Ben de konuya açıklık getirmek adına Tıbbi Onkoloji Uzmanı, Kanserde Güncel Tedavilere Erişim ve Geliştirme Derneği Başkanı Prof. Dr. Uğur Coşkun’un bu konudaki bilgilerine başvurdum.
KETOJENİK DİYET NEDİR?
Ketojenik diyet çok yüksek yağlı ve düşük karbonhidratlı bir beslenme modelidir. Ketojenik diyet her ne kadar yeni popüler olsa da aslında 100 yıl öncesine dayanmaktadır. Geçmişte epilepsi hastalarının tedavisinde kullanılan bu diyet son zamanlarda kanser tedavisinde olası etkileri nedeni ile gündeme gelmiştir. Normal bir birey gün içinde aldığı enerjinin yüzde 45-55’ini karbonhidrattan, yüzde 20-25’ini yağdan ve kalan kısmı ise proteinden sağlar. Ancak ketojenik diyette günlük enerjinin yalnızca yüzde 5’i veya daha azı karbonhidrattan sağlanırken, yüzde 80’i yağdan yüzde 15’i ise proteinden sağlanmaktadır. 2000 kalorilik bir diyet için yüzde 5 karbonhidrat 25 grama denk gelmektedir ve bu da yaklaşık olarak bir adet elmaya eş değerdir.
KANSER HÜCRELERİNİ ÖLDÜREBİLİR
Tüm hücrelerimiz hayatta kalmak için enerjiye ihtiyaç duyar ve bu enerjinin yakıtı yiyeceklerimizdir. Vücudun temel enerji kaynağı karbonhidratlardan sağlanan glikozdur(şeker). Sağlıklı bir hücre, enerji üretebilmek için glikoz ve oksijene ihtiyaç duyar. Normal bir hücre oksijen olmadan enerji üretemezken kanserli hücreler oksijen olmadan da çoğalabilirler. Ketojenik diyetin ana etki mekanizması karbonhidrat tüketiminin düşürülmesi ile vücuttaki insülin salınımının azaltmasıdır. İnsülin benzeri büyüme faktörleri (IGF) kanser hücrelerini uyararak büyümelerine yol açabilirler. Ketojenik diyette karbonhidrat tüketimi azaldığı için kan glikoz düzeyleri ve dolayısı ile insülin düzeyleri düşer. Ayrıca ketojenik diyet sonrası beta hidroksibütürat düzeyleri artmaktadır. Bu düzeylerin artışının yine kanser hücrelerine karşı öldürücü etkisi gösterilmiştir.
MUTLAKA DOKTORUNUZA DANIŞIN
‘Doğum sonrası depresyonu (postpartum depresyon) nedir?’ sorusuna yanıt aradım. Kadınlar, doğum sonrasındaki ilk yıl içinde psikiyatrik hastalıklar (anksiyete bozuklukları, obsesif-kompulsif hastalıklar, depresyon) açısından risk altında olabilirler. Ancak yaygın olarak görülen doğum sonrası depresyondur. Doğum sonrası (postpartum) depresyon sıklığı son yıllarda artmaktadır. Konuyla alakalı sorularımı Uzman Psikolog Rojin Tasmimi’ye sordum.
*Doğum sonrası depresyona neler neden olmaktadır?
Doğum sonrası depresyon ile ilişkili birçok faktör vardır;
-Ailede doğum sonrası depresyon öyküsü
-Daha önceden geçirilmiş depresyon atağı öyküsü
-Stresli çevresel faktörler örneğin, işsizlik, maddi veya ev ortamındaki problemler, bir yakının ölümü, aile içi şiddet, ilişki problemleri
* * *
Omurilik hasarı-felci nedeniyle oluşan hareketlilik kaybı oldukça yıkıcıdır, çünkü sinir hücrelerinin kendini yenileme özelliği yoktur. Bir örnek vermek gerekirse eğer, ‘koşan bir insanın bir daha yürüyememesi hatta bazı travmalar sonrası (servikal-boyun) ellerini dahi kullanamaması ve çevresindeki insanlara bağımlı olmak zorunda kalması’ demektir.
* * *
Ne yazık ki yakın zamana kadar bu hastaların mobilite kaybını tersine çevirecek bir tedavi mevcut değildi. Günümüzde ise kısmi ya da tam hasarlı omurilik hastaları için ‘mucize’ gibi bir tedavi yöntemi var. 25 yıl önce trajik bir antrenman kazası sonucu belden aşağısı felç olan rugby sporcusunun koştuğu video, en büyük umut ışıklarından biri olmuş. Bu yöntemi, Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Aslıhan Çevik’le konuştuk. “Günlük hayatta günden güne bağımsızlığını yeniden kazanmak, hastalarımız için temel amaçlarımızdan biridir” diyen Op. Dr. Aslıhan Çevik, Amerika Sağlık Bakanlığı’nca da onaylanan ‘Epidural Stimülasyon’ adlı cerrahi tedavi yöntemiyle ilgili şu bilgileri verdi:
DENEYİMLİ EKİP, TAM DONANIMLI HASTANE
“Şu anda bu prosedür, ABD ve İsviçre dahil bazı ülkelerde gerçekleştiriliyor. Ancak bu pazarlarda ameliyatın maliyeti 200 bin doları aşıyor. Bu nedenle bazı hastalar, maliyetin çok daha düşük olduğu Tayland gibi ülkelerde prosedürü uygulamayı tercih ediyor. Ülkemizde, deneyimli bir ekiple, tam donanımlı hastanelerde ve tüm süreçte hastanın yanında olarak tedavimizi yapıyoruz.
Haftanın konusunu çoğu zaman siz okurlarımızdan gelen iletiler doğrultusunda belirlemeye gayret ediyorum.
Bu hafta da öyle oldu.
Konumuz, erkeklerin kaçamadığı sorunlardan biri, yani “prostat...”
* * *
Üroloji Uzmanı Doç. Dr. N. Zafer Tokatlı ile kapsamlı bir sohbetimiz oldu.
Ama öncesinde kendisinden edindiğim şu bilgileri paylaşmamda fayda var:
Özellikle de ilerleyen yaşla birlikte aort kapağında kireçlenme (kalsifikasyon) olur. Kireç oranı arttıkça kapağın hareketi kısıtlanır ve kapakta darlık meydana gelir. Darlık ciddi düzeye ulaştığında ise kalbin pompaladığı kan, vücuda yeterince gidemez! Bu durum hastalarda yürüyüşlerle birlikte kendini nefes darlığı, göğüs ağrısı, çarpıntı, çabuk yorulma gibi şikâyetlerle gösterir. Kapaktaki darlık daha da ilerlediğinde bayılma görülebilir. Peki tedavisi var mıdır, varsa nedir?
Bu sorudan yola çıkarak TOBB ETÜ Kardiyoloji Anabilim Dalı’ndan Prof. Dr. Hüseyin Bozbaş’la ‘aort darlığı ve tedavisi’ konusunu konuştuk.
“Aort darlığının ilaçla tedavisi mümkün değildir. Kanın geçişini engelleyen mekanik bir sorun olduğu için bunun giderilmesi gerekir. Tedavide iki yöntem vardır. Birincisi, ameliyatla kapağın değiştirilmesi, ikincisi anjiyo yöntemiyle biyolojik kapak yerleştirilmesi (TAVI)” diyen Prof. Dr. Bozbaş’a, ikinci yöntem yani TAVI ile ilgili merak edilenleri sordum.
* TAVI işlemi nedir?
Açılımı, Transcatheter Aortic Valve Implantation. Anjiyo yöntemiyle kasık atardamarından girilerek kireçlenmiş ve hareketi azalmış aort kapağının içine biyolojik kalp kapağı takılması işlemidir.
* TAVI işlemi kimlere önerilir?
Ve işte halk arasında kullanılan şekliyle bu haftaki konumuz: “Hastalık hastalığı...”
Ve bir kez daha bu kez yeni konumuzla ilgili tüm merak edilenleri Psikolog Rojin Tasmimi’ye sordum.
KÜÇÜK BELİRTİLERİ ABARTMA EĞİLİMİ
Hipokondriyazis (hastalık kaygısı) ya da hastalık hastalığı nedir? Kişi üzerinde ne gibi etkileri vardır?
Hastalık hastalığı, insanların sağlıkları için takıntılı bir şekilde endişe duymalarına neden olan zihinsel bir durumdur. Hastalık hastalığına sahip bireyler, sağlıklarını tehdit edecek herhangi fiziksel bir bulgu olmasa da hasta olduklarına dair yoğun kaygı yaşayabilir hatta bedensel birtakım semptomlar gösterebilirler. Hipokondriyak kişiler bu korkularının anlamsız olduğunun farkındadırlar fakat yine de bu anksiyeteyi kontrol altına almaya yetmez. Kişinin sağlıkla ilgili davranışlarında aşırılık vardır ya da bu kişi hastaneden ve doktora gitmekten sürekli kaçınır.
Bu kişilerde hangi davranışlara rastlanır?
* Küçük belirtiler aşırı reaksiyona dönüşebilir. Yani bu hastalığa sahip insanlar, çoğu insanın görmezden geldiği semptomları abartma eğilimindedir.
Deri altı implant, en etkili doğum kontrol yöntemlerinden biridir. Kolda dirsek üst kısmına, cilt altına yerleştirilen 4 cm büyüklüğünde, 2 mm kalınlığında plastik bir çubuk ve içerisinde progesteron bulunan bir doğum kontrol yöntemidir. Gebeliği önlemede doğum kontrol hapları kadar etkilidir, ayrıca her gün hap almaya ihtiyaç duyulmayan konforlu bir doğum kontrol yöntemidir.
-GEBELİKTEN NASIL KORUR?
Cilt altına yerleştirilen implant, progesteron hormonu salgılayarak gebeliğe karşı koruma sağlar. Progesteron yumurtlamayı engellemesinin yanı sıra rahim ağzı salgısının yapısını değiştirerek spermin rahim içinde ilerlemesini bozar.
-ETKİNLİĞİ KAÇ YIL SÜRER?
3 yıl süre ile gebelikten koruyucudur. Sonra cerrahi bir kesi ile çıkarılması gereklidir.
-NASIL UYGULANIR?
Aktif olarak kullanılmayan kolun (sağ elini kullananlarda sol kol, sol elini kullananlarda sağ kol) üst kısmına küçük bir cerrahi işlem ile yerleştirilir ve istendiğinde yine küçük bir cerrahi işlem ile çıkartılır. Takma ve çıkarma işlemi sadece bu iş için özel eğitim almış hekimlerce yapılmalıdır. Lokal anestezi eşliğinde yapılan takma işlemi yaklaşık 1-2 dakika sürer.
* * *
Topuk dikeni-epin kalkanei (topuk mahmuzu da denilir), plantar fasya boyunca ayağın altında meydana gelen kemikli bir çıkıntıdır. Farklı boyutlarda olabilir ama genellikle 1.5 cm’den büyük değildir. Bazen hiçbir bulgu vermeyebilir, röntgen filminde saptanır.
* * *
Plantar fasiit, plantar fasyanın topuğa yapıştığı yerde meydana gelen inflamatuar bir sürecin neden olduğu ağrılı bir durumdur. Uzun süre ayakta durma (öğretmen, garson, fabrika işçilerinde), aşırı kilo, yanlış ayakkabı seçimi, parmak arası terlik kullanımı gibi nedenler inflamasyonu tetikleyen faktörlerdir.
* * *
Her 10 kadının 3’ü bu hastalıktan muzdarip.
Bu iki hastalık ile ilgili merak edilenleri, Algoloji Uzmanı Dr. Dostali Aliyev’e sordum.