Paylaş
1 Kasım sonucu üzerine “Aslında şöyle oldu da o yüzden böyle oldu” diyorlar ya! Aha buraya yeminle yazıyorum. Kendi başlarına kaldıklarında, onlar da kendilerine “Başımıza ne geldi?” diye soruyorlar. Eh! Gazete dediğin, televizyon dediğin de birer ekmek teknesi. Maaşı hak edeceksen illa ki vatandaşın gözünün içine dik bakıp, sıfatına karşı bir şey demen lazım.
* * *
Bir tanesi kendini tutamamış; ‘Nasıl olsa diğerleri de söyleyecek, önce ben söyleyeyim de hepsine akıl vermiş gibi olayım’ demiş. Başlığı patlatmış.
“Beş milyona yakın oy artışı zafer getirdi?”
Geldik mi vaktiyle Demirel’in “Ecevit’in elini sıkmışsınız” diyen hanım gazeteciye, “Ya neresini sıkacaktım?” diye çemkirdiği yerlere.
Akil abimiz, Ampul Partisi’nin 7 Haziran’da aldığı oya bakmış, bir de 1 Kasım’da aldığı oylara. Büyük rakamdan küçüğü çıkarmış. Görmüş ki elinde dört buçuk milyon oydan fazlası var.
“Kazanmışsa bu sebepten kazanmıştır” demiş. Lafı uzatmak isteseydi “Demokrasilerde en çok oy alan parti, birinci parti olurdu” derdi.
MİLLETİN VERDİĞİ MESAJ
7 Haziran’da sandıktan tek parti iktidarı çıkmadı. Televizyonu açık olan herkes bunu gördü.
Ahalinin karşısına dikilip de “Sandıktan tek parti çıkmadı” diyecek halleri yoktu. O zaman gazete veya televizyon insanlarının sokaktaki düz vites vatandaştan farkı kalmazdı.
Onun yerine “Sandıktan, koalisyon kurun mesajı çıktı” dediler. Sonuçlar belli olmuş, Meclis aritmetiği dörde bölünmüş. O tabloya bakıp da başka nasıl bir sonuca varılırdı ki?
O gün bir köşe yazarı çıksa ve “Halkımız, bu seçimde kendimi iyi ifade edemedim. Çok affedersiniz, kafam güzeldi. Yeniden seçim istiyorum, mesajı verdi” deseydi onu mahallenin trollerine taşlatırlardı.
Ama beş ay içinde yapılan iki seçimin sonuçlarına bakılırsa halkımız aynen böyle bir mesaj vermiş.
Muhalefette kalan partiler, iki seçimden çıkan farklı mesajlara bakıp ahalinin üzerine “Bu nasıl bir kafadır arkadaş” deyip gidemiyorlar. ‘Milli iradeye saygılıyız’ daha kolaylarına gidiyor.
* * *
Dönüp anket firmalarının gözünün içine bakıyorsun. Onların da “bulutları kilitlenmiş, bahaneleri şeritlenmiş”.
‘Bilemedik işte’ deyip başlarını öne eğeceklerine “yaktınız bizi” diye hesap soran medyaya laf yetiştiriyorlar. “Halkımız siyasi kanaatini saklamış olabilir.”
Niye? Saklamış işte.
Sakladığı besbelli. İleride siyasi kanaatler çok kıymetlenecek, o zaman kanaatlerini bozdurup dövize girecekler. Böyle bir hesap yapmış olabilirler.
ARANIZDA FİLOZOF VAR MI?
Bizim memlekette “siyasetin felsefesini” yapan yoktur. Çünkü filozofumuz yoktur. Bizim topraklar belki filozof çıkaramamıştır ama düşünce hayatımızda bunun eksikliği hiç hissedilmemiştir.
Çünkü bizde filozofların vereceği hizmeti “taksi şoförleri” verir. Eğer bir vatandaşın felsefi anlamda, yani düşünsel boyutlarda eksikliği varsa, taksiye bindiğinde bu tamamlanır.
Nasıl ki pili biten cep telefonları için şarj aleti varsa, fikri biten vatandaşlar için de taksiler vardır. Müşterisi, en kısa mesafede bile iyi-kötü fikir depolar. O günkü muhabbeti kurtarır.
1 Kasım’da nasıl oldu da böyle oldu, sorusunun cevabını, köşe yazarı milletinden veya televizyon yorumcusunun ağzından bulamazsınız. Çok zorladınız mı elinize “Halk muhalefete, daha sıkı çalışın mesajı verdi” lafından fazlası geçmez. Her şeyin cevabı taksicilerde var.
Sandıklarda ne oldu? Seçmen sayısı nasıl bu kadar arttı? Sayın Bahçeli neden “Hayırlı” işler yaptı? Altı Kazık Partisi’ni yerinde saydıran kadın adayların çokluğu muydu?
Taksici milletinde hepsinin cevabı var. Hem de felsefesiyle birlikte. Sistemi sorgulamaya oradan başlayın. Bizim ülke insanında sıkça görülen “seni sana tarif etme sanatının” tavan yaptığı yer taksilerdir.
* * *
Kendi çapında entel takılan muhalifler için daha klasik bir yöntem var. Akşam yemeğinde arkadaşlarla buluşmak, şişenin dibine vurup “Neden hep biz kaybediyoruz?” sorusunun etrafında tartışmak.
Yalnız buna da fazla umut bağlamayın.
Çünkü rakı “soruya cevap bulmak” için
değil “soruyu unutmak için” içilir.
Paylaş