Paylaş
Bizim gazetede iki ekol durmadan çatışır.
Birinci ekoldekiler Türkiye'de durumun iyiye doğru gittiğine inananlardan oluşur.
İkinci ekoldekiler ise çoğunluktadır. Onlar memlekette durumun gün geçtikçe daha kötüye gittiğine inanırlar.
Onların arasında benim gibi olanlar da vardır. Bunlara göre her şey umutsuz durum halindedir.
Birinci ekoldekiler azınlıktadır, ama onlar daha güçlüdür. Çünkü başlarını Ertuğrul Özkök -ki kendisi son 100 yılın en seksi erkekler Listesine 11'inci sıradan hem de Antonio Banderas'tan bile ön sırada girmeyi başarmış kişidir- çeker.
Kendisi genel yayın yönetmeni olduğu için diğer fikirleri zorla bastırmak hakkına sahiptir ve bu hakkını da doya doya kullanır.
* * *
Dediğim gibi aslında ben ikinci ekoldenim.
Ancak geçen akşamı yaşadığım bir deney, bu fikirlerimi baştan aşağıya gözden geçirmeye zorladı beni.
Ve şimdi görmekteyim ki ben yanılmış olabilirim. Genel yayın yönetmeninin, Türkiye'de işlerin aslında iyiye gittiği iddiası da haklı olabilir.
Bu gerçeküstü ve de belki de postmodern deneyi Turnike programında yaşadım.
Turnike'nin o geceki programında dört çocuk canlı yayında sünnet edildi.
Evet sünnet dedim, yanlış okumadınız.
Ve ben o an düşündüm ki, ‘‘Aman Tanrım, ya bu Turnike programı 36 yıl önce yayınlansaydı ne olurdu? Korkunç bir şey!!!’’
Birden içimi bir korku saldı.
Kendi sünnetimin 36 yıl önce Turnike'den naklen yayınlandığını hayal etmeye başladım...
* * *
Bizim zamanımızda sünnet olayı bugün olduğu gibi değildi.
Son naklen yayına bakıyorum da bugünün kirveleri çocuğun yanında sadece durmakla yetiniyorlar. Bizim zamanımızda kirveler güçlü kuvvetli adamlardan seçilirlerdi.
Bunun da sebebi basitti: Sünnet edilen çocuk dayanılmaz acılar çekeceği ve tepineceği için kirvelerin güçlü olmalarında yarar vardı.
Benim kirvem de amcamdı. Amcam o dönemde Çengelköy İskelesi'nde dört iri genci aynı anda, simultane biçimde dövmüştü.
Boş zamanlarını da denize kaya parçaları atarak geçirirdi.
O günlerin sünnet teknolojisi nedeniyle onun beni tutmasında büyük yararlar olacağı, haklı olarak düşünülmüştü.
* * *
O dönemin sünnet teknolojisi fazla da keskin olmayan bir ustura ve yara bandajlarından ibaretti.
O dönemde sünnet olanların sağlıklı bireyler olabilmesine imkân yoktur.
Hatta hatta Türkiye'de 1968 kuşağı denilen kuşağın erkeklerinin de kafayı neden yemiş gibi davrandıklarının cevabı bu sünnet teknolojisindedir.
Ve hatta ben eminim ki, o dönemde yetişmiş çocuklardan bazıları ileride yazar olurlarsa bir dönem penis kelimesine takıp bu konuda yazılar bile yazmışlardır.
Bu davranış bozukluğu, Freud'cu ders kitaplarında klasik vaka olarak bile okutulabilir, yemin ediyorum Bugün dört çocuğun sünnet yapılmasında geçen sürede, bizim dönemimizde fenni sünnetçi ancak usturasını biliyordu.
Bu nedenle ben ne zaman Fanatik Gazetesi'nin sünnetçili reklam filmini görsem bayılma raddesine gelirim. Bu konuda hatıralarım berbat anlayacağınız üzere.
* * *
Korkunun ecele, tepinmenin de kirvenin ellerinden kurtulmaya faydası yok.
Derler ya korkanın başına iş gelir, sünnet olduktan sonra bir hafta yatakta yattım.
Aslında o dönemde sünnetten sonra üç-dört günde ayağa kalkılıyordu. Benim ekstradan yatmam ise yapışan yara bantlarıyla ilgili son derece tatsız ve insana yazı yazarken bile maddi-manevi acı veren bir konuyla ilgiliydi.
Şimdi detaya girmek gereksiz.
Ama önemli olan şu ki, bugünün çocukları sünnet olduktan sonra iki saat ayakta durup Turnike programında yarışmacı bile olabiliyorlar.
* * *
Şimdi düşünüyorum da Turnike gibi bir program 36 yıl önce olamazdı.
Canlı yayında sünnet gibi fantastik şeyler o dönemde katiyen yayınlanamayacağından Turnike programını hazırlayanlar, o dönemde mutlaka büyük konu sıkıntısı çekerlerdi.
Nasıl yayınlasınlar ki: Düşünsenize çocuk yatakta tepinerek ağlıyor, ‘‘İstemiyorum, olmayacağım’’ diye haykırıyor. Çocuk ayrıca kirvenin bacaklarını sıkmasının verdiği acıyla da bağırıyor.
Baba o gün öğleden sonra sünnet olayı olduğu için heyecandan sabah sabah Piknik Restoran'a gitmiş ve heyecanı dursun diye kafayı çekmiş.
Sapsarı yüzle bir köşede oturuyor. Bayıldı bayılacak.
Doktor bir köşede tuhaf bir şekilde gülerek usturasını herkese göstere göstere biliyor.
Doktor büyük ihtimalle bir sadist ve belki de çocuk katili.
Anne, gözyaşları içinde ağlıyor.
Kesildikten sonra kan da zor diniyor.
Şimdi bu tür bir görüntü gayet tabii ki canlı yayında verilemezdi.
Yani haber programı söz konusu olsaydı belki verilirdi, ama yarışma programına uygun düşmezdi bu trajedi.
* * *
Sonuç olarak şunu söyleyebilirim:
Bizim zamanımızda sünnet olan kişi bir hafta yatıyordu. Bugün dört damarın değiştiği açık kalp ameliyatından sonra hastayı bir haftada eve gönderebiliyorlar.
İşte bence birinci ekoldekileri haklı çıkartan şey de buradaydı. Türkiye'de bazı şeyler gerçekten daha iyiye gidiyor.
Bunu görmek ve açıkça, korkmadan söylemek lazım.
Paylaş