Paylaş
Biz gazeteciler polisiye olaylardan hoşlanırız.
Çünkü her polisiye olay aslında bir insanlık dramıdır.
Polis muhabirliğinin mesleğin en zor dallarından bir tanesi olması da buradan kaynaklanır.
Polis muhabirlerinin işi Türkiye'de özellikle daha zordur.
Çünkü resmi makamlar özellikle politik bağlantısı olan polisiye olaylarda rahatlıkla yanlış bilgilendirmeye giderler.
Aslında her polisiye olay bir anlamda yanlış değerlendirme ile başlar.
Polis gider bir ‘şüpheli’ yakalar, o daha mahkemeye çıkıp sanık bile olamadan, bir bakarsınız polis tarafından ‘işte katil bu’ diye tanıtılır.
Katil de birinci sayfadan tanıtılır.
Bu tür haberler sık sık gazetelerde yer alıyor. Gerçi her suçlanan insanın mahkeme kararı sonuçlanmadan önce sadece sanık olduğu bilinci tabii ki gazetecilerde var.
Ama herhalde gündelik işin heyecanından olacak bu sık sık unutuluyor.
*
Politik bağlantılı polisiye olaylardan sonuncusu İstanbul Belediyesi'nde ortaya çıktı.
Doğal olarak işin üstüne atladık gazeteler olarak.
Ve olay henüz daha sıcakken birinci sayfalardan haberler manşetler halinde verilmeye başlandı.
Bence bu tür durumlarda geri dönülmesi zor adımlar atmaktan kaçınmak gerekiyor.
Çünkü bizim gazetelerin birinci sayfaları sıcak haberlerden oluşmak zorunda.
Yani ilk önce ‘katil’ denilerek birinci sayfadan bir adamı gösterdikten sonra mahkeme sonucunda adam suçsuz çıkarsa ‘Katil bu değilmiş’ türünden bir haber birinci sayfadan yayınlanmaz. Bu mümkün değil
O sayfanın mantığı bu tür insanları heyecanlandırmayan haberlerin yer almasına müsait değil.
Sonuçta ne oluyor, adam ‘katil’ olarak adlandırılmasıyla kalıyor, katil olmadığı belki o da sadece belki iç sayfalarda yer alıyor.
Gazetelere yönelik tazminat davası açılamıyor çünkü polisin açıklaması adamı katil olarak damgalamış, gazete de haberi vermiş. Yani adamın yapacağı bir şey yok bu duruma karşı. Suç bizde değil!
*
Geri adım atılamayacağı için belki de bunları sıcak haberken birinci sayfadan vermesek diyorum..
Diyorum da o zaman da rekabet gündeme geliyor, haber başka gazetede büyük verilince o zaman ‘biz atladık bu haberi’ kaygıları devreye giriyor.
Bunu tabii ki ta yüreğimde hissediyorum ama galiba bu alınması gereken bir risk.
Son belediye yolsuzluğunda da aynen tarif ettiğim olaylar yaşanıyor.
Büyük manşetler atıldı ‘sahtekarlar’ hakkında.
Ama iki gün sonra DGM'ye sevkedilenlerin hemen hepsi serbest bırakıldı.
Büyük ihtimalle yine de dava açılacak ama savcılıklarca bu insanların serbest bırakılması olayın önem derecesini tabii ki bir kaç derece düşüren bir gelişme.
Gayet tabii ki olayda olan bu gelişme gazetelerde ‘gözaltına alınmalar’ kadar büyük olarak verilemedi.
Sonuçta da dikkatli gazete okuru olmayan insanlar gelişmeleri eksik öğrendiler.
*
Bir de şuna dikkat etmek gerekiyor.
Tam Meclis'te türban krizinin yaşanmasına doğru gidilirken Fazilet Partisi'nin İstanbul'da büyük yolsuzluğu ile ilgili haberlerin veriliş şekli, haberin inandırıcılığını azaltıyor. Çok zorlama var haberde politik bağlantılar kurulması için.
İnsanları medyaya güvenlerinin azalmaya başladığı bir dönemde haberin böylesine sunulmasıyla sanki kasıtlı iş yapılmış izlenimi veriliyor. Bu da azalmaya başlayan güveni daha da sarsıyor.
Bazı okurların bu haberi ‘Fazilet’e karşı yeni bir siyasi kampanya' olarak yorumlamaları ihtimali istemeden de olsa doğuruluyor.
Hele olayı hızla Recep Tayyip Erdoğan'a bağlamaya çalışmak ve adeta ‘Seni hapishaneye attık ama yetmedi, seni tamamen gömeceğiz’ mesajını vermek hiç de hoş olmuyor.
Sonuç olarak Türkiye gibi yanlış bilgilendirme geleneğinin çok yaygın olduğu bir ülkede gazetelerin kritik haberlerde acele etmemelerinde yarar var gibi gözüküyor.
Paylaş