Paylaş
Bu soruları yüksek teknoloji girişimcilerine sorarsanız alacağınız yanıt tek bir kelime olacaktır: Ekosistem! Geçen hafta ekosistemin hukuksal boyutunu irdeleyip, ülkemizde inşaat sektörünün yatırımları tekelinde tuttuğunu göstermiştim. Bu hafta ekosistemin özgürlük boyutuna odaklanacağım. Bir ülkede bilgiye erişim sınırlanırsa oradan yüksek teknolojiye dayalı inovasyon çıkar mı?
Önce bir tespit: Yıllardır hep gelecek zamanlı cümlelerle ifade ettiğimiz bilgi ekonomisi artık küresel bir gerçek. Hatta bu kavram o kadar kanıksandı ki OECD bile 1990larda bilgi-bazlı ekonomi derken artık 'yeni' ya da '21. yüzyıl' ekonomisi denmekle yetiniliyor.
Doğal kaynaklara, tarıma ya da jeopolitik konuma dayalı 'eski ekonomin' yerini alan bu yeni ekonomi bilgiye, inovasyona yani yüksek teknolojiye dayanıyor. İşte tam da bu nedenle sınırlı doğal kaynaklara sahip Finlandiya ya da coğrafi dezavantaja sahip Güney Kore yeni ekonomide önemli bir oyuncu olabiliyor.
İnovasyonda dünyada neredeyiz?
Madem yüksek teknolojiye dayalı bir ekonomiden söz ediyoruz o halde ilk olarak inovasyonda dünyada neredeyiz ona bakalım. Elimizdeki en iyi veri tabanı Birleşmiş Milletler ve Cornell Üniversitesi dahil pek çok uluslararası partnerin yedi yıldır yayınladığı Küresel İnovasyon Endeksi (Global Innovation Index). Bu endeks inovasyonu yalnızca AR-GE girdileri ile değil bilgi ve teknoloji ve katma değeri yüksek ürün çıktısı ile ölçülüyor. Bu endekste Türkiye inovasyon seviyesi ölçülen 142 ülke arasında 68'inci sırada. İsviçre ilk, Hollanda 4'üncü Finlandiya ise 6'ncı sırada. Sudan ve Yemen ise listenin sonunda.
Bu noktada inovasyonun ekonomik kalkınmadaki rolünü daha doğrudan görmek için Küresel İnovasyon Endeks puanı ile kişi başına milli gelir arasındaki bağa bakabiliriz. Aşağıdaki grafikte bu analizi OECD ülkeleri ile inceledim (aynı analizi tüm ülkeler için yaptığınızda da benzer bir tablo ortaya çıkıyor). Sonuçlar şaşırtıcı değil: İnovasyon arttıkça kişi başı milli gelir de önemli ölçüde artıyor. Hatta kişi başı milli gelirin neredeyse yarısı inovasyon seviyesiyle açıklanabiliyor. Bu tablodan Norveç (petrol geliriyle dünyanın en zengin ülkesi) ve Lüksemburg (nüfusu çok az) gibi iki uç örneği çıkartırsanız sonuç çok daha net: İnovasyona yatırım yapan ülkelerde yurttaşların milli geliri ciddi oranda yükseliyor.
İnovasyon hangi ekosistemde gelişir?
Bilgi ekonomisinde inovasyonun gelişmesi için gerekli ekosistemin temel girdisi bilgi. OECD’den Dünya Bankası’na ekonomik kuruluşların son yıllarda bilgiye ulaşımın önündeki engellerin aşılmasını ekonomik bir hedef olarak ortaya koymasının kaynağında bu gerçek yatıyor. Peki bilgiye erişimde biz dünyada neredeyiz? Bu konuda elimizdeki önemli göstergelerden biri Freedom House raporu. Geçtiğimiz hafta açıklanan bu rapora göre Türkiye ‘kısmen özgür’ 59 ülkeden biri. Bu sonuç hafta boyunca çok tartışıldı. Bu tartışmalarda Freedom House taraflı olmakla suçlandı ama aynı zamanda basın özgürlüğünün abartılmış bir kavram olduğu vurgulandı. Derdim özgürlük ortamının inovasyona olan etkisini araştırmak olduğu için bu analizde Freedom House verilerini değil Sınır Tanımayan Gazeteciler Derneği’nın yayımladığı 2014 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’ni (World Press Freedom Index) kullandım. Orada da ülkemizdeki bilgiye erişim ortamı neredeyse aynı şekilde değerlendirilmiş. Türkiye bu ikinci göstergede 180 ülke arasında 154'üncü sırada yer alıyor. Finlandiya ve Hollanda bilgiye erişimin en özgür olduğu, Kuzey Kore ve Eritre ise bilgiye erişimin en sınırlı olduğu ülkeler.
Bilgiye erişim özgürlüğünde dünyada neredeyiz?
Şimdi bu veriler ışığında başlangıçtaki sorumuzu yeniden sorabiliriz: Ekosistemin göstergesi olarak bilgiye erişim özgürlüğü ile invasyon arasında nasıl bir bağ var?. Sonuçlar şaşırtıcı bir ülkede basın özgürlüğü arttıkça inovasyon da artıyor. Hata bir ülkedeki inovasyon çıktısının yüzde 42’sini o ülkenin basın özgürlüğü endeksinden aldığı puanla açıklamak mümkün. Bir başka ifadeyle bilgiye erişim önündeki engeller kaldırıldıkça inovasyona dayalı ekonomik çıktı da artıyor. Yaratıcı fikirler bilginin özgürce dolaştığı ve kolayca erişilebildiği ekosistemlerde projeye dönüşüyor.
Ne bilgiye erişimde ne de inovasyonda dünyada hak ettiğimiz yerde değiliz. Ülkemiz hapisteki gazeteci sayısından, internet erişimine kapalı internet sitesi sayısına, internete ulaşım maliyetinden anadilde içerik zenginliğine kadar pek çok alanda parlak bir konuma sahip değil. Siyasi gündemin kısa vadeli merceğinden bakınca bilgiye erişimin ekonomik faturasını göremiyoruz. Bilgiye erişim sorunlarını gazeteci örgütlerine ya da aydınlara havale etme lüksümüz de yok. Küresel rekabetten kopmanın faturasını hepimiz ödeyeceğiz. Bir tercih yapmamız gerekiyor: Ya bu sorunları gündeme getirenlere burun kıvırmaya devam edeceğiz ya da ülkenin girişim potansiyelinin önünü açacağız.
Bitirmeden ilk soruya, yani bizden NASDAQ'a bir şirket girer mi sorusuna da yanıt vereyim. Bu ancak ülkemizin genel atmosferinden soyutlanmış bir fanusta yetişen bir kaç girişimci ile mümkün. Bu tür mucizelerle ortaya çıkan istisnalarla yeni ekonomide ne kadar rekabet edebileceğimize şu verilerle siz karar verin. Yunanistan’ın 18 İsrail’in 65 teknoloji firması NASDAQ’da işlem görüyor!
Paylaş