Bugün ekonomik sıkıntıları yoğun hissedeceğimiz bir yıla uyandık. Ekonomi geçmişimize bakıldığında, krizlere karşı koruyucu bir refleks kazanmış olmamız gerekse de, bu iş söylendiği kadar kolay olmuyor.
Yeni bir yıla girince, yeni bütçeler de açıklanmaya, meclislerde kabul edilmeye başlandı. İzmir’in üç önemli odası da bütçelerini meclisten geçirdi: İzmir Ticaret Odası (İZTO) 28 milyon TL, Ege Bölgesi Sanayi Odası (EBSO) 5 milyon 825 bin TL ve İzmir Ticaret Borsası (İTB) 4 milyon 100 bin TL. Unutmayın artık YTL değil, TL var. Görüldüğü gibi İzmir’in en zengini Ticaret Odası. Bu gayet normal. Her kentin en zengini en fazla üye sayısı, aidatlar, yasal işlem katkı paylarıyla, kayıt ücretleriyle ticaret odası olur. Sanayi odasına bakıca, "Bunlar patrondur, daha zengindirler" diye düşünebiliyor insan ama üye sayısının azlığı ve diğer bazı kazanç unsurlarında mahrum oldukları için bütçeleri daha düşüktür. İZTO, EBSO, ITB ya da Esnaf Odaları; zengin ya da diğerine göre fakir, bütün odaların ortak bir noktada birleştiren sosyal sorumluluk olsa gerek. Ne de olsa büyük buhrandan daha kötü olduğu söylenen bir kriz yaşanıyor; gerçi şimdilik bu ateşin yalnızca ısısından etkilendik ama 2009’a yönelik bir projeksiyon yapıldığında, bu yılın daha sıkıntılı geçeceği malum.
Sosyal sorumluluk
Peki, bu çerçevede, bu odaların gerçekleştirdikleri sosyal sorunluluk nedir? Bankalarla yapılan, üyelerine kolay kredi anlaşmaları? Tüketiciyi alışverişe yönlendiren kampanyalar? Bunların hepsi çok güzel ve amacına uygun çalışmalar. Bu çalışmaları gerçekleştiren odaları takdir etmek gerekiyor. Ama...
Bütün bu odaların üyelerini, ekonomik yapı içerisinde, sokaktaki insandan ayırmak imkansız. Ne de olsa, ürettiklerini ve sattıklarını tüketen, talebi yaratan sokaktakiler. O zaman ortaya çıkan bir mutluluk zinciri: Tüketici ne kadar mutlu olursa, malı üreten de, satan da o kadar mutlu olacaktır. Bu mutluluğun kaynağı satın alınan veya satılan malın kalitesiyle değil, satın alma gücü ile ilgili. Bu doğrultuda, çok da ilintili görünmese de, sosyal sorumluluğu üstlenecek olan yine bu odalardır. Şimdi, "Ne yapalım tüketicinin cebine para mı koyalım" diye bir soru gelebilir yetkili kişilerin aklına. Hayır, bunu başarmanın yolu tüketicinin cebine para koymaktan geçmiyor, bu sorumluluğu üyelerine yaymaktan geçiyor.