Paylaş
Televizyonu açıp da haberleri dinlemeye başladığım dakikalarda, Türkiye’yi dehşet içinde bırakan haberde telaffuz edilen kayıp sayısı “otuz” kişiydi.
Vatandaşlar bu korkunç rakamı kafalarında evirip çevirirken üç hükümet üyesi birlikte geldiler, kameraların karşısına oturdular ve kamuoyunu bilgilendirmeye başladılar.
* * *
Sabah saat 10.04’te meydana gelen patlama alanına yarım saat ne bir ambulans ulaşmıştı de de polis gelmişti.
“Kanlı olayı” sıcağı sıcağına yaşayanların ekranlara yansıyan iddiaları böyleydi. Haber spikerleri, muhabirler bunu duyururken resmi araçları içinde hükümet adamları kanın döküldüğü Ankara Garı’nın yakınına geldiler.
Olay yerini inceleyeceklerdi. Orada bulunanlara “Geçmiş olsun” diyeceklerdi.
KIRMIZI PLAKAYA AĞIR TEPKİ
Üç fiyakalı “kırmızı plakalı aracın” gözükmesiyle birlikte “Barış, Emek ve Demokrasi Mitingi”ne katılmak üzere oraya gelenleri çıldırttı.
Kırmızı plakalı arabalar, halkın öfkesini görür görmez oradan uzaklaştılar. Arabaların arkasından koşanlara, ellerindeki bayrak sopalarını onların arkasından fırlatanlara polis “biber gazı” sıkmadı.
Olay yerinden kovalanan “kırmızı plakalı memleket büyüklerimiz” muhtemelen aralarında kısa bir istişare yaptıktan sonra basın toplantısı yaptılar.
Evdeki televizyonu açmamın üzerinden bir saat ya geçmiş ya geçmemişti ki üç “kırmızı plakalı” memleket büyüğünü, ekranda yan yana gördük.
İlk sözü İçişleri Bakanı aldı. Herkesin bildiklerini, içine “bir gıdım” istihbarat bilgisi katmadan aynen tekrarladı. Lafı Sağlık Bakanı’na bıraktı. O da ilk resmi rakamları dillendirdi:
“Altmış iki kişi olay yerinde anında can vermişti.”
Ambulans geç geldiği için vatandaşların kendi otoları veya yolda bulunan taksilerle hastaneye çekiştirerek taşınan yaralıların durumu iç açıcı değildi.
“Yirmi dört kişi hastanelerde hayatlarını kaybetmişti.”
Yani ölü sayısı şimdilik 95 kişiydi. 246 yaralı vardı. Bunların 48 kadarı da yoğun bakımdaydı.
* * *
Adalet Bakanı da bir şeyler söyledi. Savcıların talimatının mahkeme kararının yerine geçtiği bir ortamda, onun söyleyecekleri beni çok ilgilendirmeden bir iki kanal arasında gidip geldim.
CNN Türk’ün haber ekranına döndüğümde İçişleri Bakanı yeniden söz almıştı. O sırada gazetecilerden biri, tedbirsizlik iddialarından söz edip “İstifa edecek misiniz?” diye sordu.
95 kayıplı olaydan sonra o ana kadar yüzünde kıl oynamayan Sayın Bakan ilk kez şaşırdı.
“Ne ilgisi var?” diye tepki verdi. Bu olay beni değil Kültür Bakanı’nı ilgilendirir der gibiydi.
TAZİYENİN ADRESİ MİLLETTİR
Miting alanında polis zemin çalışması yapmıştı. Bir şey bulunamamıştı. Dolayısı ile patlayıcıların oraya nasıl geldiği artık polisi ilgilendirmezdi.
HDP Eşbaşkanı Demirtaş ekrana daha sonra geldi, usanmadan tekrarlanan ezberi bozan laflar etti.
Diğer ülkelerden gelen taziye mesajlarında Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın muhatap alınmasını kabul etmeyeceklerini, bu işe bulaşan herkesin eninde sonunda yargılanacağını söyledi.
Başbakan Yardımcısı Ömer Çelik de sırasını terörün ne kadar zararlı bir şey olduğuna dair bilgiler vererek savdı. Yüzünde Soma’da ölen madencilerin
tepkili yakınlarına “Ölenlerin
tamamının hatim-i şerifini yaptırdık ya!” diye takaza yapan memleket büyüğünün ifadesi vardı.
* * *
Meclis Başkanı bir kamera önünde “Terör örgütlerinin kazandığı hiç görülmemiştir” mealindeki konuşmasını yaparken, Hitler’in ölümünden üç ay önce yaptığı konuşmadan haberi yoktu.
O Hitler “Geleceğin savaşı, terör eylemleri ile yapılacaktır” demişti.
Üstelik bu sersem dünya o Hitler’i 1939 yılında, savaşı başlatmasına ramak kala, Nobel Barış Ödülü’ne aday göstermişti. Beni terör kadar, insanlığın bu safiyeti korkutuyor işte.
Paylaş