Paylaş
BİZİM Afyon Lisesi’nin her yıl tekrarladığımız dönem toplantısı için Edremit yakınlarındaki Küçükkuyu beldesinde buluştuk. Yeşil İda adında, denize yapışık, küçük ama şirin bir otelde kaldık.
On yıl emek verdiğim Afyon Lisesi toplantılarını çok önemserim. Sadece bana “helva sarmak üzere” bir diploma verdiklerinden değil, bünyesinden değerli insanlar çıkardığı için.
İki cumhurbaşkanı, iki genelkurmay başkanı, bir de ben. Bu beşliden dördü derslerine kurban olup çalıştılar, öyle mezun oldular. Ben de hiç çalışmadan mezun oldum ama sisteminin boşluklarını ortaya çıkararak, eğitime katkı yaptım.
Kopya çekme konusundaki yaratıcılığım ise eğitim çağındaki milyonlarca gence ilham verecek niteliktedir.
* * *
Çocukluk, ergenlik, erken delikanlılık veya genç kızlık günleri birlikte geçmiş onca insan yılda bir de olsa yan yana geldiklerinde olan oluyor. Tepiniyoruz, birbirimize sataşıyoruz. Çocuklaşarak eğleniyoruz.
Hayatın içinde edindiğimiz statüler burada işlemiyor. Farklar ortadan kalkıyor. Profesör olmuş veya Yargıtay’da daire başkanlığı yapmış arkadaşımıza lisede edindiği lakapla hitap ediyoruz.
Generalliğe yükselmiş bir arkadaşımız, kendisine lisedeki lakabıyla yani “Koyun ...” diye seslenildiğinde “davar kategorisine” sokulan arkadaşımız; Oscar kazanmış da ödül almak üzere sahneye davet edilmiş gibi keyifle tepki veriyor.
SESLE İMTİHAN
Bu son beraberliğimizde kulaklarımızı yüksek desibeldeki sese karşı da test ettik. Bir çift insan kulağının ne kadar sese dayanacağını bizzat denedik.
Otelin lokantasında canlı müzik vardı. İşletmenin sahibi Nihat Bey bizzat sahne alıyordu. Ayrıca oğlu, yeğeni, dayısı, emmisi; hep birlikte kadrodalardı.
Yalvardık, yakardık, söylendik; hatta ben aşırı gidip, ricalarıma “sinkaf” da kattım. Yine de müziğin sesini kısmadılar.
Kısmak şöyle dursun, her ricamızdan sonra ses düğmesinin kulağını biraz daha büküp, desibeli arttırdılar.
İşletmecimiz Nihat Bey için yaptıkları canlı müzik, bizim aramızda yapmak istediğimiz sohbetten daha önemliydi ve kesinlikle ödün verilemezdi.
Biz tatlı yumuşak, herkesin bilip katılabildiği şarkılar dinlemeye; slow dedikleri türden hafif müzikle dans etmeye, bilemedin bir-iki oyun havası ile kurt dökmeye alışmışız.
Toplantılarımızın en sonunda herkes masasından kalkar. Serçeparmaklar birleştirilerek kocaman bir halka yapılır. “Eski dostlar” şarkısı topluca söylenirken “usuletle ve suhuletle” dönülür.
* * *
Hiçbirini yapamadık. Önce bir miktar “arabesk” dinletip, bize “Siz daha ölmediniz mi?” mesajı verdiler. Sonra topluluktakilerin siyasi eğilimlerine aldırmadan 12 Mart döneminden kalma ne kadar şarkı, marş ve ağıt varsa dinlettiler.
İçimizde CHP’lisi, AKP’lisi, MHP’lisi, HDP’lisi veya apolitik olanı vardı. Fark etmedi. Önce topluca Kerbela’nın yasını tutup Hasan’a, Hüseyin’e kahırlandık. Sonra Deniz ile Mahir için dertlendik.
Arabesk ile üzerlerine yeniden cila atıp, halk türkülerine geçtik. Âşık İhsani de Mahsuni de o gece bizimleydi. Öldür Allah “Eski Dostlar”ı çaldıramadık.
HİLE MESELESİ
Birbirlerini tanıyan ve kaçı göçü olmayan insanların bir araya geldiği yerde elbet siyaset de konuşuldu. Gözlediğim kadarı ile kimsede bir seçim heyecanı yoktu.
Daha sonra bu heyecanı, geçtiğimiz ilçe ve beldelerde de gözledik.
Her parti, birbirinden çirkin, plastik renklerdeki bayraklarını asmış bir kenara çekilmiş. Bir-iki parti amblemi ile boyalı minibüs dolanıyor. Aldıran, alkışlayan, dönüp bakan yok.
Sıfatımız gazeteden eksik olmayan fotoğrafımızdan tanındığı için nereye gitsem, sistemin hesabı benden soruluyor.
“Kim kazanır? CHP ne yapar, MHP ne yapar?” diyen yok. Biraz “HDP ile baraj meselesi” merak ediliyor, o kadar.
Asıl merak ettikleri şey “seçimde hile yapılıp yapılmayacağına” dair. Önüne gelen, sağdaki de soldaki de aynı şeyi soruyor.
“Seçimde hile olur mu?”
Bizim ahali biraz safça.
Geçen seçimde, Kâğıthane’deki otuz bir sandıkta hile kesinleşmiş. Dava dilekçesi mahkeme mahkeme dolaşıyor, davaya bakacak yürekte hâkim bulunamıyor.
Bir önceki seçimde yapıldığı kesinleşen hileler üzerine verilen mahkeme kararları da Yargıtay katında dosyaya bakacak daire bulamıyor. Benim ahalim hâlâ saf safına soruyor: “Seçimde hile olur mu?”
Ne diyeyim, şimdi. “Tövbe deyin çarpılırsınız” deyip soruyu geçiştiriyorum. Ama Allah mı çarpar, yoksa bağımsız(!) yargı mı? Orasını boş bırakıyorum.
Paylaş