Paylaş
EN FAZLA HAFTA SONU YANIYOR
İtfaiye istatistiklerine göre orman yangınları en fazla pazar günleri çıkıyor. Aracıyla giderken camdan sigara izmariti, şişeler fırlatan kendini bilmezler böyle felaketlerin baş sorumlusu. Zaten olağanüstü sıcakların yaşandığı bu aylarda otların, yaprakların tutuşup büyük orman yangınlarına dönüşmesi küçücük bir kıvılcıma bakıyor.
Merkezi ve yerel yönetimler çok doğru bir kararla geçtiğimiz yıldan beri yaz aylarında ormanlık alanlarda piknik yapılmasını yasakladı. İnsanın olduğu her yerde doğa için tehlike olduğundan böyle bir kararla tehlike bir ölçüde bertaraf edilmeye çalışıldı. Ama görüldüğü gibi ormana girmeyi yasaklamak yetmiyor. Ormanın yanından geçerken bile yangın çıkarmayı beceren insanlar var.
Pazar kabusundan birkaç gün sonra aynı güzergahtan geçerken aralarında zeytin ağaçlarının da bulunduğu yanan alanları görünce içim sızladı. Neyse ki çok yakınlarda binlerce ağacın olduğu çam ormanlarına daha fazla sıçramadan yangın kontrol altına alınabilmiş. Yangınla mücadelede büyük başarı gösterdiklerini düşündüğüm Orman, İtfaiye, Büyükşehir ve ilçe belediyeleri gibi kurumlara teşekkürler. Gerçekten çok büyük özverilerle felaketler çok daha büyük boyutlara ulaşmadan önleniyor.
EĞİTMEDEN OLMAZ
Ama sadece ilgili kurumların çabası doğa felaketlerini önlemede yeterli olamaz. Asıl çaba yangınların sorumlusu bireyleri barındıran toplumdan gelmeli. Küresel ısınmanın tetiklediği iklim krizi gezegenimizde durdurulamadığı sürece tek bir kıvılcımın alev toplarına dönüştüğü orman yangınları eksik olmayacak.
Bu yangınların en büyük sorumlusu insan olduğu için önce toplum eğitilmeli, bilinç düzeyi artırılmalı. Anaokulundan başlayarak bir cam kırığının, alüminyum kutunun neden olduğu orman yangınları hikayelerle, filmlerle, TV programları ve sosyal medyayla okullarda öncelikli dersler arasına konarak anlatılmalı.
Atalarımız boşuna, “Ağaç yaşken eğilir” dememiş. Küçücük yaşta hafızalara yerleşecek yangına neden olacak yanlışları öğrenmek ileriki yaşlarda mutlaka daha dikkatli olmayı beraberinde getirir. Bu gidişle 50-100 yıl sonra yaşanılamaz hale gelecek gezegenimizi, çocuklarımızın torunlarımızın geleceğini kurtarmak için başka çare yok.
Paylaş