Paylaş
Bugün filozofların yaklaşık 700 yıldır çözemediği bir meseleyi en fazla 10 dakikada okunabilecek bir yazıda çözmek zorundayız. Zorundayız çünkü halk bunu talep ediyor. Talep varsa arz da vardır.
Türkiye'de insanlar katiyen kendiliğinden ahlaksız olamıyorlar.
İlla da birileri onlara dışardan etki yapacak da ancak öyle ahlakları bozulacak.
Yoksa kendi hallerine bırakılsalar maşallah herkes pek düzgün, pek ahlaklı, pek örnek alınacak bir durumda.
Durum böyle olunca da toplumda sürekli ahlak bozmaya niyetli dış etkenleri arama faaliyeti var.
Bu bireysel düzeyde de, toplumsal düzeyde de hiç bitmeyen, sonu hiç gelmeyecek bir av faaliyeti.
Hatta resmi ideoloji de buna benzer inanışta.
Örneğin Radyo Televizyon Üst Kurulu, televizyonun sadece 24 saat boyunca o masum, iyi kalpli, ahlaklı, faziletli insanların beyin yapısı bozmaması için uğraşıyor, didinip duruyor.
Bu örgüt var olabiliyor, çünkü yaklaşık 700 yıldır filozofların tanımını bir türlü net yapamadıkları, üzerinde ciddi biçimde kafa yordukları ‘ahlak’ kavramı Türkiye'de kanun hükmünde kararname ve yasalarla tanımlanmış durumda.
Ülkemizin bu toplumsal-hukuki başarısı umarım yakında Nobel heyetince keşfedilir de biz de bunca yıl sonra ilk kez bir ödül kapıveririz.
* * *
Son dönemde bir ádet çıktı.
Hemen herkes televizyondaki programların Türk insanının ahlakını bozduğu kanaatinde.
Peki olabilir diyorsunuz, ama bu kez de ciddi bir teorik sorun çıkıyor ortaya.
Herkesin kızdığı programlar Türkiye'de ve belki de dünyada izlenme rekorları kırıyorlar.
Bundan mantıken şu sonuçlar çıkabilir:
1-İnsanlar ahlaklı olmaktan sıkıldılar. Ahlaksız nasıl olunacağını da tam bilemediklerinden bu programları izleyip bir şeyler öğrenmeye çalışıyorlar.
2- Hem izliyorlar programları hem de kızıyorlar. Çünkü istemeden de olsa seyrettiklerinden keyif alıyorlar ve buna ciddi bir psikolojik reaksiyon gösteriyorlar.
3- Ahlaklı insan sayısının bu kadar da yaygın olduğu tespiti yanlış.
4- Ahlak tanımı tamamen yanlış.
Bunlardan hangisine inandığımı yazının sonunda açıklayacağım.
* * *
Geçenlerde bir konuşma yaptım. Medya ve etiği üzerineydi konu.
Tartışmalar çıktı.
Sonuç itibariyle salondaki insanlar yüzde 70 itibariyle Türkiye'deki bütün manevi çöküntünün nedeni konusunda hemfikir oldular.
Onlara göre Aydın ile Fatih Ürek televizyona çıkmadığı takdirde Türkiye manevi açıdan kurtulacaktı. Geri kalanlar arasında yüzde 20'si ise Banu Alkan'ı sorumlu tutuyordu anladığım kadarıyla.
Yüzde 10 ise salonda olan bitene benim gibi şaşırmakla yetinebiliyordu ancak.
Kesinlikle hazırlıksız yakalamışlardı beni bu son derece orijinal fikri ortaya atarak.
Ben sadece ‘‘Yahu ben hem Aydın'ı hem de Fatih Ürek'i severim, ne alaka yani şimdi’’ filan dedim ama tartışmayı kaybetmiştim açık bir farkla.
* * *
Geçtiğimiz cuma günü bizim gazetede ilginç bir haber yayınlandı.
‘Nataşalar Kars’ı yedi bitirdi' başlıklıydı haber.
Kars Sanayi Odası Başkanı verdiği demeçte, fuhuşun ahlak çöküntüsü yaratmasının yanı sıra ekonomiye de büyük darbe vurduğunu belirttikten sonra, ‘‘Nataşalar Kars'ı yedi bitirdi. Yetkilileri ekonomik darbeye dur demeye çağırıyoruz’’ dedi.
Gördüğünüz gibi yine aynı şey oluyor.
Demeçten anladığım kadarıyla Nataşalar şehre gelmişler ve büyük ihtimalle zor kullanarak bazı insanları kendileriyle yatmaya ikna etmişler. Zor kullanmadıkları zaman da onları kandırmışlar, beyinlerini yıkamışlardır zavallıcıkların.
Yani aslında bu yönde talep yokmuş ama ne yapsın zavallı adamlar güç kullanımı karşısında boyun eğmişler kadınlara.
Yine aynı zihniyet.
Biz aslında iyiyiz ama birileri gelip bu iyiliğimizi bizim elimizden alıyorlar.
Yani Aydın ve Fatih Ürek Türk halkının ahlakını nasıl elinden aldıysa, Nataşalar da öyle yapmışlar.
* * *
Nüfusun büyük bölümü bu açıdan Amerikalı oyuncu Rose McGowen'e benziyorlar.
23 yaşındaki bu kız geçenlerde Woody Allen ile bir filmde oynama şansını elde etti.
Ancak rolü kabul etmedi. Yaptığı açıklamada Woody Allen ile aynı filmde rol alamayacağını çünkü aile kurumuna saygısı olmayan bir adamla yan yana bile gözükmek istemediğini söyledi.
Woody'e yapılan eleştiriye katılmıyorum ama iş burada bitse derim ki ‘Ne yapalım kızcağız hafiften aptal böyle konuşuyor işte.’’
Ama iş orada bitmiyor.
23 yaşındaki kızcağızın kendisi de pek pürüpak değil.
Ona ‘Jawbreaker’ adını takmışlar. Yani Çenekıran diye biliniyor sokaklarda. Bu demece kadar fazla ahlaklı olduğu yolunda bir sinyal de vermemiş.
Ve kendisi Marilyn Manson adlı şarkıcı ile evlenmek üzere.
Marilyn Manson'u burada uzun uzadıya anlatmayacağım. Ancak şurası kesin ki erkek mi kadın mı olduğu belli olmayan, tuhaf bir makyaj ve kıyafetle gezen, sado mazoşizme inanan, topluma açık yerlerde şiddete başvuran ve insanları da şiddete çağıran bu kişi de pek aile kavramına uygun değil.
* * *
Sonuç olarak bizde genelde ahlak tanımı yanlış yapılıyor. Ahlak yanlış yerlerde aranıyor.
Durum böyle olunca da ahlakı bozanlar yanlış yerlerde tespit ediliyor.
Paylaş