Paylaş
Yok, korkmayın bayram günü ölüm üzerine bir yazı yazmayacağım. Tersine hayatın gerçek manası üzerine bir yazı bu.
Ölüm döşeğindekilere kulak veren hemşire
Bronnie Ware ölüm döşeğindeki hastaların son 12 haftasını geçirdiği palyatif ünitede 8 yıl hastalarla tek tek sohbet etmiş bir hemşire. Onların ölmeden önce en çok neden pişman olduklarını anlamaya çalışmış. Bulduklarını büyük bir titizlikle tasnif edip kişisel blogunda paylaşmış. İlk sene 3 milyondan fazla kişinin okuduğu bu listeyi sonradan “Ölüm Döşeğindekilerin En Büyük 5 Pişmanlığı” adlı kitaba aktarmış. Bu konunun yoğun ilgi görmesinin anlaşılır bir nedeni listedeki her pişmanlığın hayata dair sarsıcı bir ders olması.
En büyük 5 pişmanlık
Peki neydi ölmeden önce itiraf edilen en büyük pişmanlıklar? Özetle geçeyim. Keşke hayallerimden vazgeçmeseydim, aşırı yoğun çalışmasaydım, duygularımı paylaşsaydım, dostlarımla bağımı korusaydım ve mutlu olmayı seçseydim. İsterseniz tek tek açalım bu hayat bilgisi dersini.
En yaygın pişmanlık ne biliyor musunuz? Neredeyse ölüm döşeğindeki her hasta şunu söylüyor: “Şimdiki aklım olsaydı kendi hayallerimin peşine daha ısrarla düşerdim!” Hepimizin yaşayacak bir hayatı var. Kimimiz bu hayatı başkalarının bize biçtiği hedefler için yaşıyoruz. Kimimiz de kendi yolunu bulmak için sürüden ayrılıyor. Anlaşılan o ki başkalarının hikayesinde figüran olmak en büyük pişmanlık. Saadet kişinin kendi hikayesinin kahramanı olmasında…
Ölüm döşeğindeki her erkeğin neredeyse altını çizdiği bir nokta var: Çok çalışmak: iş için aile ve dostları ihmâl etmek. Çocuklarının nasıl yetiştiğine şahit olmayan, aileyle geçirilen tatilleri parmakları ile sayan erkekler. Anlaşılan o ki hayatın sonuna gelindiğinde işte elde edilen başarılar, para, prestij pek bir anlam ifade etmiyor. Geriye iş için vazgeçilenlerin pişmanlığı kalıyor.
Gündelik hayatın dayattığı gelenekler ve kurallar içinde çoğu zaman gerçek duygularımızı saklıyoruz. Sonra da pişman oluyoruz, gerçek duygularımızı ifade etmediğimiz için. Bu pişmanlığın bizde daha yoğun olduğunu tahmin ediyorum. Çünkü çok duygusal bir toplumuz- erkeği en çok ağlayan ülkelerden biriyiz!- ama aynı zamanda duygularımızı ifade etme konusunda son derece tutuk bir halimiz var. Mesela çok ağlıyoruz ama halâ içten bir “Seni seviyoruz” demekte zorlanıyoruz. Siz siz olun sevdiklerinize duygularınızı söylemeyi ertelemeyin.
Çocukluk arkadaşları, ilk gençlik arkadaşları, okul, askerlik, iş arkadaşları... Mahalleden, apartmandan komşular… Hikayemizin kahramanları. Onlar olmadan bizim de hikayemiz yok. Hayat telaşına kapılıp dostlarını ihmal etmenin pişmanlığı ölüm döşeğindeki en büyük keder.
İncir çekirdeğini doldurmayacak şeylere takarak hayatı kendine zehir edenlerin pişmanlığı. Hep başkalarını mutlu etmek için kendi mutluluğundan feragat etmek. Değişimden korkarak alışkanlıkların sıkıcı dünyasına kendini hapsetmek. Ölüm döşeğinde hepsi pişmanlık nedeni. “Keşke biraz daha çok gülseydim, keşke biraz daha çok komiklik yapsaydım” diyen o kadar çok ki.
Hayat bir seçimdir!
Şimdi diyeceksiniz ki hocam bize son pişmanlığı anlatmak için ta Avustralya’daki hemşireye gitmeye ne gerek vardı. Haklısınız zira bütün bu hayat dersini muhteşem dizeleriyle Necatigil anlatır. Şiiri bayram hediyesi olarak kabul edin. Başkalarına ipotekli bir hayat sizin değildir. Kendi hayatınız seçin.
SEVGİLERDE
Sevgileri yarınlara bıraktınız
Çekingen, tutuk, saygılı.
Bütün yakınlarınız
Sizi yanlış tanıdı.
Bitmeyen işler yüzünden
(Siz böyle olsun istemezdiniz)
Bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
Kalbinizi dolduran duygular
Kalbinizde kaldı.
Siz geniş zamanlar umuyordunuz
Çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yılların telâşlarda bu kadar çabuk
Geçeceği aklınıza gelmezdi.
Gizli bahçenizde
Açan çiçekler vardı,
Gecelerde ve yalnız.
Vermeye az buldunuz
Yahut vaktiniz olmadı.
Behçet Necatigil
Paylaş