Adana'da birkaç gün

Serdar TURGUT
Haberin Devamı

Sonuçta hepimiz kendi kurduğumuz hayal dünyalarını yaşıyoruz.

Yaşadığımız şehrin gerçekliği denilen şeyin tamamen farkında olmamız imkânsız. İstatistikler var, gördüğümüz fotoğraflar var gerçeklik hakkında. Ancak gündelik yaşamın rutini, çoğunlukla tatsızlıkları, koşturmacası bizi zorunlu olarak birer hayal dünyası kurmaya itiyor. Bunu gerçek olarak biliyoruz, bunu yaşıyoruz. Ne bileyim ben, belki de bunu yapmaz isek günü çıkarmamız da mümkün olmayacak.

***

Arada bir bu hayal dünyasını kırmak gerekiyor. Bunun en iyi yöntemi de seyahat etmek galiba. Birkaç gündür Adana'dayım. Ben öyle iki günlüğüne bir yerlere gidip de sonra o yerin bütün gerçekliğini kavradığını iddia eden gazeteci ekolünden değilim. Ancak doğru yanlış bazı gözlemlerim oluşabildi. Adana'da sevdiğim dostlar var. Hepsi şehrin önde gelen işadamları. Hepsi de yaşadıkları toprakları seviyorlar. Onlar da bana yardımcı oldu şehri anlama gayretimde.

Burada büyük bir kötümserlik var. Bunun en önemli nedeni ekonomideki gelişmeler. İstanbul'a bakınca, belki de sadece benim hayal dünyama göre kurduğum İstanbul'u yaşayınca ekonomide yaşanan derin durgunluğu gözle görebilmek mümkün değil. Adana'da bu gözle görülüyor. Dinamik küçük işletmeler, dükkânlar birbiri ardına kapanıyorlar. Daha da önemlisi, iki yıl önce mutlu gördüğüm işadamlarında derin bir kötümserlik var. Bu gidişatın sonunda büyük bir krizin geleceğini düşünüyorlar.

Galiba biraz da paniklemişler bu nedenle. Haksız da değiller, çünkü göz göre göre bir büyük krize gidilirken, Ankara'dan tek bir olumlu sinyal alamıyorlar. Adana, kim kurarsa kursun bir düzgün hükümetin öncelikle ekonomik sorunlara acilen el atmasını bekliyor.

***

İkinci kötümserlik ise Adana ile ilgili. Herkes Adana'nın geriye doğru gittiğini düşünüyor. Sorunların gün geçtikçe arttığı buna karşılık müdahalelerin gün geçtikçe de zayıfladığında herkes hemfikir.

Oysa ben yeni keşfettiğim Adana'dan bayağı da etkilendim. Belediye Başkanı Aytaç Durak, öylesine bir şehir planlamasına imzasını atmış ki sonuçta Adana, ‘palmiyeleri olan bir kasaba’ olmaktan ‘içinden nehir geçen bir büyük şehir’ konumuna ulaşmış. Evet, şehir yeni düzenlemesiyle içinden nehir geçen Paris, Londra gibi büyük şehirlerin havasını yaratabilmiş nehir kıyısında.

Bu büyük başarıyı kimse reddetmiyor. Ancak yine de Belediye Başkanı'na ‘yeterince aktif olmadığı’ için eleştiri getiriyorlar. Onlara ‘‘Yahu İstanbul'da böyle büyük bir şehir düzenlemesi yapılsa, onu yapan kişi ulusal kahraman ilan edilir. Siz olan bitenin kıymetini bilmiyorsunuz’’ demek zorunda kaldım.

Ama tabii yine de tekrarlayayım, ben ilk görmüş olduğum şeylerin yarattığı hislerle konuşuyorum, onlar ise her gün sorunlarla iç içe yaşamak zorunda kalan Adanalılar. Onlar haklıdır muhakkak.

***

Burada benim çok hoşuma giden bir gelişme Hürriyet Çukurova ilavesinin inanılmaz derecede başarılı yayınları oldu. Çok sayıda insan bana daha önce Hürriyet'i ellerine aldıklarında ilk önce filanca yazarı okuduklarını, ama artık Çukurova ilavesinden sonra gazetede ilk önce Sinan Tanyıldız'ın köşesini okuyup güne başladıklarını söylediler.

İşte yerel gazeteciliğin gücü. Sinan Tanyıldız haftanın her günü ilavede Adana'nın insanlarını, sorunlarını, başarılarını yazıyor. Adanalılık bilincinin oluşması için kalemini kullanıyor. Haberler de aynı anlayışa göre ele alınıyor. Adana'daki meslektaşları bu başarılarından dolayı gönülden tebrik ediyorum.

***

Adanalılık bilinci.

Bu önemli bir kavram. Her insan yaşadığı şehrin bilincine varmalı, bunu bayrak yapmalı. Ne yazık ki ben artık istanbul'da bir İstanbullu olma bilincinin yaşanabileceğini düşünmüyorum. Hep eski İstanbul'dan bahsediliyor.

Nostalji yaşanıyor. İstanbul'da hep kaybedilen şeyler konuşuluyor. Adana ise İstanbul'a göre daha şanslı. Burada insanlar yaşadıkları şehirden henüz daha umutlarını kesmemişler. Kültürel faaliyetlerin miktarı az diye eleştiriyorlar. Kebapçıdan başka lokanta burada tutunamıyor diye kızıyorlar. Kendi hemşerilerine bazı tavırlarından dolayı öfkeleniyorlar. Ama bunları aşılamayacak sorunlar olarak da görmüyorlar.

Sorunlar aslında hem büyük, hem de kolayca açılabilecek nitelikte. Bir tavır meselesi var. Her tavır temelinde kültürel olduğundan da sonuçta her şey kültürel boyuta dayanıyor. Kültür dediğimde de sanatı kastetmiyorum. Yaşama sanatını kastediyorum. Örneğin nehir kıyısında muazzam bir açık alan, parklar oluşturulmuş.

Bu mekân Amerika'da olsaydı etraf şarkı söyleyen, eğlenen gençlerle, satıcılarla dolardı. Burada ise etraf boş.

Kebap dışındaki bütün yemek türlerini reddeden, farklı lokantaların yaşamasına izin vermeyen zihniyet burada da devreye giriyor.

Sanki yaşamı daha da mutlu kılmamaya yönelik bir direnç var gibi. Bu da bütün potansiyelleri yerle bir ediyor.

Bu nedenle ben ekonomik krizin bir şekilde atlatılacağına inanmakla birlikte asıl önemli direncin ideolojik boyutta, hayatın güzellik potansiyeline karşı kurulmuş tuhaf zırhlarda yaşanacağına inanıyorum. İşte bu nedenle de Hürriyet Çukurova ekinin çok önemli bir görevi yerine getireceğini biliyorum.



Yazarın Tüm Yazıları