Paylaş
Kurultayda “Bana Devrimci Kemal derler” diye naralanan “Mülayim Bakışlı Gözlüklü Adamın” başını yiyen Bakırköy Belediyesi’nin gönderdiği Senfoni Orkestrası oldu.
Bizim ahali üç telli saz ile teksesli müziğe alışıktır. Ayrıca dinlediği şarkıda anlam bütünlüğü filan aramaz. Bıyıklı bir adam ekrana çıkar. “Kaytan bıyıklarını nerelerime sürem...” diye türkü söyler.
Ahalimiz de hislenip tempo tutar.
Çokseslilik ise demokrasilerde iyidir. Bunu senfoni orkestrası marifetiyle müziğe uyguladın mı ayarımız kaçar. Nitekim kaçtı da.
Senfoni orkestrası artık neleri icra ettiyse (kurultay taifesi için bu hâlâ büyük sır...) delegenin kafası şakalok oldu. Kendi adayını bırakıp hasım adaya oy verdi. Sen koca parti başkanısın. Alışkanlıkları bozmayacaksın.
* * *
Bir sırrı daha çözdüm. ABRO *.
Genel Başkan’ın “Solculuğuma laf ha!” deyip yerde taş aranarak yaptığı konuşmanın sırrını.
“Mülayim Bakışlı Gözlüklü Adamı” ayar eden kişi, gazetemizin ezber bozarken sinir de bozan yazarı Ahmet Hakan çıktı.
Ahmet Hakan bir gün önce oturup “Bana az biraz sağa kayıyormuş gibi geldi...” mealinde bir yazı yazmış. Yani lafını kılıç gibi İstanbul’dan toprağa sokmuş, ucu teee Ankara’dan çıkmış.
Eh! Solculuğuna laf edilen de en nihayetinde koskoca bir genel başkan.
Lider kısmı makamında durduğu gibi durmaz. Koltuğuna tüp taktırmışçasına gelmiş gaza. Kurultay müşterisini kendi şecaati üzerine ikna etmeyi bırakıp Ahmet Hakan’a cevap saydırması bu sebepten.
PARTİ MECLİSİ OLAYI
Sosyal demokratlığın hacılığı illa ki bir kere Parti Meclisi’ne seçilmektir. Altı Kazık Partisi üyeleri için Parti Meclisi’ne girmenin sevabı, Ampul Partisi üyelerinin umre yaparak edindikleri sevaba denk gelir.
Sosyal demokrat bir cennette devre mülk sahibi olmanın umuduyla herkes buraya yüklenmiş. Binanın her katı adayların afişleriyle doluydu. Kimler yoktu ki adaylar arasında.
Adam adı duyulmamış bir kasabadan gelip göreve talip olmuş. Adaylığı ile partinin eski bakanlarına, mevcut milletvekillerine verdiği mesaj “Bizim oralara gelin de siyaset nasıl yapılırmış öğrenin” şeklinde.
Kimileri de gençlere kendi fotoğrafı basılı tişörtleri giydirmiş. Ellerine de kendi tabelasını vermiş. Onları tek sıra salonda dolaştırıyordu. O kadar genci bir adayın peşinde görenler de gücünden etkileniyordu.
Bir-ikisiyle konuşunca anladım ki o gençlerin çoğu güvenlik şirketlerinden parayla kiralanmış. Çocuklar kimin pankartını taşıdıklarını dahi bilmiyor. Bu da bir tür aday cinliğiydi işte.
* * *
Ben kurultaydan çıktığımda oylama daha başlamamıştı. Pek çok ünlü ismin çizileceği kulağıma geldi. “Mülayim Bakışlı Gözlüklü Adam”ın listesi belli ki delik deşik olacak.
Delegeyi en çok dilhûn eden iki şeyden biri bedava dağıtılan sıcak içeceklerin dayanmayıp hemen tükenmesi, ikincisi de tuvaletlerde beklenen sıraydı.
Bir koçyiğidin kocayıp kocamadığı pisuvar başında geçirdiği süreden belli olur. Eğer erkek pisuvarda işini görürken o işi yapıyormuşçasına zevk alıyorsa bilin ki karısı da onun ismini çizmiştir.
Buradaki tuvaletler hangi akla hizmeten böyle planlandıysa, ikişer pisuvarlaydı. Kimseye yetmiyordu. Bir ak saçlı “siyirme özgürlüğünü” uzun uzun kullandığında, arkasında sıra bekleyen gençler telef oluyordu.
Demokrasiye gönül vermiş bir yazar olarak bu da bana hüzün verici geldi.
FIN
(*) ABRO: ‘Allah benden razı olsun’ temennisinin kısaltılmışı.
Paylaş