GEÇTİĞİMİZ cuma günü Elvis Presley'in 25'inci ölüm yıldönümüydü. Çoğunuz gibi benim de umurumda değildi bu yıldönümü ama ABD'de önemli fikir yazıları yayınlandı bu konu hakkında.
Ve ilginç bir araştırmanın sonuçları da ortaya çıktı birkaç gün önce. Amerika'da Elvis'in hálá daha hayatta olduğuna inananların oranı yüzde 7'ymiş sevgili okurlar. Evet yüzde 7.
İlk bakışta bu oranı küçümseyebilirsiniz ama basit bir hesap yapıp da oranın 20 milyona yakın insanı tanımladığını anlayınca insan bir anda ‘‘Haydi canım ya, olmaz böyle şey’’ demek ihtiyacını duyuyor. Ama olmuş işte basbayağı.
* * *
Aslında Elvis'in hálá hayatta olduğuna inanan insan sayısının böylesine büyük olması bir anlamda ABD'de Bush'un nasıl olup da başkan seçilebildiği muammasını da açıklayıcı ipuçlarını taşıyor. Dünya tarihinde ilk kez bir seçmen kitlesi kendisinden çok daha salak olan bir insanı lider olarak seçme başarısını gösterdi sevgili okurlar.
Bugüne kadar dünyada yapılan tüm seçimlerde seçilen kişiler seçmen ortalama zekásının üzerinde olan kişilerdi, ilk kez Amerika'da son başkanlık seçiminde bu kural bozuldu.
‘‘Sakız çiğnerken aynı anda düşmeden yürüyemeyeceği’’ üzerine birçok laf söylenmiş olan Gerald Ford döneminde bile bozulmayan bu ana kuralı Bush deldi geçti.
* * *
Geçen günlerde Bush'un sağlık raporu basına dağıtıldı Amerika'da. Tahtaya iki kez tık tık vurdurtacak, insana ‘‘maşallah’’ dedirtecek içerikte bir rapordu bu. Ve aynı zamanda bu rapor ‘‘sağlam kafanın sağlam vücutta’’ bulunacağı yolundaki üniversal tezi de tamamen yalanlayacak türde bir metindi.
Sağlık raporunun yayınlanmasının hemen ertesi günü New York Post gazetesinde çıkan karikatür meselemizi net olarak ortaya koyuyordu aslında. Tek karelik karikatürde Bush'a kulak muayenesi yapmak isteyen doktor onun sağ kulağına ışığı tutuyor ve ışık sol kulaktan aynen bu kez 15 misli filan büyümüş halde çıkıyor.
Anlayacağınız iki kulak arasında ışığı bloke etmeye yarayacak bir şey yok, orada bir boşluk, bir kara delik var sadece.
* * *
Amerikan başkanları içinde bugüne kadar basın toplantısında konuşmaya en az zaman ayıran kişi Bush olmalı.
Sadece ‘‘Onu öldüreceğim, bunu keseceğim’’ diye konuşacağı zaman iyice ezberlemiş olduğu cümleleri üst üste çok sayıda yanlış yapmadan tamamlamayı başarıyor. Bunun dışında başka konular hakkında konuşmayı pek sevmiyor.
Karmaşık meseleler hakkında büyük ihtimalle basit ve bir o kadar da geçersiz fikirleri var olmalı mutlaka, bakışlarından bunun böyle olabileceği sonucuna varıyorsunuz ama onları bile bir türlü aktaramıyor insanlara.
Elinde yazılı metin olmadığı, hazırlıksız yakalandığı anlarda gözlerine baktığınız zaman fiziksel olarak var olduğu tahmin edilen beyninin son can çekişmelerini tamamlayıp o an vefat ettiği gibi bir izlenime kapılıyorsunuz.
Gözleri bir anda donuklaşıyor, sabit bir noktaya bakıyor, büyük ihtimalle vücudunda büyük bir stres de yaşanıyor o anlarda ve sonunda da ya son derece abuk bir şey söylüyor ya da işi yine savaş konusuna getirerek konuyu bağlayıveriyor.
* * *
Bence bu yüzden sürekli tatil halinde. ‘‘Çalışma tatili’’ diye bir kavram uydurmuş, durmadan işin uzağında bir yerlerde duruyor.İşleri esas olarak götürenlerin yaptığı bir düzenleme olmalı bu.
Başka bir insan olsa bu düzenlemeden sıkılır, ve işinin başına bir an önce dönmeye çabalardı.
Ama ne yazık ki böyle detayları düşünmeye vakti yok, çünkü gününün en önemli saatlerini spor yapmaya ayırmak zorunda.
Yaşam biçimini gören de sanır ki o Amerika'nın başkanı değil de aslında olimpiyatlara hazırlanan ve sadece part-time iş olsun diye Beyaz Saray'a uğrayan bir kişi. Durmadan spor yapıyor ve işin acıklı yanı bu özelliğiyle de çok iftihar ediyor.
Beyas Saray'da yanında çalışanları bahçeye topluyor, koşu düzenliyor ve onları geçip bununla da iftihar ediyor, hatta bu konuda basın toplantısı filan da düzenliyor.Bütün bunlara rağmen dayanıklılığı en az olan Amerika başkanı da o.
Clinton başkanken günde 20 saat çalışır, günde iki üç devlet başkanını kabul eder, 15 toplantıya katılır, 30 tane filan hamburgeri götürür, bu arada da evlilik dışı üç beş ilişkiye filan girerdi.
Şimdiki spor yapıyor, sonra saat 20.00 civarı filan yatıyor, arada ne yaptığı meçhul.
Dış gezilerinin hepsinde sürekli olarak jet-lag durumunda kalmayı başararak bir dünya rekorunu da bu arada kırmış durumda Amerika Başkanı.
Yorgun olduğu zaman, ki o kadar spordan sonra sürekli yorgun olmaması mümkün değil, hiçbir konuya tam olarak konsantre olamıyor.
Ve düşünebiliyor musunuz ki bu kişi dünyanın en büyük silah gücüne de komuta ediyor ve bizi de Irak savaşına angaje edecek, şimdi ben bundan korkmayayım da neden korkayım ha!