Paylaş
Boş bir arsanın önünde duruyoruz. Burası benim büyüdüğüm ev diyor Özcan Bey. Sokağın sonunda Berlin Duvarı varmış. Yani çıkmaz sokak! 1980’lerde bu binalar iyice harabeye döndüğü için kiralar ucuz o nedenle de Türkiyeli göçmenler ve solcu Alman gençler burayı mekan tutmuş. Belediye ‘kentsel dönüşüm’ planı yaparak bu mahalleyi düşük gelirlilerin elinden almağa karar verdiğinde mahalledeki solcu Almanlar evleri işgal etmeye başlıyor. Polis günlerce çatışıyor gençlerle. İşte bu ortamda 13 yaşında bir çocuk mahalle direniş komitesinin toplantısına katılıyor. Meraktan. Mahallede oturanların çoğu Türkiyeli göçmen ama toplantıda o hariç herkes Alman. Yaşına ve nereden geldiğine bakmadan başlıyor konuşmaya. Türkiyeli göçmenlerin sorunlarını, onların konut talebini bir bir sayıyor. Bugün Bundestag’daki en etkili parlementerlerden biri olan Özcan Mutlu’nun hikayesi işte o toplantıda başlıyor. Çünkü dinlendiğini, kaale alındığını ve yetişkinleri ikna edebildiğini farkediyor. 13 yaşında!
Babası, dedesi ve mahallede gördüğü herkes fabrikalarda işçilik yaparken o mahalledeki diğer gençlere bakıyor ve aklına mühendis kafasına koyuyor. Oluyor da! Üstelik mezun olduğu Alman üniversitesinden Amerika’ya bir yıllık bursla gönderilecek tek öğrenci olma onuruyla. Ancak üniversite okurken apartmanın üst katında ona 13 yaşında değer veren, söylediği herşeyi kaydedip uygulayan o solcu abilerin yanında siyasete de atılıyor. 22 yaşında Yeşiller Partisi’ne kaydolduktan 2 yıl sonra Kreuzberg Encümen Üyesi seçiliyor. 7 yıl Encümen Üyeliği yapıyor ve daha o zaman Almanya’daki ilk Türk isimli okul olan ‘’Aziz Nesin Okulu’nu’’ kuruyor. Tamamen Türkçe ve Almanca ders veren bir devlet okulu olarak halen daha model gösterilen bir girişim. Sonra hızla politik kariyer merdivenlerini çıkıyor. 31 yaşında Berlin Eyalet vekili 44 yaşında da Bundesgag yani Alman Federal Milletvekili seçiliyor. Henüz 45 yaşına varmadan Almanya’nın en kıdemli Türkiye kökenli vekili oluyor!
Özcan Mutlu ile iki haftadır Bahçeşehir’in yeni açtığı Berlin kampüsünde Türkiye’den gelen Bahçeşehirli genç bir gruba liderlik semineri veriyoruz. Özcan Bey’den hem kendi hikayesini hem de Alman demokrasisinin trajik hikayesini dinleyen bir öğrencim güzel bir gözlem yaptı ‘80 Milyonluk Almanya’yı mecliste temsil eden sayılı vekilden birisiniz ama ne bir korumanız var, ne yanınızda bir şoförle geziyorsunuz ne de lacilerin içinde kendinizi kasıyorsunuz. Bunu nasıl başarıyorsunuz?’ Özcan Bey’in yanıtı çok anlamlıydı. ‘Almanya’da bir vekil eğer sizin dediğiniz gibi davranırsa seçmenler onu bir daha bu meclise göndermez! Çünkü bu toplum halka tepeden bakan politikacıların nasıl bir bela olduğunu biliyor!’
Özcan Bey Alman demokrarsisinin tek adam dikatörlüğünden çektiklerini anlatırken Bundestag binasının mimarisine dikkatimizi çekiyor. Bundestag, yani yenilenmiş Reichstag binası tek adam yönetiminden dersini almış bir halkın taleplerini yansıtıyor. Meclis başkanı, Başbakan ve Eyalet Başkanlarına ayrılan sandalyelerle halkın vekillerine ayrılan sandalyeler neredeyse aynı seviyede. Yani ne başbakan ne de meclis başkanı halkın vekiline tepeden bakabiliyor. Hepsi aşağı yukarı aynı göz seviyesinde. Hatta bazı meclis sandalyeleri başbakan ve başkan sandalyelerinden daha da yüksekte. Ancak daha da önemlisi vekillerin şeffaf camların ardında üç farklı açıdan seçmenler tarafından gözetleniyor olması. Bu açılardan biri meclis toplantı odasının tepesindeki cam kubbe. Bu şeffaf kubbe her zaman halkın ziyaretine açık ve oradan vekilinize tepeden bakmanız mümkün!
Reichtag binası malum eski meclis binası ve Doğu Almanya’da kalıyor ancak iki Almanya birleşince Bundestag yani Alman Parlementosu Bonn’dan buraya taşınıyor. Fakat Reichtag eski Almanya’ya ait bina ve girişinde tarihi bir yazı var: Alman Halkına! Oysa 1999’da yeniden Alman Parlemento binası olacak Reichtag artık sadece Almanlara değil dünyanın pek çok bölgesinden gelen göçmen halklara da hizmet edecek bir meclis. Girişteki bu eski yazıyı silerek binanın tarihini ve siluetini bozmak yerine başka bir formül bulunuyor. Binanın içinde ve her noktadan görünen görülen avluya bir yeni bahçe kuruluyor ve bu bahçeye yeni bir yazı yazılıyor: Almanya’daki Tüm Halklara! Bununla da yetinilmiyor Almanya’nın her tarafından ve göçmenlerin geldikleri ülkelerden bu bahçeye toprak getiriliyor. O bahçeyeTürkiye’den toprağı kimin getirdiğini söylememe gerek yok. Özcan Bey o tarihlerde tatil için Türkiye’de olan babasını arıyor ve memleketten gelen toprağı bahçeye götürüyor.
Özcan Bey ofisinden meclis salonuna giderken her gün bu bahçeye bakarak geçiyor. Bakarken de gözü hep K harfinin olduğu noktada. K yani ilk seçildiği yer olan Kreuzberg’in K’sı. K yani dedesinin geldiği Kelkit’in K’sı. Türkiye’den binbir meşaggatle gelen kara toprak üç kuşağın verdiği emek ve mucadeleyle Bundestag’ın en güzel yerinde yeni bir hayata kucak açmış durumda. Bizim eski Almancı edebiyatının yetişemediği, içinde mutluluk da umut da olan yeni bir hikaye bu.
Paylaş