Demokrasiye acep hangi ot şifa verir?

SON günlerin tantanası içinde gözden kaçmış olabilir, Osmanlı tarzı yeni bir açılımın müjdesini ben vereyim.

Haberin Devamı

“Uzun boylu sevgi insanı” Cumhuriyet tarihinde bir ilke daha imza attı. Hazırladığı bitkisel kürlerle tanınan Profesör Dr. İbrahim Adnan Saraçoğlu’nu Cumhurbaşkanlığı makamının başdanışmanı yaptı.
Kararnamesi çıktı, imzalar çakıldı, her şey tamam.

***

“Uzun boylu sevgi insanı”nın kafasına bir şey takıldığında danışman hoca efendiyi çağıracak.
“Hocam” diyecek, “Partili vatandaşlardan biri mektubunda soruyor. Oğlunun gece yatağı ıslatma sorunu varmış. Ne yapmalı diye soruyor. Şuna bir akıl versen iyi olur.”
O da sevabına formülü anlatacak. Hocanın elinin altında böyle bir bitki mutlaka vardır. Eh, adamın evinde de bir cezve muhakkak bulunur. Şifalı ot o cezvede suyla kaynatılır, suyu çişini tutamayan oğlana içirilir.


FAYDA ETMEZSE

Koskoca başdanışmanının verdiği akıl hâlâ işe yaramamışsa, oğlanda kesin “muhaliflik geni” vardır.
Bu durumda yaşı küçük olanların altı bağlanır. Ergenlik çağındakilerin yaşı mahkemece büyütülüp, askere gönderilir. Yani orduya havale edilir.
Anadolu’da bu bilimin akademik eğitimini almamış kimi üfürükçülerce önerilen başka tedavi çeşitleri de vardır.
Bunların en yaygın olanı “Kör horoz tedavisi” diye bilinir.
Bir gözü görmeyen horozu bulacaksın. Onu duvara dayalı bir merdivenin yedinci basamağında keserken, kanını bir çanağa akıtacaksın. Sonra bir caminin çatısından alacağın örümcek ağını o kana karıştıracaksın. Karışımı, yemeğine azar azar katarak oğlana yedireceksin. Bu yöntemin iyi sonuç verdiğini, özellikle (oğlanın ölmesi halinde) işeme eyleminin kesinlikle durduğunu söylerler.
Ancak Japon bilim adamları itiraz ettiklerinden pek yaygınlaşamamıştır.
Ayrıca kimi hocalar kör horozun yedinci, kimileri de dokuzuncu basamakta kesilmesi gerektiğini iddia ettiklerinden, konu kendi içinde bile tartışmalı kalmıştır.

***

Cumhurbaşkanlığı makamının başdanışmanlığına atanan Profesör Dr. İbrahim Adnan Saraçoğlu’nun bitkilerle tedavi yöntemleri daha etkilidir.
İbrahim Hocam’ın asıl uzmanlığı biyoteknoloji ve mikrobiyoloji üzerinedir. Bu, zahmetli ve fazla getirisi olmayan bir alandır. Bitki üzerinde uzmanlaşıp bunu tedavide kullanmak ise “modern tıbbın getirilerinden” daha kazançlıdır.
Mısır Çarşısı verilerini inceleyenler bunu iyi bilirler.


DOĞA DAHA KÂRLI

Misal devedikeni tohumunu ele alalım. “Sedef paraleli” ile mücadelede kullanan bu nebat, doğada başıboş ürer. Az emekle toplanır ve aktarlarda “dört çorba kaşığı miktarı” yirmi liradan satılır.
Piyasa buysa ben mikrobiyolojiyi ne yapayım? Hocamın yerinde olsam ben de kendimi nebatata verirdim.
Lafın başında bu başdanışmanlık ataması için “Osmanlı tarzı açılım” demiştik, ki ecdat tarihine baktığımızda, haklılığımız kabak gibi ortaya çıkar.
Osmanlı padişahları, bitki şifacılarına, nefesi kuvvetli hocalara ve müneccimlere çok kıymet verirdi. Sultan İbrahim’in Cinci Hocası, son Rus Çarı’nın şifacısı Papaz Rasputin’ine denk gelen, hatta ondan da üstün bir âlimdi.
Yine Sultan İbrahim’e hizmet veren Aygır İmam namındaki zat da bitkisel şifa üzerine bir numaraydı.

***

Ne var ki Aygır İmam iyi bir ot uzmanıydı ama “sağlıklı beslenme” konusunda Osman Müftüoğlu öğretisinden nasipsizdi.
Bir ramazan gecesi sahura kalktığında, üç kangal sucuk doğrattı. Kafam kadar büyük tereyağı topağını kısık ateşte erittikten sonra o sucukları biraz çevirtti ve üzerine kırk yumurta kırdırdı.
Yemeğin sonunda çatlayarak ölmesini, devrin uleması “Şanslı âdemmiş, nefsini körletti de öyle gitti” sözleriyle hayra yormuştur.
Bunları bildiğimden, İbrahim Hoca’nın Saray’daki Osmanlı tarzı başdanışmanlığını çok önemsiyorum. Bu atamayı, kendini alternatifsiz sanan modern tıbba kapak olarak değerlendiriyorum.

Yazarın Tüm Yazıları