Serdar Turgut: Aile terbiyesi olmayan aydınlar

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

Dünü hemen unutanlar (yani nüfusun yüzde 85'i) için hatırlatayım, okuyucunun yazarla konuşma üslubu üzerine yazmaya başlamıştım.

İlk yazıda daha çok ‘‘ölümcül aşk’’ kavramına uygun davranan, beni sevgileriyle öldürmeye çalışan okuyucuları anlattım.

Bugün ikinci kategori olan, yazardan nefret eden ve her fırsat bulduğunda da bu hislerini ona anlatmak isteyen insanlardan bahsedeceğim.

***

Bu tür insanlarla zaman zaman muhatap olmak zorunda kalıyorum. Yaptığım saha çalışmaları bana tuhaf bir şeyi fark ettirdi.

Yazılara sinirlenen insanların büyük bölümü, neredeyse yüzde 95'ten fazlası, ya dört yıldır bu köşeyi hiç okumuyor, ya da feci bir şekilde bunamaya başlamışlar.

Bunamada insan eskiyi hatırlar, ama dün olanbiteni hatırlayamaz. Birçok köşe yazarında bu hastalık gayet şiddetli bir şekilde mevcut.

Bunu tespit edebildim, çünkü arada bir onlara neden sinirlendiniz diye sorduğumda, hep dört veya beş yıl önceki bir yazıyla ilgili düşüncelerini söylüyorlar.

Yani dikkatli okuyup, takipçi olup, genel bir aklı başında eleştiri getirseler oturur tartışırız. Sonuçta anlaşırız-anlaşmayız, o başka ama güzel bir diyalog olur en azından.

Burada beyin ameliyatı yapmıyoruz, sadece yazı yazıyoruz ve herkesin yazılan konu hakkında fikri olması da doğal, ama dört yıl önce okumayı bırakmış veya bunamışlarla da konuşmak zorunda değilim tabii ki.

***

Bir şey daha fark etim yıllar içinde. Aslında iki günlük yazımın amacı da bunu tartışmaktı sizlerle.

Kendisine ‘‘solcu’’ veya ‘‘ilerici’’ diyen ve bu kavramlarla yola çıkıp da başka insanlara eleştiri getirmeye çalışan insanların önemli bir bölümü son derece terbiyesiz insanlar.

Bakın geçtiğimiz pazartesi ne oldu, size anlatayım. Tipik bir olay olduğu için anlatacağım bunu.

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin ödül töreni vardı o akşam.

Ben de köşe yazısı dalında ödül alan iki yazardan (diğeri kaderin garip bir cilvesi sonucunda Hasan Pulur'du) birisi olarak bu törene katıldım.

(Bu arada bir dipnot koymam gerekiyor. Hürriyet Gazetesi üst yönetiminden gerçekten özür dilemek istiyorum. Ödül almış olduğumu gizlemek için verdikleri bunca çabadan sonra konuyu bu köşede dile getirerek üst düzey yöneticilerimi üzdüysem, onların otoritelerini sarstıysam beni affetsinler.)

Tören saatine kadar sayılamayacak kadar çok panik atağı yaşadım, altı kez filan oraya kesin gitmeyeceğimi deklare ettim, ama Rana gitmemenin çok ayıp olacağını hatırlatarak paniğimi engelledi.

Gittik, sevdiğim sevmediğim insanlarla el sıkıştım.

Yerimize oturduk ve sahneye çağrılmamı beklemeye başladık.

Çağrıldık, önümüzü ilikledik, çıktık aldık ödülü, yerimize oturduk.

Ben bu tür şeylere pek önem vermem aslında, ama yine de hafiften keyiflendiğimi itiraf etmeliyim.

***

Yerime oturdum. Ödül töreni devam ediyor, diğer meslektaşları alkışlıyoruz.

Birden sol yanımda oturmakta olan bayan kulağıma eğildi ve ‘‘Serdar Bey, size bir şey söylemek istiyorum. Ben üslubunuzu hiç sevmiyorum. Bu memlekette zaten düzey düşük, sizin düzeyi yükseltmeniz gerekiyor’’ dedi.

İşte tipik bir aile terbiyesi almamış, incelikten yoksun Türk aydın prototipi, sevgili okurlar.

Hiç düşünmüyor ki adam daha iki dakika önce ödül almış, bari şimdi rahat bırakayım onu, düşüncemi söylemeyivereyim. Bunu düşünemiyor, çünkü içi sinir dolu.

Neden sinirlisin desem, beş yıl önceki bir yazıyı hatırlayıp anlatacak büyük ihtimalle.

Yahu beklesene be kadın yarım saat daha, bari kokteyle çıkınca sohbet ederken fikrini söyle çok gerekiyorsa. Orada tartışalım.

Yok, bu inceliği onlardan beklemeniz mümkün değil.

Çünkü ‘‘tüm yaşamlarını topluma adadıkları’’ düşüncesinde oldukları için kibar olma, düşünceli olma gibi doğru dürüst insan olabilmenin önşartlarına sahip olmak zorunda da hissetmiyorlar kendilerini.

Bu tür, yaşamını soyut ve yüce hedeflere adadığını söyleyip de bireysel yaşamında tam bir insan çöplüğü olan çok insan tanıdım ben.

Yazılarına, laflarına bakarsanız harikulade olduklarını sanırsınız, ama bir de tanıyınca onları neden bu toplumda ilerici fikirlerin -ortam gayet müsaitken bile- katiyen halk tarafından benimsenmediğini de görürsünüz.

Çünkü sıradan insan, içgüdüsüyle bir dakikada notunu veriverir bu tiplerin.

***

Geçen yaz, şimdi adını versem hepinizin tanıyacağı bir arkadaşın evinde yemek yiyordum.

Masadaki diğerlerini de okuyorsunuz, görüyorsunuz, tanırsınız. Eskilerden açıldı laf, benimle ‘‘eski arkadaşlar’’ arasında son yıllarda yaşananlar konuşuldu.

Sona doğru bu çevrenin çok sevdiği bir isim olan bayan ‘‘Bak Serdar, senin anlamadığın bir şey var. Bütün bu adamlar aslında son derece kötüdürler, sen bunu bil’’ deyiverdi.

O gün çok etkilenmiştim bu laftan. Kimse karşı da çıkmadı zaten bu lafa, dost ortamında. Ne yazık ki haklıydı arkadaşımız...

Yazarın Tüm Yazıları