Türkiye ‘Baba’sını kaybetti

HEY gidi koca Süleyman Demirel hey!

Haberin Devamı

Bu dünyaya, eskilerin deyimi ile “Enfas-ı madude-i hayat” sahibi olarak geliriz. Yani hesabımıza yazılan ömür bize “sayılı nefesler” olarak teslim edilir. O son nefesi de tükettikten sonra çekip gideriz.
“Enfas-ı madude-i hayat” formülü bu ölümle de işledi. Koca Süleyman Demirel bu âlemden göçüp gitti.
Kabri nurlu, mekânı cennet olsun.


* * *


Süleyman Bey için siyaseten, lehine aleyhine her şey söylenebilir. İnsan olarak da pek çok özelliği sayılıp dökülebilir.
Lakin bir özelliği vardır ki kimse inkâr edemez. O kin tutmayı bilmeyen, düşmanlıkları sürdürmeyen, tepeden tırnağa bir vefa adamıydı.
Dostluğu sadece kendi çevresine değil, siyasi hasımlarına kadar uzanırdı.


HİÇ SURAT ASMA


Aylin Hanım’dan önce özel doktorluğunu yapan Profesör Dr. Osman Müftüoğlu’ndan dinlemiştim. Osman Bey o tarihlerde hem Süleyman Bey’in doktoru hem de Ankara Numune Hastanesi’nin başhekimi.
Saat gece yarısını iki saat geçmiş. Osman Müftüoğlu yatakta. Telefon çalar, açar. Karşıdaki Süleyman Bey’dir. Durumu özetler.
Van’ın ilçelerinden birinde bir kaza olmuştur. Demirel’in eski partisinin ilçe başkanının oğlu kazada yanmıştır. Çocuğu arabaya attıkları gibi Ankara’ya yola çıkmışlardır.
Demirel “Saat 07.00 veya 07.15’te hastane önünde olurlar. Oraya git, çocuk için elinizden geleni yapın, sonra beni bilgilendirin” der.
“Emredersiniz” cevabını veren Müftüoğlu’nun canı sıkılmıştır. Bir-iki telefon konuşmasıyla gerekeni yapabilecekken “hastaneye gönderilmesini” içine sindirememiştir.
Sıcak yatağından çıkıp hastanenin yolunu tutar. Çocuk, hesap adamı Demirel’in dediği gibi saat yedi sularında hastaneye yetiştirilir. Gereken yapılır. Çocuk için hayati tehlike giderilir.
Öğle saatlerine doğru Köşk’e giden Müftüoğlu kendisini bekleyen Demirel’e olan biteni anlatır. Ancak, gece yatağından çıkarıldığı için suratını hafiften dökmüştür. Demirel bu surat sallamanın sebebini hemen sezer.
Lafına “O adam ben ne zaman parti kuruyoruz dedimse tabelayı asmıştır, indir dediğimde indirmiştir. Sebebini sormamıştır” diye başlamıştır.
Ve devam eder:
“Hiç surat asma. Eğer ben de senin kafanda olsaydım, ikimiz de burada olmazdık.”


* * *

Haberin Devamı


Demirel’in vefasına, insanca yaklaşımlarına, iyiliklerine dair anlatılabilecek hikâyelerin sonu gelmez.
Hoşgörüsünün ise sınırı yoktu.
Ne bir gazeteciyle “siyaseten” kavga etmiştir. Ne kin tutmuştur. Ne onları seçim meydanlarında yuhalatmıştır.
Tam tersine, kendisine siyaseten en fazla zarar verenleri bile, kendisine ihtiyaç duyduklarında, hiçbir şey olmamış gibi karşılamıştır.

Haberin Devamı


ÇİN’DEN BİR ANI


Çin gezisinin programı gereği Pekin’in Tiananmen Meydanı’ndaydık. Demirel Cumhurbaşkanı, heyetinde gazeteciler, milletvekilleri, bürokratlar, işadamları var. Çin televizyonu Demirel’den özel bir görüntü almak istedi.
Demirel ve Nazmiye Hanım ortaya bir yere çıktılar. Devlet Bakanı Abdülbaki Bey ile eşi sağ tarafına geçtiler. Sola da dönemin Dışişleri Bakanı Erdal İnönü’nün geçmesi bekleniyordu.
O tepki vermeyince ben büyük bir pişkinlikle gidip soluna dikildim.
Çinli kameraman görüntü almaya başlamadan önce Demirel önce sağına baktı, sonra soluna. Resmen Erdal Bey’i aranıyordu.
Beni görünce canı sıkıldı ama belli etmedi. Kulağıma eğilip “Erdal Bey’i de aramıza alalım mı? Ne dersin?” diye sordu.
Ben bu sorudaki inceliği yıllar sonra anlayacaktım. “Ne işin var, arkadaşlarının yanına git” de diyebilirdi, demedi. “Erdal Bey’i de aramıza alalım mı?” zarafeti ile isteğini söyledi.
Sonra geriye dönüp “Erdal Bey, şöyle buyurmaz mısınız?” diye seslendi. Ben hâlâ işin soytarılığındaydım.
“Erdal Bey gelin gelin, yer var” deyip Baba’yı tamamladım. Pekin’in Tiananmen Meydanı’nda; ondan önce ve sonra, hiçbir siyasetçinin gösteremeyeceği engin bir hoşgörünün keyfini çıkardım.


* * *

Haberin Devamı


O da Afyon Lisesi mezunuydu, ben de. İki cumhurbaşkanı çıkaran Afyon Lisesi ortak paydamız oldu. Bizim liseye dair bir yazı yazmış, yetiştirdiği değerli insanlar listesinin başına kendimi, ikinci sıraya da onu koymuştum.
Ertesi gün akşamüstü telefonla aradı. “Yazını okudum gardeşim” dedi. “Çok güzel olmuş” diye gerisini getirip güzel şeyler söyledi. Sesini en son o zaman duydum.
Güle güle Süleyman Bey, beni çok özleyeceğiz.
Kıssadan hisse: Doğduğunda sen ağlarsın, herkes sevinir. Öldüğünde ise herkes ağlıyorsa, sen sevilmişsindir.

Yazarın Tüm Yazıları