Bilgisayarın başına oturduğumda kendimi formda hissediyordum.
Sosyolojik duyarlılıklarım had safhadaydı.
Benim bile entelektüel derinliğim olabileceğini gösterecek bir yazı yazmaya başlamak üzereydim.
‘‘Aydın’’ olduğumu, dolayısıyla da ‘‘görevlerim’’ olduğunu düşünüyordum.
‘‘Paradigma’’‘‘üst yapısal dinamikler’’,‘‘iktisadi süreçlerin belirleyiciliği’’,‘‘ahlak’’,‘‘siyasal İslam ve modernizm’’ türünde birkaç kavramı not aldım.
Yazı daha ortaya çıkmamıştı ama sonuçta yazımda bu tür kavramlar bir şekilde yer aldığı takdirde ciddi bir düşünce adamı imajı yaratacağım da kesindi.
* * *
Sonra yazacağım konunun ana hatlarını kafamda oluşturmaya başladım.
Bence eğer Türkiye nihai analizde (ki bu da entelektüel bir kavramdı) atıf noktası İslam olan bir partinin iktidarı ile yüzleşecekse, bu olasılığın var oluşu nedeniyle cumhuriyet tarihinin ilk günlerinden bu yana yaşanmakta olan toplumsal stresini üzerinden atacaksa, bunun en uygun zamanı şimdiydi.
AKP toplumdaki gerçeklikleri görmüş, geçmişte yaşananlardan ders almış, zaten var olan stresleri daha fazla artırmak için değil bunları ortadan kaldırmak için çalışacağını açıklamıştı.
Öte yandan dipten süren ekonomik kriz olasılığı da bu partinin iktidara geldiğinde radikal olabilmesi imkánlarını kısıtlıyordu; çünkü alınması gereken tedbirler belliydi ve dış destek olunmadan başarılı olunması imkánı yoktu.
Dış desteğin gelme şartı da iktidar partisinin ılımlı olmasına bağlıydı.
Türkiye'nin, cumhuriyet tarihinin en önemli kamburunu oluşturan nihai atıf noktası İslam olan bir partinin iktidarını yaşayarak bu korkunç stresten kurtulabilmesinin en uygun zamanı buydu.
Ayrıca uluslararası konjonktür de bu partinin iktidarına uygundu; çünkü dünyanın her tarafında örnek gösterebileceği modern bir İslami parti iktidarı aramakta olan Batı áleminin gözü Türkiye'de olacaktı, AKP iktidara gelirse.
Ve demokrasiye, insan haklarına, modernizme eklemlenmiş (havam böyleyken en çok sevdiğim kavram da budur) bir AKP iktidarı, Batı'nın da büyük desteğini alabilirdi.
CHP iktidarı ise toplumda var olan sosyal stresleri yine çözümsüz bırakacaktı; çünkü bu partinin tarihinden gelen içgüdüsü sonucunda bu sorunları dondurma amacı yine ön plana çıkacaktı.
Ve CHP iktidarı, sonuçta Türkiye'nin bir gün mutlaka karşı karşıya kalacağı nihai atıf noktası İslam olan partinin iktidarı olasılığını sadece ertelemeye yarayacaktı.
Bu ertelemenin ise daha iyi olacağı söylenemezdi; çünkü ertelemenin sonucundaki tarihte koşulların ne olacağı, o zamanki şartların bugünkü gibi olası bir AKP iktidarını kontrol altında tutmaya uygun olup olmayacağı belirsizdi.
Bütün bu nedenlerden dolayı, eğer seçim olursa stratejik nedenlerden dolayı nasıl oy vereceğimi de açıklamaya kararlıydım yazımın sonunda.
* * *
Kafamda yazının ana hatlarını oluşturduktan sonra yazmaya oturdum.
İşte o anda bebiş yine bağırmaya başladı.
Altının değiştirilmesi zamanı gelmiş.
Maalesef yaşamın sorunlarının ortak çözülmesi gerektiğine inanan ailelerden bir tanesiyiz biz.
Yaşamın sorunlarının çözümünün ortak yaklaşım gerektiği kanısında olmayan aile birimlerinde, erkeklerin çok daha mutlu oldukları kesindir.
Ben ise sürekli çalışmak zorundayım gün içinde.
Neyse, açtık altını oğlanın ve altını silerken dikkatli olayım derken biraz fazla yaklaşmışım.
Birden işemeye başladı suratıma.
Sonradan kitaplardan okudum ki, bu erkek babalarının başına sıkça gelen bir olaymış, o kadar vahim bir şey değilmiş.
Beklenmedik anda böyle bir şeye maruz kalınca insan, bir anda yaşama bakışı değişebiliyor sevgili okurlar.
Yoksa bebek bana bir uyarı mı yapıyordu, neydi?
‘‘Benim geleceğim söz konusu, başlarım senin teorine’’ mi diyordu yoksa böyle davranarak?
Bilmiyorum, bilemiyorum.
Bildiğim tek şey şu:
Suratıma işenince teorim üzerinde biraz daha düşünme kararını aldım ve oyumu nasıl atacağımı teorik gerekçeleriyle açıklama işini başka bir zamana bıraktım.
Rana'ya bakarsanız, oğlanın bu konudaki tavrı netmiş; dolayısıyla artık bu konuda düşünme işini tamamen bırakmalıymışım. Teorik doğrular peşinde koşmak yerine biraz da pratik düşünmeye başlayarak doğal konumuma dönmeliymişim.