün bazı insanların, tehlike artık kendi kapılarını çalmaya başlamasından sonra, aynı lafları yeniymiş gibi söylemelerine bakıp da hayret ediyorum olan bitene. Aynı insanlar üç yıl önce ben o kavramı nedenleriyle birlikte ortaya attığımda ‘‘Türkiye'nin aslında gelişmekte olduğunu’’,‘‘gelir dağılımında istatistiklerde görülen bir bozulma olmadığını’’, ‘‘herkesin cep telefonu olduğunu, fakirleşmenin olmadığını’’ filan söylüyorlardı.
Onlara göre ben popülisttim, ilgi çekmek için bu kavramı ortaya atmıştım, ekonomi bilmiyordum, Türkiye gerçeğinden habersizdim. Buyurun bakalım, işte sizin çok iyi anladığınızı iddia ettiğiniz Türkiye gerçeği ortada. El birliğiyle yarattığınız, sırtınızı döndüğünüz, kafanızı kuma sokarak duymazdan geldiğiniz, televoleci yazarlarınızla, iktisatçılarınızla yok saymaya çalıştığınız, kafadan silmeye çalıştığınız Türkiye işte burada.
Ve şunu da unutmayın ki sırf kendi çıkarlarınız zedelenmesin diye arada kaybettirdiğiniz o üç yılın faturası gerek sosyal gerek de ekonomik açıdan öylesine bir çıkacak ki hepinizden, hepimizden, ilerde pişman olup ‘‘Keşke o yılları kaybetmeseydik’’ diyeceksiniz ama maalesef iş işten de geçmiş olacak.
* * *
Bu aralar birbiri ardına bilimsel çalışma yayınlanıyor ‘‘Öteki Türkiye’’ gerçeği hakkında. Korkunç gerçekliğin bilimsel dökümü nihayet ortaya çıkıyor. Gecikildi bu konuda ama olsun, hiç olmamasından daha iyidir bunların geç de olsa ortaya çıkması.
Ben ‘‘Öteki Türkiye’’ gerçeğini ilk kez rakamlarda değil, sokaktaki insanların suratlarında gördüm. O gerçeklik sokaklardaki insanların suratlarında yazılıydı, televizyonda haberler arasına sıkışan acılarda gizliydi, eğitimli, bilgili, yılların birikimlisi arkadaşlarımın yaşamlarında olacak altüst oluşların ilk işaretlerindeydi ipuçları.
Görmek isteyen için oradaydı her şey. Ama televoleci zihniyet resmi söylemde güçlü çıktı. Onlar rakamları çarpıtarak Türkiye'nin aslında iyiye gittiğini anlatmaya çalışırlarken, yani bir anlamda entelektüel fahişelik yaparlarken, bu yalana belki de korkularını bastırmak için inanmak isteyenler uzatmaları oynamaya çalıştılar. Ama tabii ki gerçeklik sonunda suratlarına tokat gibi indi.
* * *
Bugün gelinen noktada resmi rakamlara göre eğitimli yani üniversite bitirmiş nüfusun yüzde 30'u işsiz sevgili okurlar. Bu rakam yüzde 30'dan çok daha yüksektir de biz resmi verileri alalım şimdi. Böyle bir felaketin olabildiği ülkede gelecekten umutla bahsetmek nasıl olabilir, bilmiyorum. Anne babalar bu ortamda nasıl çocuk okutacak, dahası neden okutacak?
Bu kadar eğitimli işsiz ortadayken bugün üniversiteye girmiş olan tek bir gencin bile mezun olduğunda iş bulma imkánı olabilecek mi?
Gençler nasıl mutlu olacak, geleceğimiz ne olacak, mesleği olanlar bu durumdayken mesleksiz olanların aç kalma sınırına yaklaşmaları nasıl engellenecek, nüfusunun yüzde 40'ı tarım sektöründe yer alan ama tarımı göçmüş bir ülke bu yükün altından nasıl kalkacak.
Size yemin ediyorum içimde büyük bir isyan duygusu var. Acıyorum, öfkeleniyorum bize kaybettirilen yıllara, geleceğimizin çalınmış olmasına, bunu yapanları da biliyorum ve onlardan tiksiniyorum. Kendi beslendikleri, içinden çıktıkları ülkeyi çökerttiler göz göre göre kısa vadeli çıkarları için. Bu duruma dur demek şansı vardı, onu da kaçırttılar hepimize.
Şimdi merak ediyorum bakalım nasıl çıkacaklar işin içinden. Bir iki yıl içinde olup biteceklerden sonra kurulacak teknokratlar hükümetinin ertesi günü de buna benzer bir yazı yazmaya mecbur kalacağım gibi bir his var bende, bunu da bilin yani!