Paylaş
ZAMAN ne kadar da hızlı geçiyor...
Hürriyet EGE’nin 35’inci yıl özel sayısının yayımlanmasının üzerinden sadece beş yıl geçti ama bu sürede asırlar boyu görülmeyecek olaylar yaşadı dünyada, Türkiye’de ve İzmir’de…
Özel sayının 2019 Ekim’de yayımlanmasından sadece iki ay sonra, 30 Aralık’ta Kovid-19 virüsünün varlığı Çin’deki bir laboratuvarda tespit edildi.
Sonrası malum…
Tarihinin en büyük salgın hastalıklarından biriyle dünya büyük bir kaos yaşadı.
Öyle bir salgın ki 2020-2023 yılları arasında resmi rakamlara göre 7 milyon, Dünya Sağlık Örgütü’nün tahminine göre 20 milyon kişi hayatını kaybetti.
Türkiye’de ise 100 binden fazla insanının virüs kurbanı olduğu resmi olarak açıklandı.
İzmir Valiliği, 2021’de yaptığı açıklamada kentte günde 7-8 kişinin Kovid-19 nedeniyle yaşamını yitirdiğini duyurdu.
Hastalığın küresel bir salgına dönüştüğü 2020-2021’de bilim kurgu filmlerini gölgede bırakan olaylar yaşandı dünyada.
İzmir, İstanbul, Londra, Paris gibi dünyanın dört bir yanındaki cıvıl cıvıl şehirler sokağa çıkma yasaklarıyla ölüm sessizliğine büründü.
Türkiye’de 65 yaş üstü insanlara evlerinde oturma mecburiyeti getirilirken, şehirlerarası seyahat yasakları nedeniyle gençler ailelerine, hasta yataklarındaki yakınlarına ulaşamadılar.
Dünyada ve Türkiye’de binlerce yaşlı insan sevdiklerini son bir kez görmeden hayata gözlerini kapadı.
Lokantalar, kuaförler, sinemalar, tiyatrolar, akla gelen tüm toplu buluşma yerleri kapatıldı.
Hiç okula gitmeden, öğretmenleriyle yüz yüze ders yapmadan, uzaktan eğitimle liseyi, üniversiteleri bitirmek zorunda kalan öğrenciler oldu.
Sokağa çıkanların yüzlerini kapatmak zorunda kaldıkları maskeli bir dünyada yaşamak zorunda kaldı insanlık.
O maskeler öylesine değerli bir ürün haline geldi ki medeniyete örnek gösterilen devletler, gümrüklerde, limanlarda birbirlerinin maskelerine el koyarak insanlığı ayaklar altına serdiler.
Uluslararası uçak, gemi, tren, karayolu seferleri yasaklanıp ülkeler birbirlerine seyahat kısıtlaması koyunca mal ve hizmet dolaşımı durdu.
Birçok ülkede üretim durma, ekonomiler batma noktasına geldi.
Gücü olan ülkeler vatandaşlarına destek olmaya çalışırken, genellikle yoksul ülkeler salgından en çok acı çekenler oldu.
Sonunda iki Türk bilim insanının bulduğu aşı dünyaya yeniden ışık verirken bile yoksul ülkelere sıra çok sonra geldi.
PANDEMİDEN SONRA DEPREM
Tüm dünyayı saran pandemi kontrol altına alınmaya çalışılırken, İzmir bir başka büyük şokla sarsıldı.
2020 Ekim’inin sonunda Samos açıklarında meydana gelen 6.9 büyüklüğündeki deprem 70 kilometre uzaktan gelip Bayraklı ve Bornova'yı bile vurdu.
Böylesine şiddetli depremin sonuçları da acı oldu.
Tam 117 kişi hayatını kaybetti.
İzmir’de her zaman olabilecek büyük deprem gerçeğini tokat gibi hatırlatan bu doğa faciası, kentsel dönüşümde gecikilen her günün on binlerce kişinin yaşamına mal olacağını bir kez daha beyinlere çaktı.
İzmir’de 2013’teki kentsel dönüşümle ilgili kanuna dayanarak 2022’ye kadar 21 bin bina yıkılmıştı.
Buna rağmen hala yıkılması gereken 60 bin bina olduğu belirtiliyor uzmanlarca.
Depremden sonra özellikle Alsancak, Karşıyaka, Bornova gibi bölgelerde bina bazında dönüşümlerin hızlandığı dikkat çekiyor.
Ancak Gültepe gibi gecekondudan dönme güçsüz binaların bulunduğu bölgelerde dönüşüm planlar yapılmasına rağmen bazı kuruluşların itirazlarıyla yıllarca gecikti.
Bu durum, ne zaman geleceği belli olmayan ani bir büyük deprem durumunda yüzbinlerce kişinin hayatını tehlikeye atıyor.
OTOYOLLA GELEN CAZİBE
Önce 2020’de İzmir, ardından 2023’te Kahramanmaraş, Malatya, Hatay bölgesindeki 7.5 ve 7.8’lik depremlerle pandeminin İzmir için önemli sonuçları oldu.
Büyük deprem riski taşıyan İzmir’de kent merkezinde binaların yenilenmesi hızlanırken, Çeşme, Urla ve Seferihisar gibi çevre ilçelerde bahçeli alçak binaların olduğu siteler doğmaya başladı.
Yeni yerleşim bölgelerine talep sadece İzmir’den değil, İstanbul başta olmak üzere Türkiye’nin dört bir yanından gelmeye başladı.
Başka illerden talebin artma nedenlerinin başında ise İzmir-İstanbul Otoyolu’nun açılması geliyordu.
Daha önce 7-8 saati geçen yolculuğun 3.5-4 saate kadar düşmesi İzmir’i bir anda birçok kente yakın bir şehir yaptı.
İstanbul’a 3.5, Bursa’ya 2.5 saatte gidip gelmenin rahatlığı pek çok kişide yeni ufuklar açtı.
Pandemi döneminde işyerine gitmeden evden çalışma hayatına geçişin hızlanması da önemli bir etken olunca İzmir’e talep arttı.
İzmir’e ilginin artmasıyla kentin silueti de değişmeye başladı.
Bir yanda çevre ilçelerde bahçeli az katlı yeni bir yaşam başlarken, diğer yandan otoyolun getirdiği fırsatlarla canlanan kent ekonomisi beyaz yakalı gençleri de İzmir’e çekmeye başladı.
Bayraklı ve liman çevresinde yükselen gökdelenler, rezidanslar ile altlarındaki çarşı, kafe, restoran ve eğlence yerleriyle yepyeni bir dünya yarattı.
Buralarda çalışanlar ve yaşayanlar, giyim kuşamları ve yaşam biçimleriyle New York’un iş merkezi Manhattan’ı ya da İstanbul Maslak’ı aratmayan görüntüler vermeye başladı.
Her yıl yeni projelerin eklenmesiyle yeni kent merkezi İzmir’in yükselen yıldızı olmaya devam edecek.
GÖZLER HIZLI TRENDE
Ulaşım imkanlarının artmasının İzmir’e kazandırdıkları İstanbul Otoyolu ile görüldü.
Şimdi iki büyük proje daha İzmir’in değerine değer katmaya hazırlanıyor.
Bu projelerden biri İzmir-Antalya Otoyolu.
Geçtiğimiz hafta Aydın-Denizli bölümü açılan projeyle Pamukkale artık İzmir’e sadece 1.5 saat uzaklıkta.
Projenin devamı olan otoyolun Antalya’ya kadar uzaması durumunda ise ortalama 5-6 saat süren seyahat 3 saate kadar düşecek.
İzmir ile Antalya arasında yeni bir turizm aksı oluşacak.
İstanbul Otoyolu’nun Balıkesir’i, Manisa’yı, Bursa’yı içine alan yeni bir sanayi aksı oluşturduğu düşünülürse yatırımın önemi daha iyi anlaşılır.
İzmir’in kaderini etkileyecek bir başka önemli ulaşım hattı ise Ankara-İzmir Hızlı Tren Projesi ile hayata geçecek.
Her ne kadar ilk açıklandığında 2011’de bitirileceği söylense de son yıllarda hızla ilerleyen inşaatla projenin 2028’de tamamlanma umudu artıyor.
İzmir, 2030’a kadar hızlı trene kavuşursa halen büyük bir sıkıntı olan Başkent ve Orta Anadolu’ya ulaşım çok kolaylaşacak.
Büyük bir ekonomik potansiyel yaratacak.
İzmir-Ankara Hızlı Tren hattının yılda 9.5 milyon kişiyi taşıması bekleniyor.
Bu projenin hayata geçmesiyle Salihli ve Turgutlu gibi hat üzerindeki birçok ilçe 30-45 dakikalık ulaşım süreleriyle İzmir’in banliyösü haline gelecek.
Hızlı tren istasyonlarının olacağı yerleşim yerleri ekonomik olarak büyük bir atılıma başlayacak.
YEŞİL EKONOMİ FIRSATI
İzmir’in ekonomik atılımları sadece ulaşım projeleriyle sınırlı değil.
Yeşil ekonominin de en önemli merkezlerinden biri olmaya başladı İzmir…
Geçtiğimiz günlerde 2024 Nobel Ekonomi Ödülü’nü kazanan Daron Acemoğlu, dünyanın ve Türkiye’nin önündeki en önemli sorunlardan birinin iklim krizi olduğunu söylüyor.
Ancak Acemoğlu, aynı zaman iklim krizinin çıkış yollarından biri olan yeşil ekonominin Türkiye için önemli bir fırsat da olabileceğine de dikkat çekiyor.
İzmir sanayisi yıllardan beri yaptığı yatırımlarla (rüzgâr ve güneş enerjisi gibi) yeşil ekonominin altyapısında önemli adımlar attı.
Halen kurulu güç kapasitesi olarak İzmir, Türkiye’nin bir numarası.
Gelecek 11 yılda, 2035’e kadar devreye alınacak santrallerin yüzde 45’i güneş, yüzde 25’i ise rüzgâr enerjisi santrali olacak.
İzmir, rüzgâr tribünü üretiminden güneş enerjisi ekipmanlarına kadar temiz enerji üretiminde önemli bir kümelenmeye sahip.
Birbirlerine malzeme temin edecek şekilde yapılan bu kümelenme yatırımları İzmir’i yeşil ekonomide sadece Türkiye’nin değil, Avrupa’nın da potansiyeli en yüksek kentlerinden biri durumuna getiriyor.
RİSKLERE DİKKAT!
Ancak Türkiye’nin en önemli ihracat limanlarından biri olan İzmir’in önünde riskler de var.
Yapay zekâ ve buna bağlı olarak üretimde otomasyonun dünyada yaygınlaşması Türkiye gibi ucuz iş gücü avantajı olan ülkelerin ihracat pazarlarındaki durumunu zorlaştıracak.
Teknolojik gelişmelerin baş döndürücü hızla ilerlediği bir dünyadayız.
Yapay zekâ başta olmak üzere otonom üretime geçiş fırsatını kaçıran ülkelerin ihracattan gelen döviz gelirlerinin hızla azalma riski var.
O nedenle Nobel Ödülü’nü alan ünlü iktisatçı, üreticileri yeni koşullara ayak uydurmaları konusunda uyarıyor.
Yeni üretim biçimine ayak uydurmak için de eğitim şart.
Toplam 9 üniversitesi ve 200 bine yakın öğrencisi ile bir üniversite kenti olan İzmir, bu noktada şanslı.
Geleceğin dünyasının olmazsa olmaz şartı eğitim için önemli bir altyapıya sahip.
Son yılların yükselen yıldızı İzmir, 10 yıl sonrasına ulaşımdan turizme, kentsel dönüşümden yeşil ekonomiye, eğitimden sağlığa ve tarıma hemen her alanda sahip olduğu potansiyellerini akılcı politikalarla iyi değerlendirirse 2035’te bambaşka bir İzmir’de yaşıyor olacağız.
Paylaş