TAM bir yıl önce, temmuz ayında bizler teknokratlar hükümeti meselesini tartışıyorduk.
Kamuoyu desteği olağanüstü olan bir öneriydi teknokratlar hükümeti, ülkenin tüm objektif koşulları böylesine bir çözüme hazırdı aslında.
Zavallı bir duruma göz göre göre düşürülen, potansiyeli büyük olduğu halde önünde setler çekilen bir ülkenin fırlama yapabilmesi, silkinip kendine gelebilmesi, vatandaşlarına biraz olsun nefes aldırabilmesi için tek yolun bu olduğunu gören insanlar çoğunluktaydı bence...
Ama ne yazık ki bunun demokrasi dışı bir gelişme olacağı çarpıtmasıyla başlayan eleştiriler ve siyasi partilerin yine sadece kendi çıkarlarını düşünerek giriştikleri ayak oyunları sonucunda bu tartışma da çığırından çıkarıldı.
Önerinin sahibi olduğum için bana yönelik birçok suçlama getirildi, faşizm, diktatarya yanlısı olduğum yazıldı.
Bu tür şahsi suçlamalar önemli de değildi, çünkü ben neyi neden söylediğimi biliyordum, bu konuda kafam netti ve dahası bu ülkenin insanları da aslında ne demek istediğimi kavramışlardı ama çarpıtmalar sürdürüldü.
Sonuçta tartışma gündemden çekildi, herkes oyununa geri döndü.
* * *
Sonuçta ne oldu? Bir yıl daha kaybetmiş olduk.
Bu ülkeye bugün hálá daha bir ‘‘ara’’ geçiş dönemi hükümeti gerekiyor.
Bugün buna ihtiyaç, bir yıl öncesinden çok daha fazla durumda.
Çünkü o kaybedilen bir yıl içinde sistem hiçbir çıkış yolu kalmayacak şekilde kendisini daha da fazla kilitledi.
Ekonomik göstergelere bakıldığında, her şeyin bıçak sırtında olduğu ve ekonominin siyasetten gelecek tek bir büyük dalgalanmaya dahi tahammülünün artık kalmadığı görülüyor.
Bu iş şaka kaldırmaz, işi biraz daha zorlarsak ülkemiz iflas edebilir ve bunun sonucunda da açıkça söyleyeyim büyük bir felaket yaşanır.
Yapılacak tek şey ekonomiyle siyasetin bağlantısını krizden çıkma savaşı verilecek dönemde tamamen kopartmaktır.
Bunun yapılabilmesinin tek yolu da siyaseti bir süreliğine dondurmak, siyaseti ekonomik krizden çıkış savaşının gerekleri doğrultusunda ertelemek ve ikisi arasındaki etkileşimi bir süreliğine tamamen kırmakta yatmaktadır.
* * *
Rasyonel bakış açısını ve aritmetik kurallarını siyasete uyguladığınızda da aslında görüntü net ve açıktır.
Türkiye'yi son 10 yıldır yönettiği iddiasında olan bütün partiler tükenip bitmiştir.
İnsanlar bunların liderlerinin adını duyduğu anda küfür etmekten başka bir şey düşünememektedirler.
Bir seçim yapıldığında AKP ve Saadet dışında hiçbir partinin ülkeyi yönetecek güce kavuşması imkánı olmadığı görülüyor. Bu partilerin de iktidar olma şansını elde ettiklerinde bu gücü kullanma şansına kavuşmaları şu anda zor gözükmektedir.
En azından verilen işaretler o yöndedir ve seçim yapıldığı takdirde iktidar olma hakkını alan partiye iktidar verilmediği anda da Türkiye yine bitecek demektir. Bu riski de almak ve bu konuda daha fazla oyunlar oynamak da mümkün değildir.
Açıkça söylemek gerekirse Türkiye yeni bir 28 Şubat sürecini kaldırma gücüne artık sahip değildir.
Şimdi bütün bunlar yokmuş, sanki normal bir ortam varmış gibi yalanlar söylemek, yazılar yazmak, koalisyon hesapları yapmaya başlamak, seçim yalanlarıyla vakit geçirmek, açıkça söylemek gerekirse hainliktir.
Gelinen ortamda, eğer rasyonel düşünülürse, çok acilen bir partiler üstü hükümet kurulmalıdır..
Tüm partilerin desteği, en azından köstek olmama sözü alınarak kurulacak bu hükümetin tek görevi ekonomide gerekenleri yapmak, yokuş aşağıya frenleri patlamış olarak inmeye hazırlanan ülkeyi tekrar düz yola sokup, frenlerini onarmak ve ülkede normal bir seçimin yaşanmasını sağlayacak ortamı oluşturmak olmalıdır.
Saygın isimlerden oluşacak bu hükümet Türkiye'yi ekonomik uçurumun eşiğinden almak için teknik çalışmaları yaparken, var olan partiler de örneğin bir yıl sonrası için ilan edilecek seçim için şimdiden hazırlanmaya başlarlar.
Ellerine geçen bu zamanı, fırsatı kullanarak belki de ilk kez Türkiye'nin geleceği için ne tür projeler düşündüklerini de bu arada formüle etme imkánını bulurlar.
* * *
Hayal mi diyorsunuz bunlara? Olsun, hayal deyin ama şunu bilin ki kilitlenmiş sistemin kendi içinde debelenmeleri bu ülkeyi yok olma eşiğine götürmekte.
Kişi başı milli geliri bin dolara yaklaşmış, dolar kuru dört milyon civarında olan, milyonlarca insanı daha işsiz kalmış, aç kalmış bir Türkiye yok olmuş demektir bunu unutmayın.
Hálá daha kurtarma şansımız var bu ülkeyi, onun için debelenmeyi bırakıp, cesur olup ve evet hayal de kurmayı bilip korkusuzca adım atmak gerekiyor
Siyasetle ekonominin arasındaki bağlantıyı tamamen kırmalı, bugünkü haliyle siyasete dur demeli, siyaseti ertelemeli ve ara dönem hükümeti yoluyla ülkeye yeniden çeki düzen verip, tırmanışa geçtikten sonra normale dönmeliyiz.
Normale dönerken de sistemin dışında tutulmak istenen ama buna da katiyen imkán olmayan ve olması da gerekmeyen AKP ve Saadet Partisi'yle ülkenin güçlerinin anlaşması, uzlaşması için elden ne geliyorsa yapılmalıdır.
Düşünün lütfen, göreceksiniz ki bütün bu saydıklarım dışında çıkış noktası kalmamış durumda.