Paylaş
Konuşmalarını yabancı kültürlerden alınma atasözleri ile süslemek.
Geçen haftanın spor vitrininde Beşiktaş Başkanı Fikret Orman vardı ve “Bir Kızılderili atasözü vardır” deyip lafı oturttu.
“Kartalı öldüren tüyleridir.”
Yayla atılan okun dibine, havada iyi süzülsün diye kuş tüyü takarlar. Kızılderili milleti de oklarına “hava olsun diye” zor bulunan kartal tüyü takıyormuş.
Oku yiyen kartal da “Beni öldüren tüylerimdi” diye inliyormuş.
Bu atasözünün benzeri bizde de var. Kesilen ağaç, belini kıran baltaya “Ne yazık ki sapı bendendir” diye laf sokar. O laf da atasözü olarak dağarcığa katılır.
Fikret Orman, Kızılderili tarzını daha çok sevmiş.
İTHAL HAVALIDIR
Eğer Dursun Özbek adamını bulup internete girseydi, “Kızılderili atasözleri” yazıp Google’ı tıklasaydı Fikret Orman’a cevap yerine geçecek birçok fiyakalı atasözü bulabilirdi.
Misal, yakında bitecek stadyumlarıyla mı övünüyor. Apaçi atasının söylediği lafı al, biraz değiştir, sana laf sokan başkana çarp.
“Son dere akmaz olduğunda, son ağaç kuruduğunda, son sığır açlıktan öldüğünde insanoğlu paranın yenmeyecek bir şey olduğunu anlayacak” diyen bir Kızılderili lafı var mesela.
O lafı istediğin gibi değiştirebilirsin. Cümlenin başını alır, sonuna da istersen “brokolinin yenmeyecek bir şey olduğu” yargısını eklersin, sağlıklı beslenme yanlısı doktorları apıştırırsın.
O atasözünü “Kombine biletin yenmeyecek bir şey olduğu” sözleri ile bitirirsen Beşiktaş Başkanı’nı susturursun.
Lakin yabancı atasözleri ile konuşmak kanımıza girdi bir kere. Bir İran atasözü, son mağdurumuz Reza Zarrab Bey’in başına gelenleri açıklar gibi oldu.
Türk-İran İş Konseyi Başkanı “Kavunu yiyen kabuğunda kayar” dedi. Atasözü biraz eksikli kaldığından herkes birbirinin yüzüne baktı. Kavunun kabuğunda niye kayarsın? Üstüne basarsın da ondan. Bu açıklama atasözünde olmadığından olaya şerbeti eksik kuru baklava havası verdi.
Kimse de bizim “Su testisi su yolunda kırılır” veya “Eşeği süren yellenmesine katlanır” laflarının ne eksiği vardı, demedi.
GAZLI SÖZLER
Atasözüne not verme işi bana ihale edilse, yerli atasözlerini en başa yazarım. Konu zenginliği ve ifade gücü bakımından eşsizdirler.
Tek kusurları, o sözlerin birbirini tutmamasıdır. Bizdeki ataların hemen her konuda farklı faklı görüşleri, dolayısı ile farklı sözleri vardır.
Atalardan birinin övdüğünü diğer zem eder. Birinin göklere çıkardığını diğeri yerin dibine sokar. Birinin yapma dediğine diğeri “Yap gitsin anasını satayım” diye gaz verir.
Evdeki kadın konusunda bile fikir birliğine rastlayamazsın. Atanın biri çıkar “Atlastan yama, her avrattan kuma olmaz” der. Çok karılı evliliklerdeki huzursuzluğu sonradan gelin gelen kadının üstüne yıkar.
Bir başka ata ortaya çıkar “Avradın iyisi tefçi, herifin iyisi bekçi” derken kadında hafifmeşrepliğin propagandasını yapmış olur, senin de ağzın açık kalır.
Bazısı da tam tersine, ciddiyet ister. “Oğlan hocasına, avrat kocasına gülmez” deyip noktayı koyar.
Kimisi kırk iki beden kadına meraklıdır. “Avrat lazım kalçalı, oğlan doğursun pençeli” diye kendi zevkini öne çıkarır. Kadından çok çekmiş başka bir atamız da “Üzümün iyisi taneyken, avradın iyisi neneyken” deyip kadın yaşlanmadıkça ondan hayır gelmeyeceğine dair bir hükmü, nokta niyetine koyar.
Yukarıdaki örneklere bakıldığında bizim atasözlerinin sorun çözücü olduğu değil, tam tersine “gaz verici” olduğu görülür.
Uzun lafın kısası, laf kavgasına girildiğinde bizim atasözlerine fazla güvenilmez. Sen bir laf edersin, hasmın başka bir atanın ağzından aldığı lafla seni vurur. Sonu gelmez bir durumdur.
Özellikle iki kişinin ağız dalaşına girdiği hallerde, üçüncü kişilere taraf olmamalarını tavsiye ederim. Tersini yaparlarsa kendilerine “Taş ile yumurta kavga etmiş, tavuğun gerisini şahit yazmışlar” dedirtirler.
(*) Yazarın notu: İki haftalık bir tatil süresi içinde ortalıkta görünmeyeceğim, keyfiyeti sevgili okurlarıma arz ederim.
Paylaş