Paylaş
Elin adamı “denizden sebeplenecekler” için kural üzerine kural koymuş.. Sebepleri belli.. Bunlardan birincisi de denizle şaka olmayacağı.. O yüzdendir ki kuralların çoğu “Akıllı ol!” kapsamındadır..
Bizim denizciliğimiz yeni..
Kimse bana Barbaros’tan, onun reislerinden, oğlanlarından, uşşaklarından filan bahsetmesin.. Osmanlı, bir dünya imparatorluğuyken dahi donanması müslüman korsanlara ihale edilmişti..
Şimdi onun torunları İDO’yu işletiyor..
Bir İDO’nun kaptanlarına, bir de komşu Yunanistan’dakilere bakıyorum.. Deniz ufacık sallandı mı bizim cümle tekneler seferden kalkıyor.. Yunanlıların tekne sayısı bizden onlarca kez fazla..
Fırtına neyim dinlemeden, her koşulda, adalar arasında fıldır fıldır gidip geliyorlar.. Bizim İDO için de Somali’den korsan mı tedarik etsek, n’etsek?
***
On milyonluk Hollanda’da 1.2 milyon tekne varken, marul tarlasından yeni çıkmış ataların torunu olarak, dünya denizcileriyle yarışacak değiliz..
Evet, onlar açık denizlerde bizden daha iyi olabilirler ala tekneler kıyıya baştan kara bağlandığında görmek isterim onları.. Birinden biri dahil tekne üzerinde mangal yapmaya cesaret edebilir mi?
Hem denizin üzerindesin hem de ocak başına gitmiş gibisin.. Tehlike faslı da bizi fazla ırgalamaz.. En nihayetinde kendimizi otobanlarda test etmişiz.. Deniz suyu bize asfalttan yumuşak gelir..
KURALLAR DİYOR Kİ..
Denizci milletlerin, insan hayatını koruma üzerine koyduğu ne kadar kural varsa bir o kadar kural da görgü üzerine var..
Onların en başında geleni de şu..
Eğer ki yere batasıca teknenle sahile yakın seyrediyorsan, hızın belirlenen limitlerin üzerinde olmayacak.. Yani nadasa bırakılacak tarlayı süren öküz gibi, denizi yara yara gitmeyeceksin..
Teknen kadar sahilde yaşayanları da düşüneceksin..
Ne demiştik dünkü risalemizde? On beş, yirmi metrenin üzerindeki her teknenin kıyıya yakın geçişi kendi çapında bir tsunami yaratır.. Teknenin gövdesiyle yardığı denizden katlanarak gelen dalgalar kıyıda oturanları berbat eder..
Ne masa sandalye bırakır ne de masa üzerinde yiyecek içecek.. Cep telefonunu kurtaran şanslıdır..
Kıyıdakilerin tekne tacizinden korunma içi aslında Sahil Güvenliği ilgilendirir.. Ama bizim Sahil Güvenlik, kendi görev tarifini “Kıyıdaki vatandaşlarımızı Somali Korsanları’ndan korumak..” diye yaptığından yerli cins teknelerle, sonradan görmelerle, para azgınlarıyla hiç işi olmaz..
Bugüne kadar meskûn kıyılara gözlemci koyup, durum tespiti yaptıklarını görmedim.. Böyle bir tespite dayanarak tekne sahiplerini uyardıklarına da şahit olmadım.
***
Deniz kenarında birkaç masalık düzenimiz var.. Masalarda çay içip, kadınların pişirdiği kekleri filan yiyoruz.. Aramızda ya tavla oynuyor ya geyik çevirme yapıyoruz..
Ramazan biter bitmez ne kadar tekne sahibi varsa buralara üşüşmüş durumda.. Denizcilik filan hak getire.. Tek yaptıkları teknelerini bağladıkları yerden çıkarıp, denize girecek bir yer bulmak..
Sonra geri dönüp yine bağlanmak..
Böylece kendilerini denizci hissediyorlar.. “Zenginliklerine dair” ilgilenen veya ilgilenmeyenlere fikir veriyorlar.. Hava atıp içlerindeki gazı tahliye ediyorlar.. Bunun için de hergün düzenli olarak bin liralık mazot yakıyorlar..
BİR ARAS BAŞLIK..
Kıyılarda yaşayan bizim gibilerin, yani deniz araçlarından sebeplenemeyenlerin durumu biraz farklı.. Çay sohbeti yaparken veya tavla oynarken bir gözümüz daima deryada..
Psikopata bağlanmış bir tekne kaptanı kaptırmış geliyor mu? Tetikte oluyoruz.. Yarattığı küçük tsunami ile gelen dalgalar sekiz, on metreye kadar yaklaşmışsa biri “Beyler dikkat!” diye uyarıyor..
Kimi telefonları kapıyor, kimi çay bardaklarını, kimi tavlayı..
Dalga gelip çarptığında bacaklarımızı, şortlarımızı ıslatıyor ama maddi hasar yok.. Yeniden oturuyoruz..
Tekne geldi mi kalk, geçip gitti mi otur.. Kendi aramızda fasılasız “Meksika Dalgası” yapıyoruz.. Sürekli tetikte olma halimizin bire bir aynısını National Geographic’deki hayvan belgesellerinde görebilirsiniz..
Hani Firavun Faresi denen bir hayvan var.. Sürünün bir kısmı beslenirken bir kaçı da sürekli ayakları üzerinde etrafı kolluyor.. Bir tehlike oldu mu hepsi birden ayaklanıyorlar..
Tekne sahipleri sayesinde kıyılarda kalanları bu Firavun Fareleri’nden farkı yok.. Devamlı tetikteyiz.. Devamlı tehdit altındayız..
Ben biraz ustalaşmışım bu gözetleme işinde.. Bir kere yaklaşan tekneye bakıyorum.. Teknenin küçük botu bir ipe bağlanmış, teknenin yedeğinde zıplaya zıplaya geliyorsa o kaptan büyük ihtimal Recep İvedik’in kuzenidir..
Hamam tasıyla kurnayı delen görgüsüz gelin neyse, şişme botu teknenin kıçında iple gezdiren kaptanı da odur.. O zaman kaçmak icap eder..
Bugün öyle bir tekne geliyordu.. Dürbünle bakınca teknenin adını gördüm.. Metal harflerle Mister Riche diye yazmış.. Meali “Bay zengin..”
Harfler büyük olduğundan isim Yunan Adaları’ndan okunuyor..
***
Mister Riche, otuz metrelik teknesine bakıp da zengin olduğunu hâlâ anlamayacak hıyarların çıkabileceğini düşündüğünden tedbirini böyle almış. Malı bu kadar da göze sokmak iyi değil..
Tanıdığım bir banka sahibi vardı.. Teknesine “Honey Money” yani Ballı Para adını koymuştu.. Eşek arıları yağma etti, banka da gitti tekne de..
Gün boyu yapay tsunamiden etkilenmeyecek tek bir tanıdığım var.. Yiğitliğin kitabını yazan komşumuz Zeynel Abidin Bey..
Nasıl ki deniz motoru üzerinde esip kükreyen “Seyrek bıyıklı asabi şahsiyeti” sallamayın gözünün içine baka baka deniz kenarına bir Kasr-ı Kanco kondurdu.. Tedbirini de öyle alıp, denizi enden seksen, boydan on beş metre doldurdu..
Şimdilik suyun iki karış altında kalan ve ileride betonlanmayı bekleyen bu dolgu taşlar sayesinde teknelerin yarattığı dalgalardan etkilenmiyor..
Akıl da budur, yürek de budur işte..
Paylaş