Paylaş
Kuşekâğıda basılmış, 784 sayfalık bir kitap. İçinde Enver’in karakalem desen ve portre çalışmaları da var. Çoğunu ilk kez gördüm. Eli resim sanatına bayağı yatkınmış.Akademisyenlerin tüyleri “Bardakçı” dendiğinde diken diken olur, bunu biliyorum ama elimdeki kitaba verilen emeği de biliyorum.Birkaç tarih fakültesinin akademisyen kadrosunun tamamının “mesai saatlerine” sığan emeğini (!) topla. Ellerinden doğrusuyla yanlışıyla böyle bir “Enver çalışması” çıkmaz. O yüzden “Eline sağlık Murat kardeşim” diye başlayayım lafıma.
* * *
Enver’in adı bir yerde geçtiğinde yanına Talat ve Cemal paşaların isimleri de eklenir. Çoğu yerde İttihat ve Terakki Fırkası’nın (Partisi’nin) üçlüsü diye anılırlar ama kulak asmayın.Enver gücü kazandıkça kendini bunlardan ayırmış, tek adamlığını sevene sevmeyene zorla kabul ettirmiştir. Talat Paşa tüm oportünistliği ile Enver’in yanında dururken “Bana sormadan şuradan şuraya gitmez” adamı oynamıştır.Cemal de Suriye’de Enver’den uzak durup, Enver’i taklit etmiştir.
VATAN KURTARICISI TEK ADAM
Enver de “vatanı kurtarma işine daldığında” bütün İttihatçı subaylar gibi alabildiğince cahil ve masumdu. İmparatorluğun bütün mağdurlarını temsil ediyordu.
İkinci Abdülhamid’in tahttan indirilmesiyle başlayan ihtilal Enver’i yüzbaşılıktan alıp Harbiye Nezareti’nin başına getirdi. Bu süreç içinde masumiyeti gitti; başkalarına karşı zalim, vurdumduymaz yüzü öne çıktı. Sonunda milyonlarca insan tek adamla baş başa kaldı.
Bir gün, en yakınlarına bile haber vermeden koca imparatorluğu Almanya’nın yedeği yapıp savaşa soktu.
Hayatında en fazla bir bölük yönetmişti. O bilgisiyle imparatorluk ordularının başına geçip, yüzbinlere “Ölüme git” emrini verdi.
Birinci Dünya Savaşı’nda silah altına alınan 2 milyon 800 bin askerden bir buçuk milyonu hiç savaşmadan, vücutlarına kurşun değmeden “açlık ve hastalıktan” ölmüştür.Bu beyhude insan kaybının gerekçesi savaş gibi görünür ama asıl faili tek adamın “kör cehaleti” ve kuru inadıdır. Elli bin küsur askerin donarak can verdiği Sarıkamış Harekâtı kayıpları, bir buçuk milyonluk devasa şehit buzdağının bilinen ucudur.
KAHRAMAN GENERAL KASIM
1958 yılında General Kasım, komşumuz Irak’ı darbeyle ele geçirip Kraliyet ailesini katlettikten sonra kendini kahraman ilan etmişti. Tek başına değil tabii. Yandaşlarının yürüttüğü “algı operasyonlarının da” bunda payı vardı.
Çocukluktan yeni çıkmış bir kralı, sarayında korumasız yakalayıp paramparça etmek nasıl bir kahramanlıksa artık, onunla övünüyordu.
Irak televizyonu her gün “General Kasım her zaman/Kahramandır kahraman” marşı ile açılıyordu.
Iraklılar bir gün o marşı duymadılar. Bir el saçlarından tutup ekrana gösterdiği cansız başın sahibi Irak’ın kahraman generali Kasım’a aitti. Çakma kahramanların sonları nedense hep trajik oluyordu.
PAŞA DA HEP KAHRAMANDI
Enver, hürriyet kahramanıydı. Kahramanlığını ve hürriyet severliğini resim yapıp kartpostallara geçirmişti. Orada da kaldılar. Kısa bir süre sonra kartpostal üzerinden elden ele dolaşan hürriyetten eser kalmadı.
Enverland’da hürriyet artık tartışılmaz olmuştu ama kimse Enver’in kahramanlığına laf konduramıyordu.
Şarkışla’da beraberindeki askerleri beceriksizliği yüzünden denizde boğdu, kahraman kaldı.Sarıkamış’ta on binlerce kişiyi dondurarak öldürdü, kahraman kaldı. Koca bir imparatorluğu bitirdi yine kahraman kaldı.
Basit bir adamdı. Bir şeyi istediğinde çocuk gibi tutturuyordu. Mustafa Kemal’in dediği gibi “Emirleri kolayca veriyordu ama detaylarını düşünmek ona zor geliyordu”.
Mehmet Âkif vaktiyle “Tarih tekerrürden (tekrardan) ibarettir diyorlar, hiç ibret alınsa tekerrür eder miydi?” diye sormuş.Cevabı öğrenmek için Enver’i okumanın tam zamanı.
Paylaş