Paylaş
New York Üniversitesi’nden genç meslektaşım William Brady’nin yarım milyondan çok Twitter mesajını inceleyerek ortaya çıkardığı bu sonuç özellikle politik arenada at koşturanlar için önemli ipuçları veriyor.
KAHVEDEN SOSYAL MEDYAYA GEÇİŞ
Eskiden toplumsal meseleler üzerine tartışmalar ya köy meydanlarında ya da kahvehanelerde olurdu. Ama modern hayatla birlikte ortak yaşam alanları fiziksel dünyadan sanal dünyaya geçti. Öyle olunca da özellikle toplumsal konularda bir derdi olan içini sosyal medyada döküyor. Hele bizim gibi toplumsal sorun anlamında bereketli topraklarda sosyal medya, artık açık ara tek toplumsal müzakere zemini. Malum, Türkiye dünyada Facebook ve Twitter’ı en çok kullanan ülkeler arasında.
DUYGUSAL KELİME Yüzde 20 ARTTIRIYOR!
Brady toplumsal kamplaşmanın yoğun olduğu birkaç alanda yapılan paylaşımları incelediğinde çok ilginç bir sonuca varıyor. Akla dayalı, ahlaki içerik genelde retweet (iletiyi tekrar paylaşma) sayısını arttırmıyor. Yani istediğiniz kadar moral argüman geliştirin, insanlar bu mesajı duymak ya da yaymak istemiyor. Ama eğer aynı mesajı duygusal bir tonda verirseniz, yani meseleye damardan girerseniz bu sefer manzara değişiyor. Öyle ki bir tweet’te yer alan her bir duygusal kelime, o tweet’in retweet edilmesini yüzde 20 oranında arttırıyor. 5 duygusal kelime içeren bir tweet tamamen akla seslenen bir tweet’ten iki kat daha çok paylaşılıyor.
SES KARŞI MAHALLEYE GİTMİYOR
Toplumsal kamplaşmanın yoğun olduğu konularda yapılan paylaşımların duygusal tonu çok önemli. Zira duygusal ton arttıkça, paylaşım sayısı da artıyor. Ancak bu artış daha ziyade benzer dünya görüşüne sahip kişiler tarafından gerçekleşiyor. Yani sağcı birinin herhangi bir toplumsal haksızlığa gösterdiği duygusal tepki kendi kesimi tarafından hızla yayılıyor. Aynı şekilde solcu birinin adaletsizliğe isyanı solcular tarafından duyulup paylaşılıyor. Bu seslerin karşı tarafa ulaşabilmesi meseleye ne kadar damardan girildiğine bağlı. Dolayısıyla eğer derdiniz sesinizi karşı tarafa duyurmak ise sadece akla seslenen argümanlarla, yalnızca adaletsizlik var demek yerine, meseleye daha duygusal bir dille yaklaşmak gerekiyor. Amaç insanlarda duygusal bir tepki oluşturmak. Ancak o zaman hem kendinize yakın dünya görüşüne sahip insanları etkileme şansınız, hem de sizden farklı düşünenlere ulaşma olasılığınız artıyor.
BİR STARTUP OLARAK FİLM!
SUNDANCE Film Festivali bu yıl, ‘En İyi Film Ödülü’nü Tolga Karaçelik’in ‘Kelebekler’ filmine verdi. Dünyanın en önemli 5 festivalinden biri sayılan ve her sene yeni sinemacıları dünya piyasasına kazandıran bu önemli festivalde ilk defa bir Türk filmi bu ödüle layık görüldü. Bu başarının arkasında ne var diye merak edip Tolga Karaçelik’e ulaştım.
18 GÜNDE ÇEKİLEN FİLM!
‘Kelebekler’ ödül alınca, büyük bir prodüksiyon olduğunu düşündüm. Muhakkak Kültür Bakanlığı desteği almıştır diye aklımdan geçirdim. Avrupa Birliği ya da yabancı başka fonların desteği de olabilir diye düşündüm. Gelin görün ki bu film andığım bu desteklerin hiçbirini almadan çekilmiş. Tamamen kişisel kaynaklarla ve 18 günde çekilen bir film ‘Kelebekler’! Tolga Karaçelik, ödülü alırken bakın ne dedi: “Bu ödül, bu filmin 18 günde çekilmesini sağlayan ekibime... Çaycısından aktörüne, yapım ekibimden teknik ekibe... Bunu biz yaptık, artık herkesin. Biz bu filmi 18 günde, yasaklı, parasız çektik. Bunun genç sinema öğrencileri için anlamı çok kıymetli. Çok mutluyum...”
Bence ‘Kelebekler’ aynı zamanda başarılı bir startup projesi. Sıfır özkaynakla, kafasına koyduğunu imkânsızlıklara rağmen yapmak isteyen bir girişimci hikâyesi yani. Tabii bizde startup deyince akla hemen teknolojiye dayalı girişim geliyor ama öyle olmak zorunda değil. Hayatın her alanında eski usulleri hiçe sayan yeni girişimler çıkarmak mümkün. Tolga Karaçelik, bunu film sektöründe yapmış. Sıfır devlet desteğiyle, ‘crowdsourcing’ yoluyla yani kitlesel fonlamayla ve gönüllü desteğiyle gerçekleştirilen bir film Kelebekler.
ÇEKMEK ZORUNDA OLDUĞUN İÇİN ÇEKERSİN!
Karaçelik’e Twitter üzerinden ulaşıp bu başarıyı neye borçlu olduğunu sorunca aldığım yanıt imkânsızlıklardan şikâyet eden her genç sinemacının kulağına küpe olacak nitelikte: “Bir filmi çekmek zorunda olduğun için çekersin, yapılabilir olduğu için değil! O hikâyeyi anlatmazsan devam edemeyeceğin için çekersin. ‘Gişe Memuru’, ‘Sarmaşık’, ‘Kelebekler’ ve yeni yazdığım senaryo hep böyle hikâyelerdir benim için.”
‘Kelebekler’ Mart 2018’de vizyona giriyor ama salon bulamazsa eminim Karaçelik ona da bir çözüm bulacaktır.
SOSYAL MEDYADA ÇOCUK FOTOĞRAFLARI PAYLAŞMAK NE KADAR DOĞRU?
EN sonda söyleyeceğimi yazayım buraya: Bu konuda kesin hüküm yürütmek zor! Meselenin pek çok boyutu var. Herkes bu boyutlara bakarak kendisi için en doğru formülü bulacaktır. Bu temel prensipleri ifade ettikten sonra gelin meseleyi birkaç boyutta ele alalım.
Çocukların sosyal medya macerası artık doğumda başlıyor. İlk 6 ayın sonunda her çocuğa dair temel bilgiye sosyal medya üzerinden ulaşmak mümkün! Çünkü bu çağda sosyal medya olmadan yaşamak artık neredeyse imkânsız. Sabahtan akşama kadar çocuklarla haşır neşir olan anne-babalar elbette sosyal medyada da çocuklarıyla ilgili paylaşımlarda bulunacak. Ayrıca özellikle coğrafi olarak farklı yerlerde yaşayan aileler için sosyal medya bir nevi aile albümü işlevi görüyor. Nitekim İngiltere’de 2 bin ebeveynle yapılan bir araştırmaya göre sosyal medya kullanan anne-baba tarafından yetiştirilen bir çocuk 5 yaşına geldiğinde 1000 dolayında sosyal medya fotoğrafına konu olmuş oluyor! Bunda ne sorun olabilir ki?
MAHREMİYET MESELESİ
Sosyal medyada çocuklar üzerine yapılan paylaşımların en temel sorunu çocukların onayı olmadan onların hayatını kayda geçiriyor olması. Paylaşılan her fotoğraf bir anlamda dijital parmak izi işlevi görüyor. Bir paylaşılan bir daha geri alınamıyor. Ve her bir paylaşımdan yola çıkarak çocuğunuzun adını, doğum gününü, kültürel kimliğini çıkarmak artık mümkün. O nedenle bizim bir yetişkin olarak kendi adımıza paylaşım yapmamızda bir sıkıntı yok ama söz konusu çocuklar olunca etik sınırlar devreye giriyor. Ebeveyn olarak çocuklarımızın mahremiyetini ihlal etme hakkımız var mı? Bir de meselenin karanlık boyutu var elbette. Bir araştırmaya göre pedofil sitelerindeki fotoğrafların yarıdan fazlası sosyal medya hesaplarından çalınan görüntülerden oluşuyor.
NE YAPMALI?
1- Kullandığınız sosyal medyanın mahremiyet kurallarını iyice öğrenin. Kimler paylaşımlarınızı görebiliyor bunu kontrol etmeden hiçbir çocuk görseli paylaşmayın.
2- Anlık paylaşımlardan uzak durun. Çocuğunuzun yaşadığı yeri belli etmekten imtina edin.
3- Çocuğunuza veto hakkı verin. İstemediği hiçbir şeyi sosyal medyada paylaşmayın!
4- Her paylaşımda sadece paylaştığınız andaki ruh halinizi değil, geleceği de düşünün.
Paylaş