Paylaş
Türklerin toplu hareket etmesi bende son yıllarda inanamayacağınız derecede büyük bir panik etkisi yaratmaya başladı.
Örneğin ‘‘Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için’’ sloganını değil işitmek, okusam bile panik yaşamaya başlıyorum.
Avuç içim sırılsıklam kesiyor, ekstra sistol başlıyor.
Çünkü inanıyorum ki onların hepsi bir araya geldiklerinde mutlaka birilerinin başına bir şeyler gelmektedir.
Bir araya gelenlerin kimler olduğu, ne amaçla bir araya geldikleri de önemli değildir.
Değişmeyen şey sonuçtur, kabak birilerinin başına mutlaka patlamaktadır.
***
Bayram günleri stadyumlarda yapılan gösterilerde maraton bölümünde yaratılan mizansenler de beni panikletmektedir.
Hani şu tüm maraton bölümünde oturanların tek bir işaretle ellerindeki çeşitli renkte bayrakları kaldırarak tablolar oluşturdukları anlar var ya...
İşte onları seyrederken de aniden kalabalık fobim nüksediyor...
Yaptığım tespitlere göre ulusal bayramlarda bu şekilde mizansen oluşturma adeti şu an Kuzey Kore, Çin Halk Cumhuriyeti ve bir de Türkiye'de kalmış durumda.
Haydi onların bunu neden yaptıklarını anlamak biraz kendimizi zorladığımız zaman mümkün de, Türkler'in bu kutlama türünde neden bu kadar ısrarlı olduklarını, bundan neden bu kadar hoşlandıklarını anlamak katiyen mümkün değil.
***
Tek bir işaretle koskoca maraton bölümünde tablolar oluşturulmasını izlerken kendimi de o kalabalığın arasında hayal ediyorum.
Elimde çeşitli renkte bayraklar var. Düdük çalıyor, kırmızıyı, sonra sarıyı ve sonra da yeşil bayrağı kaldırıyorum.
Ama ben eminim ki genetik deformasyonum toplu hareketlere engel olduğundan ben bu sürecin mutlaka bir aşamasında yanlış bayrağı kaldırırdım.
Düşünsenize olacakları... Muhteşem kitlesel tablonun tam göbeğinde bir aykırı renk.
Nasıl da göze batardı kimbilir?
Sonra gel de mahkemelerde sürün vatan haini olmadığını anlatabilmek için...
Ben eminim ki Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel bana yapılanların da hukuka uygun olduğunu devlet adamı ciddiyetine yaraşır bir şekilde açıklardı.
***
Psikoloğum bana bu kitlesel hareketlerden korkma nedeni olarak iki olasılık saydı.
Ya bu psikolojik bozukluğun temelinde geçmişte yaşamış olduğum bir travma yatıyormuş, ya da TEM Otoyolu'nda araba kullanan Türkler'in durumu nedeniyle bu haldeymişim.
Bence ilk açıklama biçimi daha doğru. Çünkü ilkokulda 23 Nisan gösterileri sırasında koskoca 19 Mayıs stadyumunda 3 bin öğrenci arasında sağa dönülecekken sola dönmeyi düşünebilen tek kişi bendim.
Ve yine o 23 Nisan günü, yanlışım nedeniyle hem beden öğretmeninden, hem de sırasıyla anne ve babamdan dayak yiyen de tabii ki bir tek bendim.
Kalabalık ve toplu hareketlere tepkim o yıldan kalmıştır, buna eminim.
***
Gerçi sonra da bazı tuhaf şeyler oldu...
7 TİP'li gencin öldürülmesinden sonra cenaze törenine katılmak iştemiştim.
Tandoğan Meydanı Kızılay'a doğru akıyordu.
Ben diyeyim 300, siz deyin 400 bin kişi vardı.
Ve o kadar kişi arasından bir tek ben, üyesi olduğum örgütün saflarına katılmayı beceremeyerek, dışarıda kalmıştım.
Bizimkilerin bulunduğu bölümün önüne güvenlik gerekçesiyle kol kola giren adamlar durmuştu.
Nedense benim aralarından geçip, örgütün saflarına katılmamın, yürüyüşün güvenliğini bozacağına karar vermişlerdi.
O zaman da şaşı olduğumdan belli ki bakışlarımı tuhaf bulmuşlardı.
Bana yapılan resmi açıklamada burjuvazinin yapacağı provokasyonlara karşı tedbiri ellerinden bırakamayacaklarını söylediler.
O zamanlar burjuvaziye benzetilmek pek de ağrıma gitmişti.
Gerçi bizim burjuvaya baktığımda hâlâ ağırıma gitmekte, ama bu tabii ki tamamen bir başka yazı konusu.
***
Anlayacağınız kitlesel hareket gördüğüm anda içim hâlâ bir tuhaf olmaktadır.
Şimdi 29 Ekim'de Ankara'da kitlesel kutlama olacak ya...
Onu da korkuyla bekliyorum. Ya tango yapmaya karar verirlerse hep birlikte...
İşte buna kalbim dayanamaz.
Tempo tutulan kitlesel klasik müzik coşkusundan sonra kitlesel tango bana biraz fazla gelebilir, haberiniz olsun.
Paylaş