Paylaş
Kendileri atmışsa “akıl, beceri ve taktik çalışmanın” ürünüdür. Her türlü telif hakkı da teknik direktöründür.
Türkiye’de iki üç haftalık kurs bitirerek icra edilip, karşılığında yüzbinlerce lira alınan “Teknik Direktörlük” mesleğinin, son zamanlardaki en moda söylemi bu.
“Yediğimiz gol bizim takıma yakışmadı.”
Rakip futbolcu topa vurduğunda; o top önce üst, sonra yan direklere çarpıp gol olursa mı “yakışıklı” sayacaksın?
Ağaca çıkan keçinin dala bakan oğlağı olur.
Teknik Direktör bunu söylerse, dört yüz kelimeyi geçmeyen dağarcığından cümle çıkarmakta zorlanan futbolcu da eline fırsat geçti mi tekrarlar:
“Yediğimiz gol bize yakışmadı.”
* * *
Cümleyi en son Fenerbahçeli futbolcularından birinin ağzından duydum. Akhisar beraberliğinden sonra nasıl talihsizliklerle boğuştuklarını anlatıp “şecaat” yani “yiğitlik” arz ediyordu.
Yedikleri golü yakışıklı bulmamıştı.
Ayna denen nesnenin arkasında “sır” vardır. Baktığında kendini görürsün. Aynanın öte yakasındakini görmezsin.
Kendi takımının yediği golün basitliğini o ayna gösterir ama Fernandao’nun yirmi santimden attığı golün “usta işi (!)” oldu-ğunu anlatmaz.
DOĞRUCU DENİZ!
Yirmi santimden vurduğu topu bile ayağına dolandıran Fernandao, daha sonra havaya diktikleri ile saç baş yolduruyorsa iki satır da onun için etmek lazım. Maçtan sonra Lig TV kameraları önünde can sıkıcı konuşmaları yapan futbolculardan böyle bir umut yok.
Türkiye her hafta yeni bir “Doğrucu Deniz Çoban” çıkarmıyor.
Fener’in doğruculuğunu Van Persie yapıyor. Fernandao’nun yirmi santimden ayağına dolayarak kaleye soktuğu topa tepki verme-yip, buz gibi bakıyor. Bu kez medyanın sinirleri bozulduğundan spor leşkerleri “Niye sevinmiyor bu herif” diye havalara zırlıyor.
Sen gel İngiltere’nin Premier Ligi’nde golleri saydır, Dünya markası ol. Sonra İstanbul’a gel. On sekiz yaşında futbola başlamış, pehlivan kesimli bir Brezilya köylüsünün yedeği olarak kulübede otur.
Bunu sindirmek kolay değil.
Fenerbahçe’de futbolcu egoları ile teknik direktör kararları arasındaki çatışma, saklanamayacak düzeye geldi.
Takımın hocası Vitor Pereira geçen hafta Nani’nin peşinden koşup dert anlatıyordu. Sahaya doğru yürürken bir iki saniye durup, hocasını dinleme nezaketi göstermeyen Nani protest bir tavır içindeydi.
Hoca konuşurken, dinlemediği gibi elini kolunu tribünlere göstererek “Ne kafa ütülüyorsun?” hareketi çekiyordu. “Aha buraya yazıyorum” demeye gerek yok, bunun devamı gelir.
SON SÖZ MERAKI
Hafta sonu geldiğinde, futbol için para harcayanların gözü Maraton programına dikiliyor. Programın son yorumcusu Ersun Yanal Hoca.
Markus Merk, Mustafa Denizli ve Hakan Şükür gibi ağzı laf yapan futbol adamlarından sonra Ersun Yanal biraz tutuk kalmıştı. Yavaş yavaş televizyona alıştığını, performansını artırdığını görüyoruz.
Bu kez de Tümer Metin lafı ona bırakmıyor.
Zekâsına, futbol bilgisine ve analiz yeteneğine inandığımız Tümer Metin illa ki son lafı edecek. İlla ki tartışılan şeyin altını o çizecek. Her konu başlığı açıldığında aynı tavrı görmek izleyeni yoruyor.
NAKLEN YAYINLAR
Naklen yayın bolluğu “futbol müşterisini” kaçıracak düzeye geldi.
Bir, iki porsiyon, bilemedin üç porsiyon baklava yiyenin ağız tadını yerine getirir ama adamın önüne iki tepsi baklava koyup “Bu hafta bunlar bitecek” dersen, onu hastanelik edersin.
Lig TV naklen yayın bolluğu ile iyilik yaptığını düşünüyor. Bindiği dalı kesip kesmediğini zaman içinde göreceğiz.
Asıl sorun bu değil. Naklen yayın saatleri çakışan maçlarda.
Şansal büyüğümüzün “öve öve öküz ettiği, boynuzunu dokuz ettiği” kurumun müşteriye dağıttığı Digitürk Kutusu ancak iki maç (veya iki program) kayıt edebiliyor.
O da kafası karışmamışsa.
Fener’in maçını seyrediyorsam, Antalya maçını kaydediyorum demektir. Kayıt işleminin başarısı ise yüzde elli.
Bir elektrik kesintisi bile kayıt programını bozuyor, geriye o maçı tekrarından seyretme seçeneği kalıyor. O keyfi de Lig TV’nin editörleri yok ediyor. Maç görüntüsünün üzerine anlamsız, tekrarı bıkkınlık veren haber bantını koyarak.
Benim müşteri olarak tekrarı verilen bir maçı temiz ekrandan seyretme şansım yok. Bir editörün kaprisine “bir buçuk milyon müşterinin” hevesi kurban ediliyor. Ben yazmaktan, söylenmekten bıkıp usandım. Siz kendinizi övmeye devam edin.
Paylaş