ÜSTLENMİŞ olduğum bir projeyi yürütebilmem için çok çeşitli metotlar önerdiler bana.
Herkesten daha akıllı olduğumu göstermek için bütün bunların hepsini reddettim.
‘‘Peki sen ne öneriyorsun’’ diye sordular.
Benim araştırma metodumun herkesinkinden çok daha kapsamlı, detaylı, içerik olarak zengin olması gerekiyordu.
Öyle bir şey icat etmeliydim ki, araştırma yaptığımız konuda hem tek bir şey bile atlanmasın hem de insanlar beni takdir etsin.
Sonunda aradığım metodolojiyi buldum da.
Bana bazı şeylerin elenerek gelmesini kabul etmem imkánsızdı, Hürriyet Gazetesi'nin arşivinde bulunan bütün, evet bütün resimlere tek tek bakmam gerekiyordu.
İşte benim yöntemim buydu.
Bunu yüksek sesle söyledikten sonra etrafımı incelediğimde bana takdirle bakan, entelektüel yeteneklerime saygı duyan insanlar görmek yerine büyük çoğunluğunun beni acıyarak süzdüğü, geri kalanların da aralarında ‘‘Delirmiş olmalı bu’’ diye konuştuğu bir kitle ile karşı karşıya olduğumu anladım.
***
Bir ay içinde bitirmem gerekiyormuş projeyi.
Olsun,ben hızlı çalışırım, dedim.
Kaç dosya var ki arşivde, dedim, 360 bin, dediler.
Her birinde kaç resim var ki, dedim. En az 20 en fazla 50 civarında olduğunu söylediler.
Tamam ben henüz daha John Nash değilim, ama olsun o kadar da matematiğimiz var yani, beş altı dakika sonra çarpım işlemini tamamlamayı başardığımda, ortaya çıkan sayıyı okumakta zorlandım.
Türkiye'nin genel bütçe rakamı kadar uzun bir rakam çıkmıştı ortaya.
Net sayı veremiyorum size çünkü galiba rakamı ilk gördüğümde minik bir baygınlık geçirmişim, arşivde bekleyen fotoğraflar denilince beynimde büyük bir kara delik oluşuveriyor anında.
***
Yiğitlik bende kalmalıydı, lafımdan geri adım atmama imkán yoktu, beni hançerlemek için bekleyen düşmanlarımın eline koz veremezdim.
Dolayısıyla başladım zarfları tek tek açmaya.
Sevgili okurlar, baştan hemen şunu söyleyeyim.
Bu proje tamamlandıktan sonra kör olacağım kesin, umarım Hürriyet üst yönetimi bir beyaz baston almam için bana mali destek verir. Emin değilim vereceklerinden ama olsun ben yine isteyeyim, ne olur ne olmaz belki bu kez tavırlarında bir yumuşama olur.
Resimlere bakarken zaten bildiğim bir şeyi kendi kendime tekrar teyit ettim. Bizim memlekette bol miktarda bela yaşanıyor sevgili okurlar.
Birbirini dövenler, öldürenler, gösteriler, çatışmalar, mahkemeler, tecavüzler, hırsızlıklar, adliye kavgaları, binlerce yüz binlerce dosya var böyle.
Bunları baştan eleyince iş biraz hafifliyor ama katiyen kolaylaşmıyor.
İyi fotoğrafın nereden çıkacağı belli olmuyor ki.
Örneğin karne alan öğrencilerle ilgili neredeyse bin adet fotoğraf vardı ve bunlardan bence bir tanesi olağanüstüydü ama bunu buluncaya kadar diğer 999'una da bakmak zorundaydım, bu hemen her konu başlığında böyleydi ve bütün bu işlemler sürerken başınıza bir adam dikilirse ve bu adam ‘‘Ne yapıyorsun?’’ diye sorarsa ve üstelik bu adam İsa peygambere olağanüstü bir fiziksel benzerlik de göstermekteyse eh şimdi elinizi vicdanınıza koyun ve bana söyleyin sevgili okurlar, ben onu öldürsem hangi mahkeme bana ceza verir ki değil mi ama?
Kanat Atkaya, sen şimdi hakikaten bir di'li geçmişsin.