Paylaş
Sevgili okurlar bu hafta konumuz, “şiddet ve şiddetin çocuklar üzerindeki etkileri...”
Geçtiğimiz haftalarda en kıymetli varlığımız olan çocuklarımızın ruh sağlığının ne kadar hassas olduğunu ve çocuk yetiştirmenin bir sanat olduğunu belirtmiştik. Bu hafta ise çocuklarımızın yaşadığı diğer bir travma ve ruhsal çöküntü olan şiddeti ele aldık. Konuyla ilgili tüm merak edilenleri psikolog Aybegüm Memişoğlu’na sordum, O da yanıtladı.
* Çocuklar şiddete en çok kim tarafından maruz bırakılıyor?
Her ne kadar son yıllarda şiddet konusunda toplumsal olarak bir farkındalık içerisinde okul, medya gibi çeşitli alanlarda yer alan şiddet ile ilgili çocukları korumaya yönelik girişimlerde bulunuluyor olsa da, çocukların en çok şiddete maruz kaldığı, ya da tanıklık etmek zorunda bırakıldığı yer aile olarak istatistiklerde yer almaktadır. Şiddeti uygulayanlar ise maalesef çok büyük oranla anne ve babalardır.
* O zaman şiddet gören çocuğun yaşadığı ve yaşayabileceği psikolojik problemler nelerdir?
Çocuklar, yaygın bir şekilde gelişimsel problemler yaşamakta, depresyon ve anksiyete gibi içsel; agresyon ve uyum problemleri gibi dışsal semptomlar göstermektedir. Aşırı çekingenlik, pasiflik, özgüvenden yoksunluk gibi daha çok içsel semptomlar ve hırçınlık, agresiflik, kural tanımazlık gibi dışsal semptomlar söz konusu olmaktadır. Gelişimsel gerilik özellikle dil gelişimi alanında gözlenmektedir. Araştırmalar, aile içi şiddete tanık olan ve olmayan çocukların gelişimsel evrelere girişlerinde anlamlı farklılıklar olduğunu göstermektedir. Ayrıca dikkat eksikliği, depresyon, madde bağımlılığı, yeme bozuklukları ve bunun gibi sebeplere bağlı olarak akademik başarıda düşüş gibi problemleri gözlemlemek de mümkündür. Yine kendini suçlama, düşük özgüven, dürtü kontrollerinde zayıflık, nadir de olsa travma sonrası stres semptomları, uykusuzluk, enüresisnokturna dediğimiz gece idrar kaçırmaları ile vücut dirençlerinde düşüklük ve boğaz ağrısı grip, gibi semptomlar gösterebilirler.
* Bahsettiğimiz özellikler kız ve erkek çocukları, ya da belirli yaş grupları arasında farklılık göstermekte midir?
En belirgin farklılık biraz önce bahsettiğimiz içsel ve dışsal semptomlar konusunda gözlenmektedir. Kız çocuklarında daha çok içsel semptomlar, erkek çocuklarında ise hırçınlık agresiflik gibi uyum bozuklukları olarak örnekleyebileceğimiz daha çok dışsal semptomlar göze çarpmaktadır. Ancak yine de her iki cinsiyet için de tüm özellikleri gözlemleyebilmek mümkündür. Yani kesin bire ayrım söz konusu değildir. Yaş grubu açısından baktığımızda okul çağı çocuklarında daha çok depresyon kaygı, korku gibi özellikler gözlenirken, okul öncesi gurubunda gerileme dediğimiz yaşından küçük çocuklara uygun davranışlar gösterme, fiziksel yakınmalar, korku, yalnız kalamama, anneye aşırı bağlılık davranışları daha sık gözlenmektedir. Her iki yaş grubunda ise artan agresif davranışlarda bulunmak ortak olarak belirlenebilmektedir.
OKUL BAŞARISINI ETKİLİYOR
* Şiddetin okul başarısına etkisi var mıdır?
Şiddete maruz kalmak, özellikle sıklıkla yinelenen şekilde, çocukların düşünme öğrenme yeteneklerini engelleyerek sağlıklı fiziksel duygusal bilişsel gelişimlerini sekteye uğratır. Bu durumdaki çocuk, yaşıtlarından geri düzeyde akademik başarı göstermesi mümkündür. Yardım almadan öğrenme becerileri düşüktür. Ayrıca şiddetin çocuğun normal gelişim evrelerini sekteye uğradığından bahsetmiştik. Dil gelişimindeki gerilik de dolaylı olarak okul başarılarını etkilemektedir. Yaşadığı diğer problemler de çocuğu dersler söz konusu olduğunda konsantrasyon eksikliği gibi problemler yaşamasına da sebep olmaktadır. Daha büyük yaş gruplarında okuldan kaçma, devamsızlık ve çeşitli disiplin sorunları ortaya çıkabilir.
* Peki ne yapmalıyız yani tedavisi nasıldır?
Gece idrar kaçırmaları ve uykusuzluk gibi problemlerin şiddet ortamından uzaklaşıldığında genellikle azaldığı veya tamamen ortadan kalktığı görülmektedir. Biraz önce saydığımız etkilerin bir ya da birden fazlasının çocuk üzerinde gözlendiği ve bunu çocuğun yaşantısını etkilediği belirlendiğinde ise mutlaka bir çocuk ruh sağlığı uzmanı ile görüşülmesi gerekmektedir. Ayrıca okul çağındaki çocuklarda mutlaka çocuğun öğretmenleri ve okul rehber öğretmeni ile iletişim içerisinde bulunulmalı ve işbirliği yapılmalıdır. Dil gelişiminde gerilik gözlenmiş ise dil ve konuşma alanında çalışan bir uzmanla görüşülmesinde fayda olacaktır. Bunun yanı sıra risk ve koruyucu faktörlerin belirleyerek bu konuda önlem alınması yararlı olacaktır. Çocukla birlikte yaşayan ve destekleyen bir ebeveyn ya da çevrenin varlığı, bu öğelerin sürekli olarak değişkenlik göstermemesi, çocuğa ve bakım veren ebeveyne yönelik düzenlenmiş müdahale programlarına katılımın sağlanması önemli koruyucu faktörler arasında yer almaktadır.
* Sonuç olarak buradan anne babalara ve topluma verebileceğimiz mesajlar nelerdir?
Şiddete maruz kalan veya ailede şiddete tanıklık eden çocuklar, işlerin bu şekilde yürüdüğüne inanarak bulundukları ortamlarda da şiddet içeren davranışlar gösterme eğiliminde bulunurlar. Bu durumda onların yetiştirdikleri çocukların da ebeveyn olduklarında kendi çocuklarına şiddet dilini kullanma ihtimali artar. Bu demek oluyor ki toplumda şiddet kısır döngüsünü kırabilmenin yolu bu konuda duyarlı anne ve babalardan geçiyor. Sadece kendi çocuklarımıza değil toplum içerisinde yaşanan şiddet olaylarının tamamına karşı duyarlı olmak zorundayız. Herhangi bir şekilde Şiddete tanıklık ettiğimizde bizimle alakası olmasa bile devletin ilgili kurumlarını haberdar etmek birey olarak sorumluluğumuz olmalıdır.
KISACA AYBEGÜM MEMİŞOĞLU
1986 yılında Denizli’de doğdu. Üniversiteyi Orta Doğu Teknik Üniversitesi Psikoloji bölümünde tamamladı. Lisans eğitimini tamamladıktan sonra bir süre özel eğitime ihtiyacı olan çocuklarla çalıştı. Şu anda Ankara’da kadına yönelik şiddet alanında hizmet veren bir kamu kuruluşunda psikolog olarak görev yapıyor. Aynı zamanda Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde Gelişim Psikolojisi alanında lisansüstü eğitimine devam ediyor.
SİZ SORUN UZMANLAR YANITLASIN
Önümüzdeki hafta konumuz karaciğer nakli. 3-9 Kasım Organ Bağış Haftası olması sebebiyle biz de farkındalık yaratmak ve bu önemli konuyu bir nebze aydınlatmak adına köşemizi Organ nakline ayırdık. Bilindiği üzere en çok nakledilen organ böbrek olmakla birlikte ,böbrek yetmezliğinde dializ gibi bir tedavi alternatifi olması sebebiyle karaciğer nakli daha acil olmaktadır.Yani karaciğer nakli bekleyen hastaların zamanı olmamakta ve çoğu zaman hasta karaciğer yetmezliğine girdiğinde karaciğerin acil olarak nakledilmesi gerekmektedir. Önümüzdeki hafta Sağlık Olsun köşemizde Ankara Güven Hastanesi Organ Nakli Merkezi Başkanı Prof. Dr. Sedat Karademir ile karaciğer naklini konuşacağız. Sizler de bu hassas konu ile ilgili merak ettiklerinizi hafta boyunca jineklinik@senolkalyoncu.com adresinden bana ulaştırırsanız ben de sizler adına gelen maillerden derlediğim soruları konunun uzmanı Dr. Karademir’e yönelteceğim.
Paylaş