Sinir transferi

Öncelikle sinir sistemi nedir, onu bir tanıyalım. Sinirler, vücudumuzu örümcek ağı gibi tümüyle kaplayan, vücuttaki sinyallerin her yere iletimini sağlayan ve kasların işlevlerini düzenleyen bir sistem. Bu uzantıların en çok bulunduğu ve sinir sisteminin asıl yönetildiği kısım da beyin. Vücudun bu en önemli kısmında yani beyinde meydana gelen felç ya da diğer adıyla inme son yıllarda Çin’de Sanghay Huashan Hastanesi’nde geliştirilen bir yöntemle tedavisi mümkün bir hal almaya başladı.

Haberin Devamı

Sinir transferi
Beyin felci; beyne giden damarların tıkanması, damarlarda meydana gelen yırtılmalar gibi sebeplerde birçok insanın başına gelebiliyor. Beyindeki sinirlere büyük oranda hasar veren bu hastalığın tedavisi kısmen de olsa mümkün hale geldi. Beyin felci geçiren hastalara normal şartlarda sadece rehabilitasyon uygulanıyordu. Spastik hemipleji diye de bilinen bu hastalık rehabilitasyonla biraz daha yumuşatılabiliyordu ancak eklem ve kasların kullanımı oldukça sınırlıydı. Bu yeni yöntemle hastanın felçli olmayan kolundan alinan sinir felçli olan tarafa cerrahi olarak transfer edildi. Bu şekilde tedavi gören hastalarda sadece rehabilitasyon alan hastalara oranla çok iyi derecede eklem ve kas hakimiyeti gözlendi.

Tabii bu yöntem sinir transferi için vücudun her noktasına yönelimi başlatmış oldu. Sadece beyin felci değil, herhangi bir sebepten dolayı yaşanan travma ve kazalarda oluşan sinir zedelenmelerine de kullanılmaya başlandı. Ülkemizde de birkaç örneği bulunan bu ameliyat oldukça zor. Çünkü sinirler vücudun en hassas ağını oluşturuyor ve bu yüzden riskler çok fazla. Yine de sonuçlar göz önüne alınınca çoğu doktorun tercih etmek isteyebileceği bir yöntem. Beyin felcinde olduğu gibi hastanın bacağından alınan sağlam sinirler ve kas dokuları hasar görmüş bölgeye naklediliyor. Sinirlerin iyileşmesi çok uzun zaman aldığı için rehabilitasyonla beraber hastanın yaşamı bir süre kısıtlanmış oluyor. Ancak yaklaşık 12 aylık bir tedavinin ardından hasta kullanamadığı kas ve eklemleri çok büyük oranda kullanabilir hale geliyor.

Haberin Devamı

Yöntemin tabii ki hasta açısından bazı komplikasyonları da var. Sinirin alındığı bölgede uzun süreli hissizlik ve ağrı oluşuyor. Bunun önüne geçmek için İngiltere’de yine benzer ama çok daha ilginç bir sistemle denendi. Bu sefer hastanın vücudundan değil ölen bir bağışçıdan alınan sinirlerle tedavi sağlanıyor. Tabii ki vücudun direkt başkasından alınan bir sinire adapte olması mümkün değil. Bu yüzden alınan sinirler özel bir enzimle bağışçının kalıntılarından temizleniyor ve donduruluyor. Nakil sağlandığında da hastanın kendi sinirleri arasında bir köprü işlevi sağlamış oluyor. Bu şekilde hasta daha ağrısız ve adapte sorunu yaşamadan kas yeterliliğine ulaşabiliyor.
Bunların ikisi de çok yeni ve denenen yöntemler. Ancak hastalar üzerinde alınan sonuçlar oldukça umut verici.

Haberin Devamı


Sinir transferi
ÖĞRENMEDEN GEÇMEYİN


BİRAZ SESSİZ OLUR MUSUNUZ LÜTFEN?

Birçok kişinin adını bilmediği ama öğrendiğinde ‘Evet, bende de var bu galiba’ dediği bir hastalıktan bahsedeceğiz bu hafta.
Misofonya sendromu:
Aslında birçok kişide bu sendrom mevcut. Ancak belki de çoğu farkında değil. Misofonya, bazı hafif günlük seslere karşı aşırı hassas olma durumudur. Yani Misofonyaya hastalık değil, algıda aşırı seçicilik de diyebiliriz. Hastalık diyebilmemiz için günlük hayatı ciddi derecede etkiliyor olması gerek. Çoğu insan ağız şapırdatılması, yanında patlamış mısır yenmesi gibi seslerden rahatsız olabilir. Ancak bunlar yanındakinin nefes alış verişinden rahatsız olma, sayfa değiştirme sesinden, sınav salonundaki ufak seslerden rahatsız olup başarısız olma gibi durumlara gidiyorsa, misofonya belirtileri var diyebiliriz. Yani günlük yaşamı önemli derece etkiliyor olması gerek.
Misofonyaya sahip kişiler bu seslerden sadece rahatsız olmuyor. Aynı zamanda duydukları bu seslere karşı aşırı bir öfke besliyorlar. Toplu yemekler, sosyal ortamlar onlar içi kâbusa dönüştüğünden evden çıkmamayı tercih ediyorlar. Hatta diğer seslerden rahatsız oldukları için dışarıda genelde kulaklıkla geziyorlar. Sebebi tam olarak bilinmiyor. Ancak bazı insanlarda gürültülü ortamlarda çalışmak bazılarında sessizliğe çok alışkın olmak bu durumu tetikleyebiliyor. Seslere karşı duyulan her hassasiyet elbette ki hastalık değil. Bu durum kronikleşirse ciddiye almakta fayda var. Yanında obsesif kompülsif bozukluk, depresyon gibi belirtilerle gelebilir. Merkezi sinir sistemiyle alakalı olduğu için doktor desteği gerekli, çok hafife almamak gerek.

Yazarın Tüm Yazıları