Serdar Turgut: Amerikan gotiği-6

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

Amerika'da uzun yıllar bulundum.

Tecrübeyle sabittir ki özellikle gündüz vaktinde sinemaya giden Amerikan ahalisinin zeká yaşı hayli düşüktür.

Amerika'yı anlamak için gözlem yapılacak en iyi yer, özellikle güney eyaletlerinden bir tanesinde matinelerdeki sinema salonudur.

Salonu bir süre izledikten sonra Amerika'da diyet konusunda yazılmış onca kitabın, yapılmış programın, şişmanlığı önleyici ilacın bir boka yaramadığını net olarak görürsünüz.

Az gelişmiş zekáların şişmanlığı da bir tuhaf olmaktadır. Onlar şişman olmakla yetinmemekte, aynı zamanda grotesk olmak için de ısrar etmektedirler.

Nasıl öyle olabildiklerini anlamanız için her Amerikan sinema salonunun girişinde bulunan yiyecek reyonunun önünde durup inceleme yapmanız yetecektir.

Buralarda satılan patlamış mısırlar zaten oldukça yağlıdır, tuzludur.

Grotesk insanlar bununla da yetinmezler ve ‘‘ekstra yağ’’ isterler.

Bunun koyuluşunu izlemek bile bir insanın kolesterolünü 400 seviyesine çıkarmaya yetebilir.

Satıcı bayan -ki bunların çoğu nedense orta yaşlı zencilerden oluşmaktadır, bu da incelenmesi gereken ayrı bir meseledir- benzin istasyonlarında kullanılana benzer bir pompayı çıkarır ve uzunca boylu bir insanın yarı beline kadar gelen uzunluktaki mısır kutusunun içine eritilmiş tereyağı dökmeye başlar. (Bu tarif ettiğim mısır kutusu Amerika'da ‘‘küçük mısır’’ olarak biliniyor. Bunun bir de ekstra large'i var.)

O tereyağı dökülürken grotesk insanların suratlarında bir gülümseme oluşur. İştahları daha da artar, normalde dört kişilik ailenin bir ayda tüketeceği büyüklükte olan çikolatayı da alırlar.

Bütün bunları boğazdan aşağıya yıkayacak kola da alınır ve salona giriş başlar.

***

Dünyadaki en korkunç görüntülerden birisi, şişmanlamış bir Amerikan ailesinin sinema salonuna girişidir.

Her an bir kazaya yol açma ihtimalleri vardır bunların.

Çünkü ellerinde kocaman kutular taşımaktadırlar ve tombul ayakları yere tam basamamaktadır.

Bunlar birbirleriyle bağırarak konuşurlar ve her defasında da kavga ederler.

Çocuklar anne ve babadan, kadın kocasından, koca da karısından had safhada nefret etmektedir aslında. Anne ve babanın anlaştıkları tek konu da çocuklarına karşı duydukları ortak öfkedir.

Olabilecek en büyük felaket, bu tiplerin sizin yan koltuğunuza oturmalarıdır.

Çünkü patlamış mısır yerkenki tombul elleri ve kolları film oynarken oranıza buranıza değerek anadan doğduğunuza pişman edebilirler sizi.

Bunlar film sırasında ailece yüksek sesle, oynayan konu hakkında absürd yorumlarda bulunurlar.

Konuşurlarken ağızlarında var olan mısır ve çikolata karışımı da salonun çeşitli yönlerine fırlar.

Grotesk embesilleri susturmaya çalışmak da tehlikelidir, çünkü birbirlerine karşı olan bastırılmış nefretleri her an patlamaya hazırdır ve kendilerine sessiz olmalarını söyleyen kişiyi de o an hiç umursamadan öldürebilirler.

Amerika'da bütün seri cinayet işleyen meşhur katiller bu tür insanlar arasından çıkmıştır.

***

Bütün bunları neden yazıyorum?

Şu nedenden dolayı gündeme geldi konu.

Bir hafta önce Amerika'da Yıldız Savaşları'nın yeni filmi gösterime sokuldu.

Bu filmi ilk defa seyredenler arasında yer almak isteyenler, dört gün boyunca sinema salonlarının önünde yatıp kalktılar.

Bir filmi izlemek için dört gün boyunca sinema önünde beklemeyi göze alan insan tipinin yukarıda anlattığım kategorideki insanlar olduğunu sanırım açık olarak yazmama gerek yok.

Zaten gazetelerden okuduğuma göre bu tipler film başlamadan önce salonda slogan da atıyorlarmış.

Balkondakiler topluca ‘‘R2’’ diye bağırınca salondakiler de ‘‘D2’’ diye karşılık veriyorlarmış.

Sinema salonunda filmdeki robotun adını söyleyerek inanılmaz derecede eğlenebilen insanlar hakkında ek yoruma ihtiyaç olmaması lazım.

***

Son olarak yazının asıl konusuna geldim.

Gözden kaçan bir nokta var ki bunu düşünürken bile dehşet içinde titremeye başlıyorum.

Bu insanlar dört gün boyunca sinema önünde beklediler.

Yani DÖRT GÜN BOYUNCA YIKANMADILAR.

Anlayacağınız, tıklım tıklım sinema salonunda o gün bir tek yıkanmış kişi yoktu.

Yağlı mısır, düşük entelektüel düzey, embesil düzeyindeki zeká, inanılmaz ter kokusu ve durmadan konuşup çiğneyen ağızların oluşturduğu toplam etki ne olabilir, tam kestirmek mümkün değil.

Ancak kesin olan şu:

Orada o gün yer gösterici olarak çalışmak da vardı. Allah'a çok şükür ki Türkiye'deyiz; iyi kötü bir işimiz var ve böyle bir vahşete maruz kalmak zorunda kalmadık.

En büyük Türkiye, başka büyük yok!



Yazarın Tüm Yazıları